ŞEFKAT ABİDELERİ ŞİFAHANELER
Darüşşifalar¸ şifaevi¸ şifakapısı¸ sıhhat yurdu olarak da adlandırılmıştır. Bunların en büyük özellikleri; sultanlar¸ devletin ileri gelenleri tarafından genellikle işlek yollar üzerinde inşaa ettirilmiş hayır kurumları olmalarıdır. Darüşşifaları kurduran kişiler aynı zamanda güçlü vakıflar kurarak bu şifa evlerinin devlete yük olmadan kendi kendilerini ayakta tutmalarını sağlamışlardır. Şifa kapıları hiç bir din¸ dil¸ ırk ayrımı gözetmeksizin insanlığa hizmet etmiştir.
Selçuklu ve Osmanlılar döneminde yaptırılan bugünün eğitim ve araştırma hastaneleri diyebileceğimiz¸ pek çok şifahane başka bir deyişle darüşşifalar¸ Şefkat Abideleri Şifahaneler adıyla Abdullah Kılıç'ın editörlüğünde çeşitli üniversitelerden akidemisyenlerind e katıldığı bir yazar kadrosu tarafından hazırlanarak nefis fotoğraflarla süslenmiş bir kitap haline getirildi. Kitap 25cm en¸ 30cm boy¸ 3 cm kalınlığında olup 336 sayfadır. Renkli¸ Türkçe ve İngilizce olarak basılmıştır.
Darüşşifalar¸ şifaevi¸ şifakapısı¸ sıhhat yurdu olarak da adlandırılmıştır. Bunların en büyük özellikleri; sultanlar¸ devletin ileri gelenleri tarafından genellikle işlek yollar üzerinde inşaa ettirilmiş hayır kurumları olmalarıdır. Darüşşifaları kurduran kişiler aynı zamanda güçlü vakıflar kurarak bu şifa evlerinin devlete yük olmadan kendi kendilerini ayakta tutmalarını sağlamışlardır. Şifa kapıları hiç bir din¸ dil¸ ırk ayrımı gözetmeksizin insanlığa hizmet etmiştir.
Darüşşifalarda verilen hizmetin kalitesini anlamak için Evliya Çelebi'nin Seyehatnamesi'nde Fatih Darüşşifası'ndan sözederken şunları söylediğini kitaptan okuyoruz: "Dersiam¸ hekimbaşısı ve cerrahbaşısı vardır. Gelen ve giden yolculardan bir âdem haste-hal olsa tımarhaneye (hastaneye) getirüp ana hizmet ederler. Vaziyetine münasip ilaçlar verirler. Sırmalı ve ipekli gecelikleri vardır. Her gün iki kez hastalara çeşit çeşit lezzetli yemekler pişirirler ve dert sahiplerine yemek dağıtırlar. Vakfı öyle kuvvetlidir ki mutfağında keklik¸ turaç ve sülün kuşlarının eti bulunmaz ise bülbül¸ serçe ve güvercin pişüp hastalara verile diye evkafnamelerinde yazılmıştır. Hastalara ve divanelere def'i cünun içün mutruban¸ hanendegan tayin olunmuştur. Ve avretler ve kefareler içün başka bir köşe tımarhanesi (hastahanesi) vardır".
Darüşşifalarda tedavi kesinlikle parasızdı. Hastaneye gelen hasta kapıcı tarafından içeri alınır ve yıkanabilecek durumda ise hamamda yıkanır ve hastane kıyafeti verilirdi. Hastanın yakını varsa hastanın eşyaları ona teslim edilir¸ yoksa hastanın eşyası emanete alınır¸ her şey kâtip tarafından kaydedilirdi. Hekim hastaneye gelidiğinde hastayı muayene eder teşhisini yaptıktan sonra nerede yatacağını tespit ederdi. Bütün muayenelerde diğer hekimler ve tıp öğrencileride yer alırdı. Darüşşifalarda tedavi için idrar muayenesi¸ nabızla teşhis¸ diyet¸ kirli kanın atılması ve göz hastalıklarının tedavisi gibi uygulamaların yapıldığını öğreniyoruz. Bunlara baktığımızda Avrupa'nın karanlık çağı yaşadığı dönemde şifahanelerde modern tıp eğitimi verildiği ve hastaların dönemin şartları içerisinde en iyi şekilde tedavi edildiğini görüyoruz.
