Tevbe: Mânevî Temizlik
“Ey mü’minler, hepiniz Allah’a tevbe ediniz. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.”1 diye buyuruyor Yüce Yaratıcı’mız. Kul olarak her zaman zayıf ve âciz olan insanoğlunun, ilâhî kudrete sığınma ve bağışlanma ihtiyacı hep vardır. Her daim hatâ işleme özelliği ve zaafıyla yaşayan insan, irâdesine hâkim olabilmeyi öğrenmeli, kusur ve acziyetinin farkında olarak da ilâhî kapıya sığınmayı bilmelidir. Hiç kapanmayan bu kapının tekrar tekrar çalınması şüphesiz insanoğlunun gafletini ve acziyetini gösterirken, Rabb’inin sonsuz affedici ve lütûf sahibi olduğunu anlama idrâkini de geliştirmesine faydalı olacaktır. Günahlar ve sevaplar, iyilikler ve kötülükler, güzellikler ve çirkinlikler, duygular ve düşünceler, niyetler ve ameller, nefs ve ruh yönleriyle insanoğlu bir bütün olarak ele alınmaktadır. Her zaman iyiye veya kötüye meyl eden rûhî yapımız, ne yazık ki, nefsânî istek ve arzularımız altında kalarak, hatâ yapma potansiyeline sahiptir. Hatâlar elbette ki pişmanlık yaşandığında, yanlışlığı anlaşıldığında fark edilebilir düzeye gelmekte, özür seviyesine ulaşıldığında da telâfî edilebilmektedir. İşlenen günahların, Allahu Teâlâ’ya yapılan nankörlüklerin elbette bir telâfîsi olabilmekte, kulun yaptığı sığınma ve afv dileği, tevbe ile Allah (c.c.) katına ulaşabilmektedir. Kişilerin maddî/bedenî yapısı kirlendiğinde nasıl temizliğe ihtiyaç duymaktaysa, mânevî yönü olan ruhî yapısının da günahlarla kirlendiğinde, eski haline dönme isteği oluşmaktadır. Tevbe ile mânen temizlenen insan, Rabb’inin katında bağışlanmış, işlediği günahların üstü örtülmüş2, kalben ve fikren rahatlamış olabilmektedir. Tevbe ile afv olunacağını belirten3 Allahu Teâlâ; kullarının her daim çağrısına cevap verdiğini, ihtiyaçlarını karşıladığını belirtmekte hiçbir kulunu yalnız, bir başına, ümitsiz bir halde bırakmamaktadır.4 Peygamber Efendimiz (s.a.v.) da “Temizlik imandandır.”5 hadisiyle bu konuya dikkat çekmekte, maddî temizlikle beraber mânevî temizliği, yani istiğfarı imanın nûrundan saymaktadır ve Kur’ân-ı Kerim’in, “Muhakkak ki Allah çok tevbe edenleri ve temiz olanları sever.”6 âyet-i celîlesi ile de temizliği Allah sevgisinin bir sebebi olarak göstermektedir. Buradan yola çıkarak mânevî temizliğin ön şartı olan sığınma, pişmanlık ve itâat ile kalbî teslimiyet yaşayan her kulunun hitabına karşılık veren et-Tevvâb, kapılarını son nefesimize kadar açık tutmaktadır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ümmetinin felâhının tevbe ile olacağını vurgularken, hatâsız mü’min olunmasından ziyade, günahlarının farkında olup istiğfar halinde bir Müslüman olunması gerektiği üzerinde önemle durmaktadır. Terimsel mânâsıyla incelediğimizde ise tevbe, geri dönme anlamındaki “tâbe” fiilinden gelmektedir. “Günahlardan ve yanlış yollardan vazgeçip yeniden iyi ve doğru yola dönmek” şeklinde ifade ettiğimiz tevbeyi mutasavvıflar çok daha geniş bir boyutla ele almışlardır.7 Tasavvuf ehli kişilerin faklı şekillerle ele aldıkları tevbe kavramı, ara yolların birleşip ana yola çıkması gibi, tevbeyi farklı farklı düşüncelerle açıklamışlar, ama sonuçta tek bir kapıya ulaştığını göstermişlerdir. Genel olarak da tevbe kavramını kişinin mânevî temizliğini sağlayan, aynı zamanda da kişiyi olgunlaşmaya ve kendini tanımaya yönlendirerek bireylerin Yaratıcısına daha yakın olmasını amaçlayan önemli duygu ve davranış bütünü olduğunu söylemektedirler. Ünlü mutasavvıf ve düşünür Mevlânâ; tevbeye sığınan, kusurlarının farkında olarak bu kapıyı çalan insanların, “Hak Teâlâ, bu dünyada senden birkaç damla gözyaşı alır, ama karşılığında sana nice cennet kevserleri bağışlar. O, senden sevdâlarla, ızdıraplarla dolu olan âhları, feryatları alır; her âh’a, her feryâda karşılık yüzlerce mânevî yüksek mevkîler, erişilmez makamlar verir.”8 deyişiyle tevbenin ne kadar önemli bir yere sahip olduğunun farkında olmalarını vurgulamaktadır. Hüccetü’l-İslâm