ŞEYH VEFÂ HAZRETLERİ (K.S.) (ö. 896/1491)
Şeyh Vefâ, Zeyniyye’nin Anadolu ve Rumeli’de yayılmasında etkili olan Abdüllatîf Kudsî’nin halîfesidir. “Şeyh Vefâ” diye meşhur olup, asıl adı Muslihuddîn Mustafâ’dır Kaynaklarda ismi “Ebû’l-vefâ”, “İbnü’l-vefâ/İbn Vefâ” veya “Vefâzâde” gibi değişik şekillerde anılmaktadır.
İbn Vefâ lakabını annesinin adı olan Vefâ’dan almıştır. Şiirlerinde “Vefâ” mahlasını kullanmıştır.1 Müridi Safâyî, şeyhini medih için yazdığı şiirinde: Ki ismi Mustafâ b. Hacı Yahyâ Vefâ derler ona meşhûrdur ammâ demektedir. “Ebû’l-vefâ” denilmesi, Vefâ isminde bir oğlu olduğundan kaynaklanmadığı gibi, “İbn Vefâ” ya da “Vefâzâde” denilmesi de Vefâ adında babası veya dedesi bulunmasından kaynaklanmamaktadır. Şeyh şiirlerinde mahlas olarak “Vefâ”yı kullandığı için, böylesi bir şöhret yaygınlık kazanmıştır.2
Şeyh Vefâ, zâhiri ilimlerde mâhir, astronomiye vâkıf, mûsikîyi iyi bilen, “vefk” yazmakla tanınmış, Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere üç dilde şiirler yazan önemli bir mürşid-i kâmildir. Zâhir ilimlerini Konya’da ve gençliğinde babasıyla birlikte gittiği Edirne’de tahsil etmiştir. Edirne’de Debbağlar imamından ve Bursa’da Zeyniyye Tarîkatı şeyhi Abdüllatîf-i Kudsî’den ders aldıktan sonra Mısır ve Hicaz’a gitmiş, İstanbul’un fethinden sonra kendi adıyla anılacak olan Vefâ semtine yerleşmiştir.3
Kaynaklarda onun ilmî seviyesini ifade için, “Câmi-i ulûm-i zâhir ü bâtın idi. Ekser-i fünûnda yed-i ulyâsı var idi.”, “Zamanın allâmesi, usûl ve furûa vâkıf, Kur’ân ve hadislerin rumuzlarını çözen, müfessirlerin efendisi, muhaddislerin dayanağı.” değerlendirmeleri yapılmaktadır. Dönemin önemli mütefekkirlerinden Sinan Paşa onu müctehid âlimlerden saymıştır.
Onun kaleme aldığı eserleri de Şeyh Vefâ’nın değişik bilim dallarına vâkıf olduğunu göstermektedir. Meselâ Rûznâme astronomiye dâirdir. Melhame uzaydaki yıldız ve gezegenlerin durumlarına göre insanların yeryüzünde davranışları hakkında bilgi vermektedir. Eserdeki konu başlıkları; “Ay ve Güneş on iki burçdan her hangi birine gelince nasıl amel edilir?” “Haftanın yedi gününde ne yapmak ve neden sakınmak gerekir?” “On iki Rum aylarının keyfiyeti” “Gökteki gezegenlerin sıfatları ve her iklimin keyfiyeti” şeklinde devam etmektedir.
Bu eserlerin yanı sıra, o devirde Paskalya gününü belirlemede aralarında ihtilâf eden Hıristiyanların Şeyh Vefâ’ya danışarak günlerinin belirlemiş olmaları da onun ilm-i nucûmdaki (yıldız ilmi) ihtisâsının herkes tarafından kabul edildiğini göstermektedir.4
Edirne’de Debbağlar İmamı olarak tanınan Muslihuddîn Halîfe’ye intisâb eden Muslihuddîn Mustafâ, daha sonra şeyhinin işaretiyle Zeyniyye Tarîkatı’nın kurucusu Zeynüddîn el-Hâfî’nin ileri gelen halîfelerinden Abdüllatîf el-Kudsî’nin müridi olmuştur. Seyr u sülûkunu tamamladıktan sonra Konya’ya dönmüş ve Konya’da irşâd faaliyetlerini sürdürmüştür. Karamanoğlu İbrahim Bey onun için Meram’da bir cami ve hânkâh yaptırmış, kendisi ve mensupları tarafından vakıflar tesis edilmiştir.5
Hacca gitmek için Konya’dan ayrılan Muslihuddîn Mustafâ’nın Antalya’dan bindiği gemisi korsanlar tarafından yakalanıp Rodos Adası’na götürülmüşlerdir. Kız kardeşi ve bazı arkadaşlarıyla birlikte esir edilmiş, Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından fidyesi ödenerek kurtarılmışlardır. Esâretten kurtulduktan sonra gelip İstanbul’a yerleşmiştir.6
Fatih Sultan Mehmed’in büyük yardım ve desteğini gören Muslihuddîn Mustafâ adına Fatih Sultan Mehmed daha sonra onun adıyla Vefâ diye anılacak semtte bir cami ile çifte hamam yaptırmıştır. İçindeki binalarla birlikte caminin yakınında bulunan araziyle Çorlu kazâsına bağlı Kepelim köyünü şeyhe temlîk etmiştir.
