MİNDER ÇATI
Minder Çatı
Küçük bir çocuğum ben ve korkuyorum gölgelerden. Üzerime üzerime geliyorlar ve karanlıkları kaplıyor yüzümü. Bu gölgeler¸ ah bu gölgeler! Ellerime geçeni atıyorum üzerlerine ama acımıyor canları¸ tüm gücümle vuruyorum duvara¸ benim canım yanıyor.
Çok hainler gölgeler.
Annemde “gölge gibidir düşmanlar” diyor “yanlarına yaklaşma¸ vurmaya kalkma onlara¸ sakın sapanda atma¸ hani duvara vurunca canın nasıl acıyor? İşte öyle canın yanar. Onların tankları var¸ tıpkı bir kaplumbağa gibi¸ tıpkı onun gibi başlarını içine sokarlar ve korunurlar ama sen ne ile korunacaksın kelebeğim benim”
Gerçekten bazı arkadaşlarım kelebekler gibi¸ bir gıdımcık ömürleri var ve bir o kadar da yürekleri. Tanklara saklanan yumuşakçalar onlardan korkuyorlar ve öfkelerini kusuyor namlular.
Çoğu rüyaları unutmuştur belki de¸ çoğu vişne ağaçlarını¸ dallardan meyve toplamayı¸ çoğu kendine ait toprağı unutmuştur. En çok saklambaç oynuyorlar bu memlekette¸ her sesten saklanıyorlar¸ her ışık huzmesinden¸ kimin ebeleyeceği belli değil kimin ebeleneceği. Hatta duvara vurmak için koşmana dahi izin yok hemen çıkıyorsun oyundan.
Bu oyunu oynamaktan bıktık artık¸ sessizce hiçbir yere kıpırdamadan miskin miskin ortalıkta oturmak¸ ara sırada dolaşmak istiyoruz. Kovalamaca ve saklambaç öyle yordu ki bedenlerimizi bir kalbimize elinizi koysanız görürsünüz.
Sabah kızıl¸ öyle kızıl¸ aksam kızıl burada. Günlerin mevsimlerin rengi yok. En çok ta toprak kızıl¸ dünya sekerat vaktini yaşıyor¸ nefes alıp verişleri hızlanıyor¸ hırıltıları artıyor ve çığlıkları kulakları sağır ediyor. Dünya sekerat vaktini yaşıyor¸ çırpınışları üzerinden attı ve boğdu binlerce masumu.
Ve ter içinde kaldı dünyanın evlatları¸ artık gözüne bakıyorlar son nefesini versin diye¸ Birbirlerine sonsuzluktan uzanan eller kavuşsun¸ terazinin iki kefesi denk olsun diye¸ Tepelerinde minik şapkaları ile nazik şahsiyetler kene gibi yapıştıkları şu dünyadan def olsun diye¸ dünyanın evlatları gözüne bakıyorlar son nefes için.
Melekler ellerinden tutuyor bir annelerin bir de evlatların¸ teker teker yıldızları kayıyor şehirlerin ve teker teker dağları kımıldanışa geçiyor yer kürenin. Ben ise bu hengâmenin içinde ellerlimi uzattım ellerini bir meleğin tuttuğu anneme. Üzerime minderlerden bir çatı daha kurdum¸ kulaklarımı tıkadım¸ gözlerimi kapadım…
Ve tüm çocuklarını çağırıyorum dünyanın bu en emin yerine¸ çatımın altına...!
Endişe bombaları yağıyor göklerinden dünyanın
Başımda yastıktan çatım¸
Dudaklarımı ısırdım¸ kapadım gözlerimi¸ kulaklarımı.
Çakıyor şimşekleri devasa vaveylanın
Güneşte saklanmış nahoş bulutların ardına
Bir kızıllık kaplamış dünyamı gün ortasında
Hani annem¸ hani babam
Bu bir oyun biliyorum ama
Neden onlarda saklandılar bu iğreti çatı altına?
Güneş az sonra batacak
Sekerat vaktini yaşıyor dünya¸
Yine uyuyamayacağım hırıltılarından.
Kim tutacak bu korkudan titreyen ellerimden.
Ellerinden kim tutuyor anne¸
Ben böyle yalnızken kim yatıyor dizlerinde?
Kimse cevap vermedi soruma
Sen de yavrucuğum demedin.
Bunlar yıldız mı¸ yıldızlar mı aldı canını?
Hani gülümsetirdi onlar¸ hani aydınlatırdı?
Korkuyorum yıldızlardan anne!
Yastıktan çatımın altında¸
Leyla KANVEREN
YazarŞeyh Abdurrahman Erzincanî’nin soyu, Orta Asya’dan gelerek Erzincan’a yerleşmiştir. Evlâd-ı Rasûl’den ve Yıldırım Bâyezîd devri meşayihlerindendir. Zamanının gerekli ilimlerini memleketi olan Erzincan...
Yazar: Resul KESENCELİ
1. DİLEDİĞİNE MADDÎ VE MÂNEVÎ NİMETLERİNİ BOL BOL VEREN, RUHLARI BEDENLERE YAYAN El-Bâsıt da bir şeyi yayan ve genişleten demektir. Yüce Allah'ın en güzel isimleri arasında yer alan ‘el-...
Yazar: somuncueditor
Yavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Hayatın ayrılmaz bir parçası olan ölüm, tarih boyunca düşünürler, din önderleri ve âlimlerin varlığı anlama ve anlamlandırmalarını sağlayan temel kavramlardan biri olmuştur. Bu anlamda ölüm, şairleri ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