Sosyal Medya Kullanımı ve Davranış Biçimleri
Günümüzde sosyal medya kullanımı çok ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Neredeyse günün üçte birlik bir bölümünün sosyal medyaya heba edildiğini söylesek pek yanılmış olmayız sanırım. Sosyal medyanın en önemli özelliği ise dikkat dağıtmaktır. Yani bir konu üzerinde düşünmezsiniz, herhangi bir görseli ya da videoyu görür ve geçersiniz. Bütün bunların sonucunda büyük bir gereksiz bilgiler çöplüğü oluşmuş olur.
Hayatımızı idame ettirirken etrafımızda olup bitene, ailemizde, iş hayatımızda, çevremizde, mahallemizde ve yaşadığımız dünyanın tümüne dair bir bilgimizin olması, bir merakımızın olması ve buna bağlı olarak olan bitene karşı vurdumduymaz olmamamız lazım.
İnsan olmanın gerekliliği olarak bu bir görev aslında. Toplum içinde yaşamanın getirdiği bir ödev, sorumluluk. Sosyal medya furyası ise cep telefonların iyice yaygınlaşması ve bununla birlikte telefonlarımızda interneti kullanmamız sebebiyle çok yaygınlaşmış durumda. Öyle ki kontrol altına almakta zorlanacağımız bir düzeye geldiğini söyleyebiliriz.
İlkokul çağı hatta okul öncesindeki çocuklara kadar inen bir kullanım söz konusu. Ebeveynler çocuklarını bir nebze yanlarından uzak tutmak adına çocuklarının eline verdikleri telefon ve tabletler aslında masum değil. İçerikler her ne kadar çocuklara uygun olsa bile yine masum olmadığını belirtmek gerekiyor.
Bir şeylere kolay ulaşmak, internet üzerinden alışveriş yaparak ve hemen ulaşmak gibi konfor alanının genişlediği bir mecrada insan duyguları da buna göre şekilleniyor haliyle. Sabırsızlık, tahammülsüzlük gibi davranış biçimlerinin çok arttığını söylemek mümkün.
Bütün bunlara ulaşırken bir de hayatı hızlı bir şekilde yaşıyoruz, etrafımızdaki çiçeklere, böceklere, ağaçlara, sevinçlere, savaşlara, üzüntülere dikkat çekmiyoruz. Çeksek bile bu bir görüntüden ibaret kalıyor. Mesela Kudüs’e gidip fotoğraf çekip ve bunu sosyal medyada paylaşmaktan ibaret kalıyor tepkimiz ya da dikkatimiz.
Gösterişten öteye gitmeyen bazı tutumlarımız ortaya çıkıyor. Hasbi değil suni duygularımız artmış oluyor, çevremizdekilerle gerçek dostluklar değil; menfaat odaklı dostluklar, arkadaşlıklar oluşmaya başlıyor. Dolayısıyla kalabalık suni dünyamız içinde gittikçe yalnızlaşmaya mahkum bir hâle geliyoruz.
Bu sıralar Mustafa Kutlu’nun Kendini Aş Haddini Aşma isimli kitabını okuyorum. Daha önceden yazılan yazılarının toplandığı bu kitapta had konusuna değinilmiş ama burada kanaat ekonomisine ilişkin yazılarına dikkat çekmek istiyorum. Bizim de içinde bulunduğumuz şehir hayatı, konfor hayatımızın merkezine girmiş durumda.
Tamamen rutin haline gelmiş robotik bir hayat yaşıyoruz aslında. Sabah kalk, işe git, akşam dön uyu ve diğer gün yine aynı sarmal… Hayat bu değil elbette ama kendi kendimize oluşturduğumuz duvarlar neticesinde bu hayata hapsolmuş durumdayız. Mustafa Kutlu’nun bahsettiği aza yönelmek ve köye yönelmek konuları ciddi şeyler.
Mevcut durumda da bunu gerçekleştirmek bir hayli zor, ama devletin desteği ile belki bu başarılabilir. Elbette bireysel çabalar önemli ama maalesef kapitalist düzende bazı şeyleri yıkmak tahmin ettiğimiz kadar kolay olmuyor. Zaten Mustafa Kutlu da yazısında bundan bahsediyor, bu insanların köye toprağa dönmesi durumunda geçimlerinin nasıl sağlanması gerektiğine de kafa yormak gerektiğine işaret ediyor. Modern dünyadan kopmak bizim için özellikle gençler için neden zor biraz ondan bahsedeyim.
Fenomen denilen bir kavram ortaya çıktı, sosyal medya fenomeni. Esasında baktığımızda pek de dişe dokunur bir şey yok. Olduğunu iddia edenler de sadece kendilerini teskin amaçlı söylemiş olabilirler. Bir şey üretmeyen, bir düşünceye sevk etmeyen, insanların yararına olacak bir kavramın olmadığı bir ortamda insanların bu kadar rağbet etmeleri de şaşırtıcı.
Bir video gördüm, belediyenin biri adamın birini çok ünlü diye kütüphaneye götürmüş gezdiriyor. Adam şaşırıyor ne güzel kütüphane vs. kitaba dair pek fazla bir şey bilmediğinden oradaki güzelliği ifade etmeye kelimeleri yetmiyor tabii. Kitap okumak isteyen insanlarımız için olanaklar her geçen gün iyiye gidiyor.
Millet kütüphaneleri ve halk kütüphaneleri vesilesi ile insanlarımız kitaplara ulaşabiliyor. Burada ödünç alarak okuyabiliyorlar. Bu tür imkânların mutlaka kullanılması gerekiyor. Asıl önemlisi de bir şeyleri öğrenmeyi dert edinmemiz gerekiyor. Hayat sadece gezip tozmaktan ibaret değil, sosyal medyada günümüzü gün etmekten ibaret değil.
Bugün teknolojik altyapının başka ülkelerin elinde olmasının aslında güvenlik anlamında da ciddi sıkıntıları beraberinde getirdiğini haberlerde duyuyoruz. O yüzden kendi teknolojik altyapımızı kurmamızın önemi büyük, sivil savunma, teknolojik altyapı ve özellikle tarımda dışa bağımlı olmamamız gerekiyor.
Bunu da üreterek yapacağız, kullanmış olduğumuz telefon, tablet, bilgisayar vb. cihazlar için yazılımlar üreterek, ülke ekonomisine bunları kazandırarak başaracağız. İlginçtir ki bu teknolojileri bizlere pazarlayanlar bizdeki kadar teknolojiye bağımlı değil! Ya onlar bir şey bilmiyor ya da biz düşünmüyoruz.
Kendimize döneceğimiz bir hayatı kurabilirsek hem kendimizi dinleyecek, hem etrafımıza faydalı olacak işler başaracağımızı düşünüyorum. Hayat apartman dairelerine sığdıracak kadar küçük değil, evlerimiz elbette bizlerin sığındığı bir liman. Ama hayatın sınırları daha geniş, kendimizi bulabilmemiz için havayı solumamız, ayağımızın toprağa değmesi şart. Bunları hep birlikte talep ederek gerçekleştireceğiz belki de. Ya da kimilerimiz öncü olacak ve bu vesileyle güzellikler gitgide yayılmış olacak.
Erol AFŞİN
Yazar17.yüzyılda, Anadolu’da, dildeki başarısı ve gönlünün zenginliği ile dikkat çeken birçok mâneviyât erinden bahsetmek mümkündür.[1] Onlardan biri, üstâdı Abdülehad Nûrî-i Sivâsî (öl. 1061/1651) ve onun...
Yazar: Fatih ÇINAR
İzzeddin el-Kassâm, Suriye'nin Lazkiye iline bağlı Cebele'de doğdu. Babası, bir medresede öğretmenlik yapıyor ve şeriat mahkemesinde görevliyken, aynı zamanda bölgedeki Kâdirî Tarikatı’nın lideriydi. ...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
İstanbul, Konya gibiKudüs bizim canımız.Senden miraca çıktıBiricik Sultânımız.Övülmüş kutlu şehir,İlk kıblemiz Kudüs’tür.Her dem yüreğimizdeSolmayan güzel süstür.Beş vakit gönüllerdeAçan Mescid-i Aksâ...
Şair: Bestami YAZGAN
Adâlet, haklıya hakkını vermek, zâlime engel olup mazlûmu korumaktır. Haksızlığı gidermeye çalışırken yeni mazlumlar üretmemek, ata ot, aslana et vermektir. Adâlet, işi ehline vermek böylece insanlara...
Yazar: Mahmut KAPLAN