Rami Mehmed Paşa
Karlofça’da Diplomatik Zafer Kazanan Rami Mehmed Paşa
Osmanlı ordusunun 1683 yılındaki İkinci Viyana Kuşatması’nda beklenmedik ağır bir yenilgiye uğraması, hem Osmanlı-Avrupa hem de Hilal-Haç ilişkilerinde önemli bir kırılma noktasıdır. Şimdiye kadar bu çapta bir mağlubiyete maruz kalmayan Osmanlı Devleti’nin bozgundan sonra Avrupa’daki ilerleyişi durmuş ve geri çekilmeye başlamıştır.
Bozgundan cesaret alan Kutsal İttifak Devletleri, Osmanlı ile tam 16 yıl süren Kutsal İttifak Savaşları’na girişmişlerdir. Osmanlı tarihinde Felaket Seneleri olarak da anılan bu savaşlarda maalesef Osmanlı üst üste büyük yenilgiler almıştır. Bozgunlar zincirinin son halkası, Sultan İkinci Mustafa zamanındaki 1697 Zenta Bozgunu’dur. Viyana ile başlayan Zenta ile biten süreç, Karlofça Antlaşması ile bitmiştir.
1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti, tarihinde ve Batı karşısında ilk kez en ağır toprak kaybı yaşamıştır. Ancak Karlofça, Osmanlı için büyük bir felaket olduğu kadar, aynı zamanda devletin toparlanması ve zaman kazanması noktasında önemli bir fırsat olarak da değerlendirilmelidir. Felaket senelerinde Osmanlı’nın içerisine düştüğü vahim durumlar dikkate alındığında, Karlofça’yı imzalamayıp da savaşa devam etseydi, devletin başına daha büyük felaketlerin geleceği ve daha ağır bir antlaşmayla karşılaşacağı muhakkaktı.
Bu anlamda, aslında Karlofça ehven-i şerdir ve Osmanlı’nın arka arkaya tattığı ağır mağlubiyetlere göre bir “diplomatik zafer”dir. Bu diplomatik zaferin başkahramanı ve mimarı da, şüphesiz Reisülküttab Rami Mehmed Efendi’dir. Rami Mehmed Efendi’nin Karlofça’da sergilediği diplomatik manevralara geçmeden önce biraz hayat öyküsüne yer verelim ve kendisini daha yakından tanıyalım:
1655’te İstanbul Eyüp’te Nişancı mahallesinde doğdu. Terazici Hasan Ağa’nın oğludur. Gençlik yıllarında bir süre baba mesleği olan su yolculukla meşgul oldu. Şiir ve inşâya kabiliyeti sebebiyle Divân-ı Hümâyun Kalemi’ne girdi ve zamanla kâtipliğe kadar yükseldi.
Şiirdeki mahareti dolayısıyla dönemin şairlerinden Sâmî ve Nâbî ile yakınlık kurdu. İkinci vezir Damat Musâhib Mustafa Paşa’nın yanında masraf kâtipliği yaptı. Şair Nâbî’nin 1678-1679’daki hac yolculuğunda ona refakat etti. Hac dönüşü Mustafa Paşa, Nâbî’yi kethüdâlığına getirince, Rami Efendi’yi de divan efendiliğine tayin etti.
Mustafa Paşa’nın 1685’de vefat etmesinin ardından Divân-ı Hümâyun Kalemi’ne geri döndü. Bir müddet kesedarlık yaptıktan sonra beylikçiliğe tayin edildi. 16 Kasım 1694 tarihinde reîsülküttaplığa getirildi. Ancak Veziriazam Elmas Mehmed Paşa Ocak-Şubat 1697’de onu görevinden azletti.
Elmas Mehmed Paşa’nın Zenta’da ölümüyle sadrazamlığa Amcazade Hüseyin Paşa getirilince 17 Ekim 1697’de yeniden reisülküttâblığa atandı. İşte Amcazade Hüseyin Paşa’nın, Karlofça müzakerelerinde Osmanlı’yı temsil etmek üzere “ruhsat-ı kâmile” ile baş murahhas tayin ettiği, zamanın en kabiliyetli ve mahir diplomatı, bu Rami Mehmed Efendi’ydi.
