Tâziye Ziyaretlerinde Usul
Her gün tanıdıklarımızdan, komşu ve akrabalarımızdan bazen de ailemizden birileri hayata veda etmektedir. Camilerden sabahları yükselen salâ sesleri, yine birilerinin vefatını haber vermektedir. “Nasihat istersen ölüm yeter.” denilmiştir. Taziye ziyaretleri, hem cenaze yakınlarına bir teselli hem de ziyaretçiye en büyük nasihattir.
Taziye ziyaretlerini sünnete uygun bir şekilde yerine getirmek için takip edilmesi gereken birtakım usuller vardır. Müslümanların bu hususlara riayet etmeleri gerekmektedir. Önce ülkemizde bazı yörelerde görülen hatalı uygulamalara değinelim:
Cenaze namazı genellikle öğlen namazını, bazen de ikindi namazını müteakiben kılınır. Yemek saatine denk geldiği için bazı bölgelerde, cenazeye uzaktan katılanların aç dönmemesi için cenaze yakınları pide, ayran ya da meyve suyu hazırlatarak mezarlık çıkışında cenazeye gelenlere ikram etmekte, herkes ayakta, kenarda bir yerde verilen ikramı yemekte ve hiç de iyi bir görüntü oluşmamaktadır. Görüştüğümüz bazı cenaze yakınları, bu ikramı gönüllü yapmamaktadır. Kınanma korkusuyla bazen de borçlanarak isteksiz bir şekilde yaptıklarını beyan etmektedirler.
Bazı bölgelerimizde de cenaze namazı kılınır kılınmaz, tabut musallada iken caminin önüne sofralar serilmekte ve yemek yenilmektedir. Bu ikramı cenaze yakınları merhumun canı için son hizmet olarak açıklamaktadır. Bazı yörelerimizde ise cenaze çadırı kurulmakta, haftalarca taziyeye gelenlere yemek ikramı yapılmaktadır. Ölüme hazırlıksız yakalanan cenaze yakınları ikram sebebiyle bir hayli borçlandığını ifade etmektedir. Bütün bunlar, sünnete aykırı yanlış uygulamalardır.
İster cenaze namazına iştirak edip defin işlemini takip için gelmiş olsun, isterse sonradan baş sağlığı için gelsin, hiçbir ziyaretçi yemek ikramı beklentisi içinde olmamalı, cenaze yakınları da taziyeleri kabul ve üzüntüsünü yaşama dışında gelenlere hizmet kabilinden hiçbir faaliyet içinde olmamalıdır. Bazı bölgelerimizde, köy, mahalle ya da cami derneklerinin gelen ziyaretçileri ağırlama sorumluluğunu üstlendiği ve cenaze yakınına hiçbir külfet yüklemediği görülmektedir. Olması gereken de budur, takdire şayan bir uygulamadır.
Cenaze evinde üç gün yemek pişmemeli, cenaze yakınlarının yemeğini komşular kendi evinde hazırlayıp getirmelidir. Uzaktan taziyeye gelenlere komşuların getirdiği yemekten ikram etmek caizdir. Cenaze evinde yemek pişirip taziyeye gelenlere ikram etmek ise bid’attir, bundan sakınmak gerekir.
Taziye üç gün sürmeli, uzakta olup bu süre içinde gelemeyenler telefonla taziyelerini iletmeli, üç günden sonra gelmiş olsa bile ağlaşma, ölüm olayının detayı hakkında konuşma olmamalıdır. Çünkü haftalarca süren taziye ziyaretleri, cenaze yakınlarının acısını canlı tutmakta, onları işinden alıkoymakta, belki ruh sağlığına da zarar vermektedir.
Cenaze namazı için yakınların gelmesi bekleniyorsa, cenaze evinde ağlaşmalar varsa ki mutlaka vardır, kadınlar ve erkekler arasında ayrı ayrı, bilenler tarafından Kur’an okunmalı, mümkünse hatim okunmalı, dua ve sohbet yapılmalıdır. Böylece hem ağlaşmalar kısmen önlenebilir hem cenaze yakınları teskin edilir hem de ölen kimsenin ruhuna sevap hediye edilir. Cenaze namazı ve defin işlemlerinden sonra da okuma, dua ve sohbetlere devam edilmeli, cenaze yakınlarını yakın komşu ve akrabaları en az üç gün kendi hâline bırakmamalıdır.
