ÖMÜR DEDİĞİN
"Dünya bir rüya ülkesi. Bütün oyunların beyaz
perdesi. Takvim yaprağıyla tüllenen gözleri buğulu
dilber sandığımız. Hayta gülüşlü saatleri¸ çapkın
hayatı aklımızın hesaplarından¸ lügatlerden çekerek
kalbimizin en ince yerinden O'na yürüdüğümüz¸ bir
mahrem-i esrarımızdır ömür.."
"Bir insan ömrünü neye vermeli"¸ diye soruyordu türkü.
Ömür bir anlık. Dünya bir ümit sarayı. Asude gönüllerin hiç gitmeyeceği¸ ömrün hiç bitmeyeceği bir sarp kale sanılır. Hep yüzü düşünülür yaşamın.... Tasavvurları bir hayale düşene kadar¸ rüya bitene kadar¸ gül solana kadar bu geçici bahar. ... Ömür¸ bir denizaltı olan biçare gönüllere bir anlık¸ geçici bir heves. Bir kutsal emanet ömür dediğin. Huzur limanına yürüyen bir nazlı peri. Öylesine muhayyel¸ öylesine sır. Çağlardan çağlara yürüyen bir yolculuk¸ bir serüven...
Ömür¸ rüzgâr yeleli bir at¸ ışık hızında bir kanat¸ göklerin en fevkine iltica eden bir umut merdiveni... Bir ilkbahar meltemi tomurcuk devşiren¸ kökleri yere çekilen çınarları deviren bir kasırga. Ömür¸ rahvan bir at hayatın kadranında ırgalanan.
Ömür¸ bahardan kışa doğru yürüyen bir seyyah mevsim mevsim
Ömür¸ hiç durmadan devinen menzile doğru
Ötelere varmak için sora sora yürüdüğün...
"Harcanıp gidiyor ömür dediğin" diye en büyük gerçeği biliyor türkü.
Ömür hüzzam bir şarkı gibi dudaklarda acı bir tad bırakan bir mevsimlik gülümseme. Ab-ı hayat çeşmesi gibi ötelere akan bir hayal¸ mahmur gönüllere. Acı bir buğu gibi tamamlanacak bir kutlu serüven ömür dediğin. Bütün akşamlar erguvani günbatımlarına uzanacak ömür¸ mühlet bittiğinde itiraz zamanının bile olmadığı kör ve sağır bir an¸ anların ötesinde. Bir yolculuk¸ göklere uzanan merdivenlerde. Ömür¸ bir kâdim hikayedir söz aralarında. Zamanın terkisinde eriyen bir mum¸ sofyan şarkıların esrarlı nakaratı hüzzam çalan...
Ömür¸ terk-i dünya zamanı bırakılan aldatıcı bir sürur...
Hayat merdivenini sıra sıra yürüdüğün.
"Yolda kalan da bir¸ yürüyen de bir" diyor türkü.
Yolda kalanın da yürüyenin de ser a ser tattığı¸ zaman zaman unuttuğu bir emanet ömür dediğin. Hüznün yaslandığı¸ umutların yol açtığı¸ sevincin fısıltıyla yanından geçtiği bir derûn-u dildir ömür. Bir kelebek ömrü kadar sandığımız¸ bengisu pınarlarından medet umduğumuz¸ cilveli bir gül gibi baharlarda sunduğumuz¸ akıp giden bir Nil'dir. Ömür¸ bahar gibi geçip giden¸ muhayyel ufuklarda bir daha görülmeyen sincabi bir tüldür efkârımıza. Ömür¸ saniyeyi bile şaşırmayan¸ vakti geldiğinde saliseyi aşırmayan¸ som devlet kuşudur dallarımızdan çekilen.
Ömür¸ hazan vakti uzaklara göçen¸ mekân tutmaz bir göçmendir¸ ufuklarda kanat çırpan... Ebedi bahçelere varmak için hürriyetine kavuşmuş bir azat köle...
Aşılmazı aşmaya yora yora yürüdüğün.
"Savrulup gidiyor ömür dediğin" diye söylüyor türkü.
Dünya bir rüya ülkesi. Bütün oyunların beyaz perdesi. Takvim yaprağıyla tüllenen gözleri buğulu dilber sandığımız. Hayta gülüşlü saatleri¸ çapkın hayatı aklımızın hesaplarından¸ lügatlerden çekerek kalbimizin en ince yerinden O'na yürüdüğümüz¸ bir mahrem-i esrarımızdır ömür. Söylenmemiş bir şarkıdır bestekârın mızrabında hiç çalınmayası. Kâlû Belâ şarabıyla mest olduğumuzdan¸ kendimizden geçtiğimizdendir bu savrukluğumuz... Bütün arzular¸ elemler¸ sevinçler yalan. Zamanın sarkacına düşmüş ömür¸ yalan... Bir zan bütün yaşadıklarımız. "Geldik gidiyoruz" diyen türkünün sözlerinde bütün gerçek. Gerisi yalan.
Belalı suların kıyısında unuttuğumuz bir gemi ömür...
Yüreğimiz ser a ser bir harabı-ı diyar¸ yara yara kördüğüm.
"Bir insan ömrünü neye vermeli? diye soruyor türkü.
Bir insan ömrünü ötelerin rüzgârına vermeli. Tatlı bir nesim¸ alıp götürmeli ömrün şafaklarını. Gurup vaktine sevinmeli hüzünlü yürekler¸ bir gün daha bitti¸ demeli. Sevgiliye varmak zamanı geldiğinde düşülmeli yollara nalınsız¸ namsız. Ömür testisi şefkat¸ merhamet¸ sevgi yağmurlarıyla dolmalı¸ vakti geldiğinde çamçak çamçak içtiğin
Ömür hesaplı harcanıp¸ hesaplı yaşanmalı. Ömür bir sermaye ötelere gitmek için¸ kaybetmemeli¸ yitmemeli¸ bitmemeli hesapsızca... En sevgiliye varmak için¸ ömür sürmeli. Hayat¸ akıp giden bir pınar testilere dolmayan.
Ömür¸ ötelere varmak için tüm aşılmaz dağları kara kara yürüdüğün...
Hayat merdivenini sıra sıra yürüdüğün.
Meryem Aybike SİNAN
YazarDaha çok küçükken rahmetli dedem beni sık sık sevindirirdi. Yattığım odadan salona kadar geçeceğim yola aralıklarla bir bir bozuk ve kâğıt para koyardı. Sonra da seslenerek beni çağırırdı. "Tarık, ge...
Yazar: Erdal KARASU
1. DİLEDİĞİNE MADDÎ VE MÂNEVÎ NİMETLERİNİ BOL BOL VEREN, RUHLARI BEDENLERE YAYAN El-Bâsıt da bir şeyi yayan ve genişleten demektir. Yüce Allah'ın en güzel isimleri arasında yer alan ‘el-...
Yazar: somuncueditor
"Yusuf'u zindana mahkûm eden sadakat¸ vefa¸ bizde adı hiç anılmayandır. "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum." diyen bir kültürün içinden öğrenmediğimiz¸ içimize katamadığımızdır vefa.....
Yazar: Meryem Aybike SİNAN
Tonton tavşan yavrularını gezdiriyordu. Onlara ormanı tanıtmaya çalışıyordu. - Yavrularım, ağaçlara, yapraklara, otlara bakın ne güzel. Kelebekler uçuşuyor dört yanda. Pamuk: - Evet. Kır çiçe...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