Esmâü’l-Hüsnâ: El-Bâis
Tasavvuf literatüründe ölüm olgusuna; sevgiliye kavuşma, ten kafesinden kurtuluş, sırlanma, mekân değiştirme, şeb-i arûs, Hakk'a yürüme, ebedî yurda intikâl gibi isimlendirmeler yapılmıştır. Yüce Allah'ın en güzel isimleri arasında yer alan el-Bâis ismi, "göndermek", "sevk etmek" ve "diriltmek" mânâlarına gelir. Kur’ân'da, Yüce Allah'ın el-Bâis isminin işlevi şöyle anlatılır: "Ölüleri ise (yalnızca) Allah diriltir. Sonra da hepsi O'na döndürülürler."
İslâm düşüncesinde diriliş iki kısımdır: Bunlardan birisi, insânî ba's olup devenin ya da bir insanın bir iş için bir başka yere gönderilmesi gibidir. İkincisi ise, ilâhî ba'stır. Bu da iki şekilde meydana gelir: İlki, şahısları, cinsleri ve türleri yoktan var etmektir. Bu durum, sadece Yüce Yaratıcı'ya mahsustur. Allah'tan başka hiçbir kimsenin gücü buna yetmez. Diğeri ise, ölüleri diriltmektir. Bu, esâsen Yüce Allah'a mahsustur; ancak olağanüstü düzeyde, Hz. İsa Peygamber gibi, Allah'ın mazhar kıldığı bazı Allah dostlarının da hususiyetlerinden biri olmuştur.
İslâm imanında, ölüm ötesi hayat, egzistansiyel bir değer ifade eder. Bu sebeple, Kur’ân'da önce ölümün sonra da hayatın zikredildiği şu âyet çok çarpıcıdır: "Ölümü ve hayatı yaratan Allah'tır." Niçin önce hayat değil de ölüm olgusu başa alınmıştır? Bu sorunun cevabı, çok basittir. Hayata anlam katan, hayatı yaşanılır kılan ölüm duygusudur.
Sûfîlerin "tefekkür-i mevt/ölüm üzerine düşünme" dedikleri uygulama işte budur. Ölüm, insan hayatına anlam katar, insanın sorumluluk duygusunu canlı tutmak sûretiyle, iyi yönde ahlâkî gelişimine büyük katkı sağlar. Çünkü ölüm, Allah'ı hatırlatır, Allah'ı hatırlayan kimse müteyakkız olur. Hayatı, amaçlı yaşamaya çalışır. Ölüm ötesi hayata ve tekrar dirilişe iman, Allah'a rağmenliği besleyen duyguların etkisinde gelişme gösteren dünyevîleşmeyi aşmada insana yardımcı olur.
Yaşadığımız modern zamanlarda, her türlü ahlâkî ilkeleri ve toplumsal kuralları bir bariyer, bir engel, bir duvar olarak algılayan; çalışmayan, üretmeyen, sadece eğlence ve cinsel hazlara odaklanan hedonist yaşam tarzları, felsefî bir anlayış olarak "ölümden kaçış" üzerine kuruludur. İnsan, neden mânevî hazları ihmal ederek maddî hazlara bu kadar mübtelâ olur? İnsan, neden maddî hazlar uğruna insânî ve ahlâkî değerleri hiçe sayar?
Çünkü ölüm olgusu, Allah'a iman ve öteki dünya fikri, onun hayatına yapıcı bir kuvvet olarak girmemiştir. Zaten Batı uygarlığının temel kabullerinden biri de budur. Özünde Allah'a ve O'ndan gelenlere yabancılaşan Batı medeniyeti, ölüm ötesi hayatın ve tekrar dirilişin inkârı üzerine kurulmuştur. Eğer yaşadığımız bu dünya hayatına ölüm ışık tutmuyorsa, bu hayatı aydınlatmıyorsa, bu hayat neyle aydınlatılır?
Unutmayalım ki öte dünyanın huzuru, bu dünyadan geçmektedir. Bir medeniyet, yapıp edilenlerden öte dünyada hesap verme şuuru üzerine kurulmadıkça, bu dünya hayatı bütün insanlık için zehir olacaktır. O hâlde, gelin yeniden, içinde yaşadığımız bütün bir dünya insanına ölüm ötesi hayatın gerçekliğini kavratma yolunda akıl-gönül dilini birlikte harmanlayıp yeni bir seferberlik başlatalım. Nihâî hakîkat, Allah'tır ve O'na aittir. O'nun ötesinde çağrılan ve tapılan her şey, bâtıldır, boştur.
Editör
YazarAnadolu irfanı; sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma, kanaatkârlık ve maneviyat gibi köklü değerler üzerine kurulu kadim bir halk bilgeliğidir. Bu bilgelik yüzyıllar boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış, ...
Yazar: Editör
El-Berr: Kullarına Karşı Şefkatli, Onlara İhsanda Bulunan ve İyiliği Bütün Mahlûkatına Yaygın OlanYüce Allah'ın en güzel isimleri arasında yer alan el-Berr, "iyilik eden, va'dini yerine getiren" demek...
Yazar: Editör
Mâlikü’l-Mülk: Görünen ve Görünmeyen Bütün Âlemlerin Sahibi ve YöneticisiEl-Mâlik, “mülkün sahibi ya da sahip olduğu mülkünde tasarruf yetkisine sahip olan” demektir. Mülk ise onun emir ve fiiliyle ta...
Yazar: Editör
1930’lu yıllarda bizim köyde bir evde toplanıp radyo dinlerken annemin babası, “Gün gelecek, bunun içindeki adamları göreceksiniz.” demiş. İnsanlar öyle bir şeyin olacağına o zaman pek inanamamışlar. ...
Yazar: Raziye SAĞLAM