Pervaneli Adam
Adam İstanbul’u severdi. Bu şehir kalbini fethetmişti. Her şeyiyle. Trafiği, güneşi, gölgesi, yağmuru, çamuru. “İstanbul’un en çok neyini seversin?” diye sorsalar; “En çok… Camilerini!” derdi.
Her gün başka bir camiye giderdi. Bir gün Selimiye, bir gün Fatih, bir gün Süleymaniye, bir gün Rüstem Paşa...
Camiden çıkan ya da bahçesinde oynayan çocuklara hediyeler verirdi. Kızlara renkli küpeler ya da küpe şeklinde çikolatalar; erkeklere minik arabalar ya da araba şeklinde çikolatalar verirdi. Gözlerindeki parıltıyı görmek onun için en güzel hediyeydi. Yine de bazen, hediye verdiği çocuklar ona sarılıp öper ve etraftan topladıkları çiçekleri getirip şapkasına takarlardı. Adamın kafasında pervaneli bir şapka vardı. Bazen çocuklar, pervanenin düğmesine basıp onun dönüşünü izleyerek kahkaha atarlardı. Ama aralarından biri hep “Bence bu pervaneyle uçulur!” derdi. Diğerleri çocuğa gülerdi...
Adam çocuklara hediye dağıtırken bazı büyükler sinirlenerek söylenirdi. Büyüklerin kalbi de büyük müydü? Yoksa bazen insan büyürken kalbi küçülür müydü? Adam, ona kızanları sessizce dinlerken bunu düşünürdü. “Şu adam da çok oldu artık, her gün de hediye verilir miymiş? Bu adam yüzünden şımarıyor çocuklar! Cevap da vermiyor, sağır mıdır aklı mı kıttır, anlayamadık yıllardır!”
Bir gün Süleymaniye Camii’nin bahçesinde oturmuş Haliç manzarasını seyrederken orta yaşlı ve sinirli biri; adamın çocuklara dağıtmak için yanında taşıdığı torbayı alıp, “Yetti artık, sana çocuklar yasak bundan sonra!” diye bağırdı. Ve torbayı ayaklarının altında çiğneyip biraz ilerideki çöp kutusuna fırlattı.
Adam, olanları gören çocukların yaşaran gözlerine baktı.
Yürümeye başladı.
Şapkasının pervanesi dönmeye başladı. Göz açıp kapama süresi kadar bir süre geçti. Adam, yoktu. Gökyüzünden yağan minik küpeler ve minik arabalar vardı. Ve minik küpe şeklinde çikolatalarla minik araba şeklinde çikolatalar...
Çocuklardan biri bağırdı; “Gördünüz mü pervaneyle uçuluyormuş...”
Süleymaniye Camii’nin minarelerinde ezan-ı Muhammedî yankılanıyordu...
Hediyelerini alan çocuklar, camiye koşuyordu...
Seda BAYRAK DURGUT
YazarSevgili çocuklar;Yaklaşık olarak 700 yıl tarih sahnesinde yer alan, Osman Bey’in kurduğu küçük bir beylikten cihan imparatorluğuna uzanan müthiş bir başarı hikayesi…Yedi asır süren ömründe 36 padişah ...
Yazar: Sırrı ER
Uzun zamandır annesini izliyordu çocuk. Annesi, gözlüğünü yakına bakarken çıkarıp uzağa bakarken takıyordu. “Anne, niye uzağa bakarken gözlük takıyorsun?” diye dayanamayıp soruverdi bir gün. “Uzağı iy...
Yazar: Seda BAYRAK DURGUT
Bir varmış bir yokmuş… Çok ama çok uzaklarda, büyük bir padişahın küçük bir oğlu varmış. Adı Mehmet’miş. Bu Mehmet öyle sıradan bir çocuk değilmiş; çok meraklı, çok zekiymiş.Küçük yaşta kitaplar okuma...
Yazar: Editör
Çocuk soru işaretleriyle dolaşırdı. Bazen sırtında bazen omuzlarında, bazen paçalarında… Hep onlarlaydı. Soru işaretleri durmadan çocuğun kafasını karıştırırlardı.Çocuk bu durumdan şikayetçi değildi. ...
Yazar: Seda BAYRAK DURGUT