Kitabı incelediğimizde medeniyetimiz adına ne kadar önemli bilgiler edindiğimizi anlıyoruz. Kitapta yer alan şifahanelerin¸ tıp tarihi¸ sanat tarihi ve kültür tarihi açısından bir bütün olarak ele alındığı¸ mevcut yapıların yerinde incelendiği¸ eserlerin görülerek ve uzmanların fikirleri alınıp incelenerek¸ fotoğraflarla desteklendiği yazılmaktadır. Fotoğraflara baktığımızda bunların sıradan inşaa edilmiş yapılar olmadığını¸ dönemlerinin şaheserleri olduğunu görüyoruz. Medeniyetimiz adına çok yönlü bilgiler ediniyoruz. Adeta insanlığımızı¸ pek çok hasletlerimizi bize hatırlatıyor. Selçuklu ve Osmanlı coğrafyasını düşürsek neredeyse tüm dünyaya hizmet ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kitapta sadece bugünkü sınırlarımız içinde kalan şifahaneler tanıtılmıştır. Bunların bile ayrıntılarına giremeyeceğimiz için sadece dönemlerini ve bulundukları illeri belirteceğim. Kitabı edinmeniz veya darüşşifaları yerinde görebilmeniz dileğiyle.
ANADOLU SELÇUKLU ŞİFAHENELERİ
Mardin Eminüddin Maristani (1108-1112)
Kayseri Gevher Nesibe Şifahenesi ve Tıp Medresesi (1206)
Sivas Darüşsıhhası (1217)
Divriği Turan Melek Darüşşifası ve Ulu Camii (1228)
Konya Darüşşifası (Xll. Yüzyıl)
Çankırı Cemalleddin Darülafiyesi (1235)
Amasya Darüşşifası (1222-1232)
Tokat Muinüddin Süleyman Darüşşifası (1255-1275)
Kastamonu Ali b. Süleyman Maristanı (1272)
OSMANLI ŞİFAHANELERİ
Bursa Yıldırım Bayezid Darüşşifası (1400)
Fatih Darüşşifası (1470)
Edirne Sultlan ll. Bayezid Darüşşifası (1488)
Manisa Hafsa Sultan Darüşşifası (1539)
Haseki Darüşşifası (1550)
Süleymaniye Darüşşifası ve Tıp Medresesi (1559)
Topkapı Sarayı'ndaki Hastane ve Eczaneler
Atik Valide Darüşşifası (1582)
Sultan Ahmed Darüşşifası (1617)
Bezmialem Gureba-i Müslimin Hastanesi (1847)
Üsküdar Miskinler Tekkesi (1514)
Esma TOK
Yazar“Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” mefhumu, insanlara genel manada güzellikleri telkin eder. Yaratılmışların en şereflisi olan insan elbette ki, “ahsen-i takvim” olduğu için fıtrî olarak da, cismî o...
Yazar: Musa TEKTAŞ
15 Temmuz’da köprüye yürüyenler arasındaydık. Bir hafta sonra kızımın düğünü vardı ve biz düğün hazırlıklarıyla uğraşırken, hiç aklımıza gelmezdi böyle bir gecenin yaşanacağı. O akşam çocuklarla Çeng...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Yavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Millî şairlerimizden Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” adlı şiirinden iki dörtlükle yazımıza başlayalım. Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır, Bir tarih boyunca onun ...
Yazar: Sırrı ER