Sadrazam Karamanî Mehmed Paşa başta olmak üzere pek çok devlet adamı Muslihuddîn Mustafâ’ya büyük itibar göstermiş, kendisine vefk hazırlatmışlardır. Fatih Sultan Mehmed’in cenaze namazını kıldırmıştır. Karamanî Mehmed Paşa’nın kabir taşını Muslihuddîn Mustafâ’nın hazırladığı belirtilmektedir. 7
Muslihuddîn Mustafâ, “İlâ rahmeti Rabbih” terkîbinin gösterdiği 896/1491 yılında vefat etmiş, II. Bayezid’in de katıldığı cenaze namazının ardından adına yaptırılan caminin hazîresine defnedilmiştir. Sert görünüşlü bir sîmâya sahip olmasına rağmen, oldukça alçak gönüllü, hoşsohbet, nükteli ve hikmetli konuşan bir kimse olduğu belirtilen Muslihuddîn Mustafâ’ya birçok devlet adamı, ilim ve sanat erbâbı mürit olmuştur.
Sinan Paşa, Molla Lütfi, Bursalı Ahmed Paşa, Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi gibi ilim ve devlet adamları; Sinoplu Safâyî, Balıkesirli Zâtî, Edirneli Sabâyî, Rumelili Şem’î, Hattat Kâsım, Hattat Abdülmuttalib b. Seyyid Murtezâ gibi şair ve sanatkârlar bunlar arasındadır.
Muslihuddîn Mustafâ’dan sonra yerine halîfesi Şeyh Ali Dede geçmiş, Vefâiyye silsilesi Dâvûd Vefâî Rûmî, Abdüllatîf Vefâî Rûmî gibi diğer halîfeleri vasıtasıyla devam etmiştir.8 Muslihuddîn Mustafâ’nın vefatından sonra Zeyniyye Tarîkatı’nda Vefâiyye adıyla yeni bir kol meydana gelmiş, Vefâiyye’de Muslihuddîn Mustafâ’nın tertip ettiği evrâd okunmuş, onun öngördüğü Allah, Vahid, Ahad, Samed isimlerinin zikriyle soldan sağa dönerek icrâ edilen “Şeyh Vefâ Devri” diye bilinen zikir şekli uygulanmıştır.
* Prof. Dr. Kadir ÖZKÖSE 1. Öngören, Zeynîler, s. 130-133. 2. Reşat Öngören, Tarihte Bir Aydın Tarikatı Zeynîler, İnsan Yayınları, İstanbul 2003, s. 130-133. 3. Abdullcâdir Erdoğan, Şeyh Vefâ Hayatı ve Eserleri, Ahmed İhsan Basımevi, İstanbul 1941, s. 16-20. 4. Öngören, Zeynîler, s. 130-133. 5. Reşat Öngören, “Muslihuddîn Mustafâ (ö. 896/1491)”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2006, c. XXXI, s. 269. 6. Öngören, “Muslihuddîn Mustafâ (ö. 896/1491)”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. XXXI, s. 269. 7. Öngören, Zeynîler, s. 142-143. 8. Öngören, “Muslihuddîn Mustafâ (ö. 896/1491)”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. XXXI, s. 270. 9. Öngören, Zeynîler, s. 130-133; “Muslihuddîn Mustafâ (ö. 896/1491)”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. XXXI, s. 270.
Kadir ÖZKÖSE
YazarVefâkârlık duygusunu en zirvede yaşayan, onu bir erdem olarak hayata tatbik eden ve etrafındakilere öğreten Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) çevresindekilere küçük yaştan itibaren vefâkâr davranmanın ön...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Müslüman hayat serüvenini boşa geçirmemelidir. Her geçen gün daha güçlü donanıma ermek, her geçen gününü özverili bir şekilde değerlendirmek durumundadır. Hayatı anlamlandırmanın ve en güçlü yaşam kal...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Prof. Dr. Kadir ÖZKÖSE - Prof. Dr. H. İbrahim ŞİMŞEK 401/1010-11 tarihinde Tûs yakınlarındaki Fârmed/Fârmez köyünde dünyaya gelen Fârmedî’nin asıl adı Fazl b. Muhammed, künyesi Ebû Ali’dir. Memleke...
Yazar: Halil İbrahim ŞİMŞEK
Zamane insanlarının vefasızlığından yakındığımızda “Vefa bazıları için bir semt adıdır.” deriz. Peki, bu semtin adının nereden geldiğini kaçımız biliriz? İşte bu yazımızda bu kadim semte adını veren b...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