İmam Gazâlî ise, “Kusurları alabildiğine gizleyen ve ayıpları en iyi şekilde bilen Allahu Teâlâ’ya yönelerek günahlardan tevbe etmeni; sâlikler yolunun ilk başlangıcı, kurtuluşa ermişlerin ana sermâyesi, müridlerin ilk adımları, şüpheli şeylere meyledenlerin doğrulmalarının anahtarı, Allah’a yaklaşmak isteyenler için bir tercih ve ilk babamız Âdem (a.s.) ve diğer peygamberlere uymanın esas noktasıdır.”9 şeklinde ifade etmektedir. “Tevbe etmek peygamber mesleğidir. Çünkü ilk tevbe eden Âdem (a.s.)’dır” şeklinde ifade eden bir Allah dostu10 , “Tevbe etmekten insanların kaçması yerine, hatâ işlediğini düşündüğü her an Rabb’ine tecellî ederek O’na yönelmeli, pişmanlıkla her şeyi görüp ve bilen Yüce Yaratıcımızdan afv dilemelidir.” şeklinde insanlara ihtarda bulunmuş ve bu yönde gayret göstermiştir. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de peygamberlere en mühim ihsânının mağfiret (affedici) olduğunu göstermiş, onların nezdinde hepimizi tevbe etmeye, af dilemeye davet etmiştir. Kişi düşünceleri, niyetleri ve davranışları arasındaki dengeyi bulabilmeli, yanlış bir yola girdiğinde davranışlarının sonuçlarını idrak edebilmelidir. Hatâ anında ya da sonrasındaki affedilme ve kutsal bir merciye sığınma içgüdüsü kişiyi tevbeye götürürken, samîmî ve içtenlikle yapılan bu tevbe hem dünyevî hem de uhrevî olarak bireyde kazanımlara sebep olacaktır. Sonuç olarak, kalbin anahtarı olan tevbe ile kişi Rabb’ine daha yakın hale gelmekte; ibadet, yaşantı ve düşüncenin özüne inme şerefine nâil olabilmektedir. “Ey Rabb’imiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlaka kendine ziyân edenlerden oluruz.”11 âyet-i kerîmesi ile kişi kendini ve yaptıklarını tartabilmeli, hayatını Rahmânî çizgide mi yoksa aksi yönde mi geçirdiğine dikkat etmeli, herhangi bir günah ve hatâsında Rabb’ine yönelmeyi tercih etmeli ve en önemlisi Allah’ın sevdiği bir kul olabilme gayretinde olarak tevbe ile O’na sığınabilmelidir. Kalbinde pişmanlık ve acziyeti hissederek el-Gafûru’r-Rahîm’in kapısına gelmekten çekinmemeli, hatâlarında ısrarcı değil de terk halinde olarak Rabb’ine karşı dürüst ve açık olabilmelidir. Her daim O’nun izinde gitme gayretinde olan, hayatını değerlendirerek öz eleştiride bulunan ve en önemlisi de iyi bir kul olabilme çabasında olan bireyler olabilmek, hem dünya hem de ukbâ için en büyük üstünlüktür. Dipnot *Dr. Emine Elif ÇAKMAK İGALÇI 1. 24/Nûr,31. 2. Bkz. 66/Tahrîm, 8. 3. 5/ Mâide, 34; 25/ Furkân, 70-71. 4. 50/ Kâf, 16. 5. Müslim, Tahâret, 1; Aclûnî, Keşfu’l Hafâ, 291. 6. 2/Bakara, 222. 7. İbrahim Çelik, “İmam Gazali’nin İhyâu Ulumiddîn Adlı Eserinde Tevbe Kavramına Yaklaşımı”, The Journal Of Academic Social Science Studies, 2014 Summer, s. 445-459. 8. Celâleddin-i Rûmî, Mesnevî. 9. Muhammed Gazâlî, İhyâu Ulumiddîn, c. IV, çev. Ahmet Serdaroğlu, İstanbul: Bedir Yayınevi, 2012, s. 7. 10. www.derinsayfa.com adresinden 17.10.2018 tarihinde alınmıştır. 11. 7/A’râf, 23.
Emine Elif ÇAKMAK İGALÇİ
Yazarİyiliğe yöneltmek, doğruları anlatmak, insanları bilinçlendirmek, vicdan ve akılları bilgi ve ilimle donanımlı hale getirmek, Rasûl’ün önderliğinde bir yaşam tarzıyla aileden başlayarak bütün topluma ...
Yazar: Emine Elif ÇAKMAK İGALÇİ
Eğitimin insan hayatının merkezinde olduğu, insanın doğumundan ölümüne kadar olan süreçte hep eğitilerek geliştiği ve büyüdüğü bir gerçektir. Eğitim denince aklımıza hep örgün eğitim, okullarda öğretm...
Yazar: Emine Elif ÇAKMAK İGALÇİ
Tam adı Ebu’l-Baha Ziyaüddin Halid b. Ahmed eş-Şehrezurî olmakla birlikte Bağdat’ta medfun olduğu için Halid el-Bağdâdî diye meşhurdur. Halid el-Bağdadî (k.s.), 1193/1779’da Irak’ın kuzeyindeki Süleym...
Yazar: Halil İbrahim ŞİMŞEK
Sultan III. Murad Han’ın; halim tabiatlı, ince ruhlu, merhamet ehli, gayet zeki, dindar ve hikmet sahibi olduğu söylenir. Yük hayvanlarına eziyet edilmemesi için Dîvân-ı Hümayun toplantısında verdiği ...
Yazar: Bekir AYDOĞAN