Rami Mehmed Efendi ve Divan-ı Hümayun tercümanı İskerletzade Aleksandr Mavrokordato, 1200 kişilik bir heyetle, kendilerine en az 8 ay yetecek kadar zahireyle birlikte Karlofça'ya çıkarma yapmışlardır. Osmanlı açısından düşman son derece kuvvetli, savunulacak dava oldukça çetin, meselelerse gayet ağırdı. Osmanlı heyetinin karşısında burnu havada kutsal ittifak diplomatları, önlerinde ise işgal edilmiş Osmanlı topraklarının haritası vardı.
Osmanlı temsilcileri Rami Mehmed Paşa başkanlığında Karlofça masasına oturdukları zaman, ağır askerî yenilgilerden çıkmış olmalarına ve İttifak Devletleri’nin savaşı yeniden başlatma tehditlerine rağmen, haysiyetli bir duruş sergileyip, aşırı itaatkâr ve aciz bir tutum içerisine girmemişlerdir. Osmanlı heyetinde, zannedildiği gibi Avrupalı devletlere karşı süklüm püklüm, yalvar yakar olma havası hâkim olmayıp, tam aksine devletin izzetini koruma ve işgale uğramış toprakları mümkün olduğunca geri alma inanç ve gayreti daha baskındı.
Rami Mehmed Paşa tuttuğu ruznamede (günlük), Osmanlı’nın yenik taraf psikolojisi ve ezilmişliği ile değil, bilakis hâlâ kendine güvenen büyük ve muzaffer devlet psikolojisiyle oturduğunu şu yürekli sözlerle ifade etmiştir: “Avn-i Hakk (Hakk’ın yardımı) ile Devlet-i Aliyye’nin kudretini siz de biliyorsunuz. Kuvvetimizi her geçen gün karada ve denizde artırıyoruz. İttifakınıza aldanmayın. Çünkü kendi kuvvetine güvenmek, iânetle (başkasının yardımıyla) kuvvetlenmekten daha mühimdir.”
Rami Mehmed Paşa’nın, barışın akdi esnasındaki ehliyet ve uyanıklığı, görüşülen zorlu meseleleri süratle kavrayıp büyük bir vukufiyetle, ustalıklı diplomatik manevralarla ortaya koyması ve yabancı murahhaslar üzerindeki hâkimiyeti ve olumlu intibaı, antlaşmanın kesilmesine meydan vermeden barışın sağlanmasında hatırı sayılır bir rol oynamıştır. Osmanlı diplomatlarının, meseleleri ustaca manevralarla, kesin usullere ve belirli şartlara bağlı kalmak yerine esnekliğe dayanarak müzakere etmeleri, Osmanlı’yı görüşmeler sırasında daha avantajlı hâle getirmiş ve fazla ağır kayıplara ve tavizlere imza atmasını engellemiştir.
Müzakereler esnasında birbirine düşen müttefik heyetlerin açıklarından ve aralarındaki çıkar çatışmalarından faydalanmasını bilen Osmanlı heyeti, görüşmelerde rahatlamış ve daha avantajlı hâle gelmiştir. Öyle ki bu durum, Venedik temsilcisi Ruzzini tarafından “Türk entrikası” olarak adlandırılmıştır. Müzakerelere katılan bazı Batılı devletlerin başkentlerinde ise Osmanlı temsilcilerinin kurnazlığı, diplomatik atakları ve “Hıristiyan murahhasları aldattıkları” şeklinde değerlendirilmiştir.
Karlofça’da Osmanlı ile Avusturya, Venedik, Lehistan ve Rusya ile olan müzakereler tam 4 ay devam ederek 36 celse sürmüş; sert ve çetin geçen görüşmeler sonucunda Rusya hariç 3 devletle 25’er sene müddetle antlaşma imzalanmıştır. Antlaşma sonunda dost düşman görmüştür ki Osmanlı heyetindekiler, devletin çıkarlarına ve şerefine, kendi deyişleriyle “ırz ve namusuna” halel getirmeden, bu karmaşık işin içinden sıyrılmayı bilmiş, ehil diplomatlar olduklarını ispatlamışlardır.
