YAŞLI BAHÇIVANIN ÇİÇEKLERİ, ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ
Dünyanın dört bucağında¸ haşmetli dağların eteğinde¸ güneşe dönüp yeşil yeşil baktılar gökyüzüne uzanan binlerce taze fidan.
Dünyanın dört bucağında¸ haşmetli dağların eteğinde¸ güneşe dönüp yeşil yeşil baktılar gökyüzüne uzanan binlerce taze fidan. Yeşil yaprakları buruş buruştu¸ şöyle bir gerindiler ve boy atmaya başladılar yavaşça. Boyları kısacık¸ yaprakları küçücüktü. Gülümsüyorlardı hayata¸ oynuyorlardı rüzgârla¸ nispet ediyorlardı sanki güllere ve inadına büyüyorlardı yaşlı ağaçların.
Cılız gövdeleri eğilmeye meyilliydi ve henüz tanımıyorlardı dallarını. Lakin birileri iyi biliyorlardı ağaç yaş iken eğilir¸ yaş daldan iyi kırbaç olur. Dünyanın dört bir yanında çiçeklerin pazarlandığı¸ satılan çiçeklerin yapraklarının yolunup koca göbekli adamların başlarından döküldüğü zamanlardı ve o kadar da nadide çiçekleri vardı ki dünyanın ama satıcılar¸ yağmacılar tek bir yere dikmişlerdi gözlerini.
Dünyanın en güzel bahçelerinden birinin çok yaşlı ve hasta bir bahçıvanı vardı¸ dünyanın bulunmaz çiçeklerini yetiştiriyordu bahçesinde oysa çoktan hain planlarını yapmışlardı çiçek tacirleri. Hangi yağmacının hangi çiçeği kökünden koparacağı ayarlanmıştı.
Çiçek tacirleri yağma hazırlığına başladılar¸ ellerinin altında ki yeni doğmuş taze fidanları da kopardılar çiçek sepeti yapmak için ve eğilmeye meyilli taze fidanlardan ördüler sepetlerini. O körpe fidanlar nereden bilsinler kendilerine uzanan kocaman ellerin hain planlarını. Bilselerdi büyürler miydi hiç¸ bilselerdi bükülürler miydi hiç?
Satıcılarla¸ yağmacılar sırtlarına sepetlerini taktılar¸ ellerine sağlam sopalarını aldılar ve yola koyuldular. Niyetleri yaşlı bahçıvanı öldürmek¸ çiçek bahçesini talan etmekti.
Dağları aştılar geldiler¸ denizleri aştılar geldiler. Üşenmediler¸ yüksünmediler gözlerini kamaştırmıştı rengârenk çiçeklerin ve taze paranın kokusu. Salyaları akarak¸ hain planlar kurarak¸ sinsice yaklaştılar menzile.
Bahçıvan çaresiz¸ bahçıvan güçsüz¸ bahçıvan yalnızdı. Ağlayarak baktı çiçeklerine…
Çiçekler göğsünü kabartmıştı¸ her birinin kendini savunacak sadece birkaç dikeni vardı.
—yeter ağlama dediler bahçıvana¸ eziliriz ama ezdirmeyiz bahçeni.
Üç beş dikenleri vardı kendilerini savunacak¸ yar olmayacak bu bahçeyi yar etmeyeceklerdi onlara. Kendilerini siper edeceklerdi çiçekler¸ dikenleri ile kale duvarı olacaklardı. Ölecek ezilecek lakin bir adım dahi atmalarına izin vermeyeceklerdi. Korkmuyorlardı¸ köklerini derine salmışlardı¸ onlar gider ise yerine başkaları gelirdi.
Ve böylede oldu. Giremediler çiçek bahçesine tacirler¸ yağmacılar. Lakin körpe çiçeklerin taze kanları döküldü sınır boylarına¸ kanları ile sulanmış topraktan taze fidanlar filiz verdi. Hasta adama gelmişlerdi varını yoğunu elinden almaya ama Çanakkale geçilemedi. Çanakkale geçilemedi çünkü hasta adamın yetiştirdiği¸ gözü kara¸ aslan yürekli çiçekleri vardı…
Leyla KANVEREN
Yazar“Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” mefhumu, insanlara genel manada güzellikleri telkin eder. Yaratılmışların en şereflisi olan insan elbette ki, “ahsen-i takvim” olduğu için fıtrî olarak da, cismî o...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Ey öğrencim! Dünya sevgisinden sakın. Zira sirke saf balı bozduğu gibi dünya sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, şefkat, çıplaklara elbise giydirmekle merhamet, açları doyur...
Yazar: somuncueditor
Şerefimiz, şanımız var Biz ne büyük bir milletiz Al bayrakta kanımız var Biz ne büyük bir milletiz Üç kıtada at koşturduk Akarsuları coşturduk Dağlar, tepeler aştırdık B...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