MEVLÂNA CELALEDDÎN-İ RÛMÎ'DEN GÜNÜMÜZE ÖĞÜTLER
Hazret-i Mevlâna bir rubaisinde şöyle der:
"Men¸ bende-i Kur'ân'em eğer ki cân dârem
Men¸ hâk-i reh-i Muhammed Muhtârem
Eğer nakl küned cüz in kes ez gûftârem
Bîzârem ez ü ve'zan suhen bîzârem"
Hazret-i Mevlâna bir rubaisinde şöyle der:
"Men¸ bende-i Kur'ân'em eğer ki cân dârem
Men¸ hâk-i reh-i Muhammed Muhtârem
Eğer nakl küned cüz in kes ez gûftârem
Bîzârem ez ü ve'zan suhen bîzârem"
Yani: "Ben sağ olduğum müddetçe Kur’ân'ın kölesiyim/Ben¸ Muhammed Muhtâr’ın yolunun tozuyum/Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse/Ben¸ ondan da bîzârım (şikâyetçiyim¸rahatsız olurum)¸ o sözlerden de."
Görülüyor ki¸ O¸ ilham¸ feyz¸ edeb¸ sevgi¸ hoşgörü ve ilim aldığı kaynakları işaret ederek; onların âdeta bir "aynası"¸ bir "aksettiricisi" veya bir "nakilcisi" olarak¸ kendini başka türlü takdim edenlerden şikâyetçi ve dâvacı olmakla kalmayıp¸ bu sözlerden de ızdırap duyacağını beyan buyurmuştur.
Hazret-i Mevlâna¸ Mesnevi adlı eserini de şöyle takdîm eder: "Mesnevimiz¸ vahdet dükkânıdır. Onda Vâhid'den¸ yani Allah'dan başkasına yer yoktur."
O halde; Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî hazretlerindeki "hoşgörüyü" ve verdiği mesajları değerlendirirken bu ölçüleri asla unutmamak gerekir. Ondaki hoşgörü ( müsâmaha veya tolerans) kat'iyyen teslimiyetçi bir mâna taşımaz. Zira; hoşgörü sözle¸ yazıyla veya hareketle yapılan bir kusuru kabullenme değil; onu¸ kusur olarak görüp göz yumma¸ ses çıkarmama¸ geçiştirme¸ sineye çekme veya pişkinlikle karşılamadır.
Mevlâna¸ bu mânada hoşgörü sahibidir. Yoksa düşüncelerinden tâviz veren¸ teslimiyetçi bir hoşgörü anlayaşı asla onda yoktur.
Zira; bir başka beyitinde de şöyle demektedir: "İnsanoğlu¸ edepten nasibini almamışsa¸ insan değildir. Aslında¸ insanla hayvan arasındaki fark da edeptir. Gözünü aç¸ Allah'ın kelâmına bir bak. Bütün Kur'ân'ın manası ayet ayet edepten ibarettir."
"Kur'ân'ın kölesi" ve "Muhammed Muhtar’ın yolunun tozu" olmayı gönülden kabullenen Hazret-i Mevlâna¸ bütün insanlığa değer biçilemeyecek sözlerle nasihatlar vermiştir. Bu sözlerin herbiri sayfalarca izah edilse yeridir.
İşte olabildiğince tarife muhtaç bir beyit: "Aklı başında olan herkes bilir ki dönen bir şeyi¸ bir döndüren var."
Allahu Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Sen¸ dağları görür¸ onları yerinde durur sanırsın. Halbuki onlar bulut geçer gibi geçer gider. (Bu) her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz ki¸ ne yaparsanız hakkıyla haberdardır." (En-Neml¸88)
Yunus Emre¸ Hazret-i Mevlâna hakkında bir beyitinde şöyle der; "Mevlâna Hudâvendigar bize nazar kılalı/Anun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır. "
Hazret-i Mevlâna'nın bakışlarının bu derece tesiri altında kalan Yunus Emre; Mevlâna'yı teyid edercesine fakat daha farklı bir edebî söyleyişle söyle der: "Ey ışk eri aç gözüni yir yüzine kılgıl nazar/Gör bu latif çiçekleri bezenüp uş geldi geçer."
Görülüyor ki¸ her ikisi de ayetde verilen ilahî mesajlara sadıktırlar. Demek ki¸ ister Mevlâna¸ isterse Yunus Emre hazretleri olsun¸ ilme sadık¸ hakikî sanatı teşvik eden gönül erleridir.
Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî¸ şüphesiz ki¸ pek çok sahada ciltlerce eser vererek¸ cihanşümûl öğütlerle insanlığı aydınlatmaya çalışmıştır. Ancak; değerleri yerli yerine oturtabilmek bakımından¸ temel kaynağa¸ ana mecraya inmek¸ onun verdiklerini çarpıtmadan kavramak ve nakletmek gerekir. Bu hususta "aşk" hakkındaki sözleri ibretlerle doludur. Mevlâna sevdalısı şâir Feyzi Halıcı¸ Mevlâna Güldestesi adlı kitabındaki "Mevlâna'nın Şiir Dünyası" başlıklı yazısında şöyle diyor: "..Ve kâinatın hakikatinde süresiz bir dönüş-içre oluşunun gönülce¸ dilce bilinişi: Yedi asır önce madde-mana espirisiyle bilime imzasını atan Mevlâna'nın şiirine kulak verelim: "Senin ışığınla¸ senin yüceliğinle boyum yüceliyor¸ aşkınla bir iken yüz oluyorum. Sen¸ ben oldukça çevrende dönüp duruyorum. Ben¸ sen olduktan sonra da kendi çevremde dönüyorum artık. "Güzel sanatların üç boyutlu görünümünde Mevlâna niceye bir seziş¸ duyuş ve var oluş hâlini yakalayınca önce: "Sureta derviş olan¸ olgun erin ışık varlığının zekâtını nasıl tadar. Mesnevî mânadır. feulün failat değildir."der. Sonra son ve gerçek görünüşünü açıklar: "Şiir ne oluyor ki ben ondan lâf edeyim. Benim bir başka fen ve hünerim vardır ki o şairlerin fenlerinden başkadır."
İşte gezegenlerin ve dünyanın dönüşünü ve bunun sebebini mısra mısra dile getiren gönül şâiri Mevlâna:
"Önce söz vardı¸ sınırsız aşk vardı¸ dost
İlahî bir müjde saklardı dağların ardı¸dost
Aşkın dalgasındandır¸ dönüşü gezegenlerin
Aşk olmasaydı eğer şu dünya donardı dost" (s.4)
* İnsan gözden ibârettir. Geri kalanı deridir. Göz de dostu gören göze derler.
* Âşıklık gönül iniltisinden belli olur; gönül hastalığı gibi hiçbir hastalık yoktur...
* Ümitsizlik köyüne gitme ümitler var. Karanlığa doğru yürüme¸ güneşler var..
* Bilgi¸ mal¸ mevki ve hüküm¸ kötü yaradılışlı kişilerin elinde fitnedir..
* Kimin bedeninde¸ ateşe tapan nefis öldüyse¸ güneş de onun buyruğuna ramdır¸ bulut da..
* Kötülükte bulundun mu kork¸ emin olma. Çünkü yaptığın kötülük bir tohumdur..
* Takdir haktır ama¸ kulun çalışması da hak. Kendine gel de koca şeytan gibi kör olma.
* Varlığını¸ o varlığı meydana getirenin varlığında¸ bakırı kimya içinde eritir yok eder gibi erit¸ yok et de altın ol
* Dostluğun şartı¸ kendini dost uğruna feda etmek¸ dost için mücadeleye atılmaktır.
M. Halistin KUKUL
Yazar“Sâde” yazmak, “basit” yazmak değildir. Çoğu kimse sâde kelimesini basit kelimesiyle aynı anlamda kullanır. Oysa sâde, içinde derinlik barındıran bir kavram… Fakat basit, sathîdir; yüzeysel, üstünkörü...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Şeyh Abdurrahman Erzincanî’nin soyu, Orta Asya’dan gelerek Erzincan’a yerleşmiştir. Evlâd-ı Rasûl’den ve Yıldırım Bâyezîd devri meşayihlerindendir. Zamanının gerekli ilimlerini memleketi olan Erzincan...
Yazar: Resul KESENCELİ
İstikamet belli: "Allah güzeldir ve güzeli sever." Estetiğimizin kaynağı¸ esası ve temeli bu.İstikamet belli: "Allah güzeldir ve güzeli sever." Estetiğimizin kaynağı¸ esası ve temeli bu. Bizim anla...
Yazar: M. Halistin KUKUL
Sevgili çocuklar; “Bizim en vefalı dostlarımız kitaplardır.” desem abartmış olur muyum acaba? Beni bu yargıya götüren etkenlere bir göz atalım isterseniz. Hiç unutmam; orta ikinci sınıfa gidiyordum....
Yazar: Sırrı ER