Sonuçta kutsal ittifak heyetleri, diz çöktürdüklerini zannettikleri Osmanlı’dan, tahmin ettiklerinden daha az toprak kopartabilmişler ve hayal kırıklığına uğramışlardır. Rami Efendi’nin, gösterdiği diplomasi, vukuf ve dirayet karşı taraf elçilerini hayrete düşürmüştür. Yani Karlofça’da baskın çıkan ve mağlupken galip gelen taraf daha ziyade Osmanlı olmuştur.
Rami Mehmed Efendi, Karlofça’da sergilediği diplomatik başarının ardından dönüşte Sultan II. Mustafa’nın iltifatına mazhar; ancak tevazu göstererek padişahın vezirlik teklifini kabul etmemiştir. Dolayısıyla, Padişah ve devlet tarafından, imzalanan Karlofça Antlaşması’na ve bunda en çok rolü olan Rami Mehmed Efendi’ye yaklaşım olumlu olmasa, paşa ödüllendirilip vezirlik rütbesi ile taltif edilmezdi.
1702’de Daltaban Mustafa Paşa’nın görevden alınmasıyla Rami Mehmed Paşa sadrazamlık makamına getirilmiştir. 22 Ağustos 1703’de zuhur eden ve II. Mustafa’nın tahttan indirilip III. Ahmed’in tahta çıkarılmasına yol açan Edirne Vakası’nda, Edirne’de ikamet eden II. Bâyezîd Evkafı kâtibi Arabacızâde Ahmed Efendi’nin evinde gizlenerek hayatını kurtarmıştır. Böylece sadaretten feragat etmiş sayılmıştır. Bir müddet Eyüp’teki çiftliğinde saklandıktan sonra ortaya çıkarak kendini affettirmiştir.
İsteği üzerine Kıbrıs’a vali tayin edilen Rami Mehmed Paşa, kısa bir süre sonra 7 Ekim 1704’te bu defa Mısır valisi olmuştur. Eylül-Ekim 1705’de görevinden azledilerek Rodos Adası’na gönderilmiştir. Rodos’ta iken şiddetli bir bağırsak enfeksiyonuna yakalanan Rami Paşa, hastalığı atlatamayarak 1708 yılının 8 Mart gecesi hayata veda etmiştir. Na’şı, Rodos’ta Murad Reis Tekkesi Haziresine defnedilmiştir.
Dönemin tarihçilerinde Raşid Efendi, Rami Efendi’nin kişiliğini şöyle tavsif etmiştir: “Her fenden mâyesi ve her hünerden sermayesi olan, hoşsohbet, zarif ve vüzerâ arasında benzeri nâdir bir kişi...”
Rami Mehmed Paşa yukarıdaki hizmetleri dışında, Osmanlı’nın Avrupa’ya olan bağımlılığı azaltmak amacıyla sanayi ile yakından alakadar olmuş; Selanik kumaş imalâthaneleri ile Bursa ipek imalâthaneleri sahiplerine, dokuyacakları kumaşın miktar ve çeşitliliğini arttırmalarını emretmiştir. Yine Selânik ve Boğdan’dan dokumacılık işinden anlayan işçiler getirterek İstanbul’da büyük kumaş fabrikası kurdurmuş, ancak bu fabrika dört yıl faaliyet gösterebilmiştir.
Ayrıca, Edirne’nin içinde bulunduğu su sıkıntısının halledilmesi için su bentlerini ve suyollarını ıslah ettirmiş, Hızırlık Sarayı yakınında bulunan Yonca Suyu’nu Edirne’ye getirtmiştir. Eyüp’te, Nişancı Camii’nin yanında bir mektep ve bir çeşme yaptırmış; reisülküttaplığı sırasında da Hayrabolu’da bir cami inşa ettirmiştir.
