SEVMEK FEDAKARLIKTIR
Hakîkî intisap¸ gerçek sevgi¸ birine olan bağlılık sadece ona söylenen sözlerle¸ ona yazılan medhiyelerle olmaz. Sevgi kişinin hâline¸ yaşantısına aksetmelidir.
Hakîkî intisap¸ gerçek sevgi¸ birine olan bağlılık sadece ona söylenen sözlerle¸ ona yazılan medhiyelerle olmaz. Sevgi kişinin hâline¸ yaşantısına aksetmelidir. Seven¸ bazı sıkıntılara¸ belalara katlanmalı; nefsinin bazı isteklerine karşı durabilmelidir. Bundan dolayı sevgi fedâkârlık ister. Birine¸ bir fikre bağlı olan insan¸ onun gereklerini gözden uzak tutmamayı¸ icabına göre davranmayı akıldan çıkarmamalıdır. Bunun için sevgi aynı zamanda sadâkattir. Her ne kadar bu yolda bir takım güçlükler¸ bazı eziyet veren şeyler olsa da gerçek sevgi bunlara katlanmayı gerektirir. Gülü sevenin dikenine katlanması bundan dolayı değil midir? Ferhad’ın Şirin’ine kavuşmak için dağları delmesi¸ Mecnûn’un Leylâ’sı için çöllerde dolaşması bu yüzden değil midir? Hazret-i Yakub’un çok sevdiği oğlu Yusuf için ağlaya ağlaya gözlerini kaybetmesi sevgiden dolayı değil midir?
Birini¸ bir şeyi sevmek aynı zamanda bazı şeyleri sevmemek demektir. Hazret-i Peygamber’i sevmek demek onun sünnetine bağlı kalmak demektir. Onun ahlâkına uymayan¸ onun hayat tarzına uygun düşmeyen tavır ve davranışları benimsememek¸ elden geldiğince onları yapmamak demektir. Şairin dediği gibi ona uymayan ölçüyü hayat bile olsa reddetmek demektir.
Hulûsî Efendi buradaki gazelinde de sevgi üzerinde durmakta¸ insanın sevdiği kişi uğrunda hiç özür beyan etmeden gerekirse canını bile feda etmenin gerekliliğinden söz etmektedir. Çünkü insanın gerçekten sevdiği kişiye sadâkatsizlik gösterip başkalarıyla olması uygun bir davranış değildir. İnsan ne kadar sıkıntı çekse de gerçek dostu bırakmamalıdır. Nitekim bülbül¸ birbirinden güzel nice çiçekler varken güle olan sevdasından hiç vazgeçmez. Yine ışığa sevdalı olan pervâne de hayatı pahasına mumun¸ lambanın etrafında döner durur. Onun bu sevgisi hayatına mâl olur.
Hulûsî Efendi son beyitte¸ “ yârin hâk-i pâyine düşüp toprak olup …” diyerek hem yârdan hem de topraktan bahsetmektedir. Her ne kadar asıl ma’nâ şairin gönlündeki ma’nâ ise de¸ kendisinin İhrâmcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi’ye intisâb ederek onun elinden manevî kemâle ulaştığı göz önünde bulundurulursa bu iki kelime ile hakîkî yârdan maksadı şeyhidir ve onun yoluna bağlılığını ifade etmektedir¸ denilebilir.
Gazelin Metni
1. Saâdettir o yârin uğruna cânı nisâr etmek
Kabâhattir ona cân vermeyip de i’tizâr etmek
2. Yetirmez âşıkı maksûd-ı vasla gayrının hubbu
Kabâhattir yüzün yârin görüp gayra pazar etmek
3. Gülün vasl-ı demin yâdıyla bülbül rûz u şeb inler
Anı hîç gördünüz mü gülden özge şeye zâr etmek
4. Yanan şem’a dönen pervâneye cân verme derlerse
Olur mu ona hîç dil bağlayan cânda karâr etmek
5. Eğer derlerse gel yârin yolunda terk-i cân eyle
Sana ey dil düşer mi gayrı meydâna güzer etmek
6. Hulûsî’ye murâd oldur ki yârin hâk-i pâyine
Düşüp toprak olup bu cism ü cânı hâksâr etmek
Gazelin Açıklaması
1. Kişinin sevdiği uğrunda canını seve seve vermesi onun için en büyük mutluluk sebebidir. Böyle yapmayıp onun yolunda zorluklara katlanıp¸ onun uğrunda cân vermeye bahâneler bulmak ise kabahattir.
2. Gerçek âşık olan kişiyi¸ sevdiğinden başka hiçbir şey onu arzu ettiği vuslata eriştirmez. Zaten sevdiğinin yüzünü görüp de başka sevdâların peşine düşmek de yine âşık için en büyük kabahattir.
3. Nitekim güle âşık olan bülbül¸ gece gündüz ondan bir iltifât görmek¸ ona kavuşmak ümidiyle inler durur. Siz hiç bülbülün gülden başka bir çiçek için ağlayıp inlediğini gördünüz mü?
4. Gerçek sevginin bir başka misali de şuna benzer: Eğer yanan mumun etrafında aşkla dönüp duran bir kelebeye¸ “Niçin dönüyorsun¸ yanacaksın.” denirse o şöyle cevap verecektir: Bir şeye gönül bağlayıp da ona ilgisiz kalmak¸ ondan habersiz yaşamak¸ onun yolunda çaba sarf etmemek olur mu hiç.
5. Ey gönül eğer sana¸ “Gel sevdiğin uğrunda canını terk eyle.” derlerse¸ hiç sana onu bırakıp da başkalarının peşine düşmek¸ başka yerlere gitmek yakışır mı.
6. Bundan dolayı Hulûsî’nin esas istediği şey¸ gerçekten çok sevdiği zâtın ayağının geçtiği topraklara kapanıp¸ kendini de canını da yerlerde sürüyüp böylece ona olan sevgisini göstermektir.
Mehmet AKKUŞ
YazarPeygamberimiz (aleyhi's-selâm) bir hadîsinde; " İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. Eğer o¸ sağlam olursa bütün beden sağlam olur¸ şâyet hasta olursa bütün beden hastadır. İşte o¸ kalbdir." b...
Yazar: Mehmet AKKUŞ
Osmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Yavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Şerefimiz, şanımız var Biz ne büyük bir milletiz Al bayrakta kanımız var Biz ne büyük bir milletiz Üç kıtada at koşturduk Akarsuları coşturduk Dağlar, tepeler aştırdık B...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