Taziye ziyaretine gidildiğinde kısa selamlama ve hâl hatır konuşmasından sonra eğer biliniyorsa sesli kısa aşır okunması, ardından kısa bir dua edilmesi müstehaptır. Eğer taziyeye giden kişi kendisi bilmiyorsa orada bilen birisinden de Kur’an okuması istenebilir.
Duadan sonra ölüm sebebi, merhum ya da merhumenin son günleriyle ilgili ister istemez bir sohbet yapılır. Ölüm şayet âni kalp krizi, kaza veya cinayet sonucu meydana gelmişse, “Nasıl olur böyle şey, neden tedbir alınmadı, bunun hesabı sorulmalı.” şeklinde cenaze yakınlarını daha da üzecek konuşmalardan sakınılmalı, “Allah’tan geldik, yine ona döneceğiz, sonunda hepimizin er ya da geç yaşayacağı kaçınılmaz son bu, Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun, Allah taksiratını affeylesin.” şeklinde teskin edici konuşmalar yapılmalı, cenaze evine sonradan gelecek olanlara yer açılması için fazla oturulmamalıdır.
Cenaze evinde güncel, siyasî, ekonomiyle alakalı sohbetlerden, dinleyenleri güldüren nükteli konuşmalardan sakınmak gerekir. Cenaze sahipleri, ölen yakınlarının acısını içine atarak ve bastırarak yaşarken taziyeye gelenlerin hiçbir şey yokmuş gibi konuşmaları -açıkça söylemeseler de- cenaze yakınlarını son derece rahatsız edecektir. Cenaze yakınları da taziyeye küs ve kırgın olduğu kimseler gelmişse tavır almamalı, varsa görülecek hesabı daha sonraya bırakmalıdır.
Öleni ardından hayırla anmak, iyi yönlerini konuşmak gerekir. Ölen kimsenin dinen ve örfen tasvip edilmeyen yönleri olsa bile artık o ölmüştür, her ne yapmışsa hesabını Allah’a verecektir. Yargılayıcı konuşmalar yapmaya hiç kimse yetkili değildir. Öte yandan, öleni hayırla anayım derken, “Onun gibi biri bu memlekete gelmedi, bundan sonra da gelmez; o ilk ve sondu.” şeklinde abartılı konuşmalardan da kaçınmak gerekir.
Ölen komşu, akraba ya da arkadaşımızın cenazesine katılmak, onlar için dua etmek, yakınlarına başsağlığı dilemek insanî ve İslâmî görevlerimiz arasındadır. Her konuda olduğu gibi, bu hususta da sünnete ve örfe uygun davranmak gerekir.
Emine Büşra YÜKSEL
YazarAllah, insanı kendi kudretiyle, en güzel şekilde yaratmış ve kendi ruhundan üfleyip halife olarak yeryüzüne göndermiş, gökte ve yerde ne varsa hepsini onun emrine vermiştir. Kendisine bunca nimet veri...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Ortaokul son sınıftayım. Babam Çankırı’da görevli, subay lojmanlarında oturuyoruz.Tüm arkadaşlarımın bisikleti var, bir benim yok.Sınıfı da geçtik.Babama gittim.“Bana bir bisiklet alır mısınız?” dedim...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Her birimiz, içinde yaşadığımız çevreden anlaşabileceğimiz kimselerle arkadaşlık ilişkisi kurarız. Arkadaşlar birbirini maddî ve manevî yönden etkilerler; duygu, düşünce, kişilik ve ahlâkî gelişimi üz...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
El-Kayyûm: Bütün Kâinâtın İdaresini Bizzât YürütenAllah'ın en güzel isimleri arasında yer alan el-Kayyûm; "her şeyi gözetip koruyan, her şeyi muhâfaza eden, her şeyin varlığı kendisine bağlı ve bütün ...
Yazar: Editör