Diğer taraftan Rami Mehmed Paşa, Karlofça Antlaşması’nı anlatan Sulhnâme (Vekâyi’-i Musâlaha) başlıklı yazılı bir eserin (ruzname) de müellifidir. Kitapta, antlaşmanın hazırlık safhalarından itibaren müzakerelerin cereyanı ve antlaşma maddeleri hakkında teferruatlı malumat vermiştir. Eserin, Millet (Reşid Efendi, nr. 685) ve İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 268) kütüphanelerinde nüshaları vardır. Bunun yanında Rami Paşa, devrinin önemli şairlerinden kabul edildiği için Divan sahibi devlet adamlarımızdan biridir. Şiirlerini ihtiva eden divanı, Ali Fuat Bilkan tarafından 1998’de Râmi Paşa Divançe adıyla yayımlanmıştır.
Kaynaklar:
Râşid Mehmed Efendi, Tarihi Râşid, C. 2-3, İstanbul, 1282;
Karlofça Sulhnamesi; Behçeti-al Seyyid İbrahim, Silsiletü'l-Âsafiyy fi Devleti'l-Hakaniyeti'l-Osmanniyye, Köprülü Ktp., 9435 II. K. 212;
Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât, Haz: A. Özcan, Ankara, 1995;
Mustafa Naîmâ Efendi, Naîmâ Tarihi, C. 1, İstanbul, 1280;
Fındıklı Mehmed Ağa, Nusretnâme-I, Haz: İ. Parmaksızoğlu, İstanbul, 1962-1966;
Ahmed Taib Efendi, Hadikatül Vüzera, İstanbul, 1271;
Ahmed Reşid, Haritalı ve Resimli Mükemmel Tarihi Osmani, C. 2, İstanbul, 1327;
İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara, 1988, C. 4/I;
Rifa’at Ali Abou-El-Haj, The Reisülküttab and Ottoman Diplomacy at Karlowitz, Princeton Üniversitesi, 1963;
Alan Palmer, Osmanlı İmparatorluğu Son Üç Yüz Yıl Bir Çöküşün Yeni Tarihi, Çev: B. Ç. Dişbudak, İstanbul, 1992;
Monika Molnar, “Karlofça Antlaşması'ndan Sonra Osmanlı-Habsburg Sınırı (1699-1701)” Türkler Ansiklopedisi/Osmanlı, C. 1, Ankara, 2002;
Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, C. 2, İstanbul, 1994;
Tarih ve Toplum Dergisi, Kasım-Aralık 1999 Sayısı;
Ali Canib Yöntem’in Tebliği, IV. Türk Tarihi Kongresi, Ankara, 1952;
Bekir Sıtkı Baykal, “Râmî Mehmed Paşa”, İA, C. IX; “Râmî Mehmed Paşa” İslam Ansiklopedisi, C. 9; Recep Ahıshalı, “Râmî Mehmed Paşa”, DİA, C. 34.
İsmail ÇOLAK
YazarOsmanlı eğitim hayatında, mektebe yeni gelecek çocuklar için Bismillâh ile ilk okuma anlamına gelen “Bed-i Besmele” ve “Âmin Alayları” tertiplemek yüzyıllarca devam eden kadim bir gelenekti. Tahsil ve...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Zileli Muharrem Efendi ve İslâmî Hassasiyetle Yaşamayı Öngören Bazı Mesajları Muharrem Efendi, İslâm tarihinde meşhûr üç Şems’ten biri kabul edilen Şemseddîn-i Sivâsî’nin (ö. 1006/1597) ağabeyid...
Yazar: Fatih ÇINAR
İsrail, Filistinlilere yönelik zulüm ve saldırganlıklarını tekrar tekrar sergilemekten bıkmıyor, kan ve gözyaşına doymak bilmiyor. Uçak, top ve tanklardan attığı tonlarca bomba ile milyonlarca Filisti...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Bilecik İstasyonu tıklım tıklım doluydu. Askeri tren, ağzına kadar asker doluydu. Yine, bitmek bilmeyen bir cepheye uğurlama günü daha yaşanıyordu. İstasyon ana baba günüydü.Analar, babalar, nineler, ...
Yazar: İsmail ÇOLAK