ORUÇ PSİKOLOJİSİ
Bilindiği gibi¸ her yıl¸ Ramazan ayında oruç tutmak¸ her Müslümana farz kılınmıştır. Dolayısıyla Ramazan ayı¸ kış mevsimine de¸ yaz mevsimine de denk gelse Müslüman bireyler için¸ mazereti olmadıkça¸ oruç tutmak zorunlu bir ibadettir.
Bilindiği gibi¸ her yıl¸ Ramazan ayında oruç tutmak¸ her Müslümana farz kılınmıştır. Dolayısıyla Ramazan ayı¸ kış mevsimine de¸ yaz mevsimine de denk gelse Müslüman bireyler için¸ mazereti olmadıkça¸ oruç tutmak zorunlu bir ibadettir. Tabiatıyla bu durum¸ bir açıdan Yüce Allah'ın bizim oruçlarımıza ihtiyacı olmadığını¸ diğer açıdan asıl amacın bizim aç ve susuz kalmamız olmadığını göstermektedir. Nitekim öyle olsaydı¸ örneğin her yıl¸ sadece uzun yaz günlerinde oruç tutmamız istenebilirdi. Ama böyle bir kayıt olmadığına göre¸ asıl amaç ne olabilir? Oruç tutmak¸ bizim için sosyal ve psikolojik açılardan ne tür bir değer ifade etmektedir? Üzerinde durmak istediğim şey de¸ aslında budur.
Oruçlu insan¸ oruç olduğu sürece¸ dış alemden ziyade¸ kendi iç dünyasına yönelir. Çünkü yemek-içmek gibi yönelimleri olmadığı gibi¸ insanlarla kavga etmek¸ çatışmak gibi yönelimler içerisinde de olmaz. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v)¸ birileri bize sataşarak¸ kavga etmeye yönelseler bile¸ "ben oruçluyum" diyerek¸ onlarla tartışmamamız gerektiğini öğütlemiştir. Bu derece olgunluk içerisindeki oruçlu bir insan¸ kendi kendine yönelerek¸ bütün hareketlerini dikkatle gözden geçirme imkanı bulacaktır. Yanlış davranışlarını düzeltmeye çalışacak ve içindeki insani güzellikleri keşfedecektir.
Bütün bunlar bağlamında¸ oruç tutmanın sıradan bir açlık ve susuzluk olmadığı¸ insanın tüm benliğinin katıldığı bir ibadet olduğu anlaşılmaktadır. Bu da¸ insanın ruhsal olgunluğa ulaşmasının mükemmel bir yolu olarak¸ oruç tutmanın insan psikolojisi için önemini ortaya koymaktadır. Oruç sayesinde¸ insanın ne kadar şerefli bir varlık olduğunu anlamak mümkün gözükmektedir. Şöyle ki¸ oruç tutan bir insan¸ rahatlıkla ulaşabileceği ve helal olan yiyecek- içecek gibi şeyleri¸ kendi iradesiyle yememektedir. Dolayısıyla o¸ bu davranışıyla sadece güdüleri¸ yani içten gelen istek ve arzuları ile hareket eden sıradan bir varlık olmadığını göstermektedir. Oruçlu kimsenin bütün bu davranışlarındaki tek amacının¸ Allah'ın hoşnutluğu olduğu anlaşılmaktadır. Böylesine ulvi bir amaca ulaşabilmek için¸ kendi istek ve arzularını dizginleyen insan¸ elbette¸ dengeli ve erdemli olabilecek¸ huzur ve mutluluğu geçici heveslerin aldatıcılığında değil¸ gerçek anlamda iç dünyasında hissederek yaşayabilecektir.
Bir diğer konu da¸ zengin kimselerin durumudur. Orucunu hakkıyla tutan zengin kimseler¸ açlığın¸ susuzluğun ne demek olduğunu ancak oruçla anlarlar. "Yaşamayan bilmez" ilkesi gereğince¸ Allah (c.c) zenginlere bizzat yaşatarak¸ fakirleri anlayıp onlara yardımcı olmalarını istemektedir. Bu yolla zengin kimseler¸ fakirlere daha çok merhamet besleyip¸ onlarla aralarında insan olarak bir fark olmadığını kavrarken¸ aynı zamanda fakirlerle zenginlerin sınıf çatışmasının önüne geçilmektedir. Çünkü böylece bir zenginin malında fakirin gözü olmayacaktır. Bunun sonucunda da¸ sosyal denge sağlanacaktır. Birbiriyle çatışan değil¸ dayanışma içinde olan insanların oluşturduğu bir toplum meydana gelecektir. Bu toplum da olsa olsa sevgi toplumu olabilir.
Orucun psikolojik analizini yaparken¸ önemli bir noktanın da¸ dikkatten kaçırılmaması gerekmektedir. Oruç¸ tamamen Allah ile birey arasındaki özel bir ibadettir. Şu kudsi hadis bunu açıkça ifade etmektedir: "Adem oğlunun her amelinin karşılığı¸ kat kat verilir. Bir iyilik¸ on mislinden yedi yüz misline kadar mükafatlandırılır. Yalnız oruç hariç. Orucun mükafatını ben vereceğim. Zira kulum¸ yemesini¸ içmesini¸ nefsani arzularını sırf benim için terk ediyor." Bu yönüyle oruç¸ insanların¸ kendi iradeleriyle sorumluluk yüklenme yetilerini geliştirir. Bu durum¸ özellikle çocuklar açısından daha da önemlidir. Çünkü öğrenerek davranış geliştiren çocuklar¸ sadece Allah'a karşı sorumluluğun bir gereği olarak oruç tutmanın¸ yani yeme-içme vb. davranışlardan kendi isteği ile uzak durmanın ve bunu Allah(c.c) dışında takip eden biri olmaksızın yapmanın¸ onlara yüklediği ‘sorumluluk yüklenme’ duygusundan hoşnut olurlar. Oruç tuttukları konusunda hesap verecekleri bir kimse olmadığı halde¸ gereğine inanarak o işi yapmaları¸ ancak varlığına iman ettikleri Yüce Rablerinin hoşnutluğunu kazanmak içindir. Çocukların böyle bir idrakle oruç tutmaları¸ kendilerini daha değerli hissetmelerine yol açacağı gibi¸ onlara sınırsız bir özgüven katacaktır.
Sonuç olarak oruç¸ çocukluk döneminden itibaren¸ insan hayatının her evresinde¸ insanın olgunlaşarak¸ daha sağlam bir ruh yapısına sahip olmasını sağlayan önemli bir ibadettir.
Mustafa Doğan KARACOŞKUN
YazarOsmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
TV’nin çocuk ve gençler üzerindeki etkisi¸ toplumun diğer kesimlerine oranla çok daha fazladır. Bu etki televizyonların sadece bilgi aktarmaları yoluyla olmayıp¸ daha ziyade belli davranış model...
Yazar: Mustafa Doğan KARACOŞKUN
Aslında Hz. Adem'in yeryüzünde yakardığı gün başlamıştı bu ağlamak tutkumuz.Aslında Hz. Adem'in yeryüzünde yakardığı gün başlamıştı bu ağlamak tutkumuz. O günden bu yana ağlamak¸ "nasıl"ların¸...
Yazar: Mustafa Doğan KARACOŞKUN
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK