KURTULUŞ KİTABIMIZ: KUR’AN
Okumayı, araştırmayı bir külfet olarak gören insanımız, hâlâ Kur’an mucizesindeki şifayı alamamış ve tadamamıştır. Sandıklarda en nadide kumaşların içinde veya kitapsız kütüphane raflarının üstünde duran bu mucize; nadide bir nüshası müzayedede satılabilen antika bir eser, tılsımlı, yanı başımızda durmasına rağmen kendimizden uzak tuttuğumuz normal bir kitap haline gelmiştir, getirilmiştir. Yüce Yaratan vahyettiği kitaptan sorumlu tutacağını söylüyor. Oysa çoğu insan kurtuluşun kitabına bir kere olsun bakmadan, sağa-sola çatıp, yediğinin haram mı, kul hakkı mı olduğu hesabını yapmadan, çevresini yakıp yıkarak “tahta ata” binip “yalancılar kahvesine=kabristana” gidiyor. Mucizeler mucizesini gerçek manada okuyup ayetler üzerinde düşünseydik, birbirimizin düşmanı olur muyduk? Canlı ve cansıza kıyabilir miydik? Yaratan’ın ayeti olan çevremizi harabeye çevirip arıya yalan söyletip gıdaların özü ile oynayıp kendimizi ve çevremizi gün gün zehirler miydik? Huzuru, güveni, mutluluğu, saygı ve sevgiyi parada, pulda ve başka kapılarda arar mıydık? Kur’an bu hâlimizi gördükçe üzülüyor ve gözyaşlarına hâkim olamıyor. Oysa ağlayan Kur’an değil, biziz. Gerçek ağlayanlar varsa da sayıları o kadar az ki… Bu hususta İki Cihan Güneşi; ciğerleri dağlanan, kalpten ve gönülden ağlayan gözlere, şu inci sözleriyle bir bakıma merhem oluyor: “Şu Kur’an hüzünlü olarak nazil oldu. Onu okuyunca ağlayın. Eğer ağlamazsanız onu okumaya çalışın ve onu güzel okuyun. Onu okumaya gayret etmeyen bizden değildir.” diyor. Yine Peygamberimiz Ebû Zerr’e, “Ey Ebû Zerr, senin evden çıkıp Allah’ın kitabından bir ayet öğrenmen, senin için yüz rekât namaz kılmandan daha hayırlıdır.” buyurmuşlardır. Yüce Yaratan, Kur’an-ı Kerim’e sahip çıkanları yüceltmiş ve her zaman onlara sahip çıkmıştır. Osmanlı’nın kuruluşundan sonraki dönemlerde Kur’an, bir saygı merkezi olmayı sürdürmüştür. Topkapı Sarayı’nın özel dairesi Hırka-ı Saâdet’te “500” sene, hiç aralık vermeden, 24 saat her gün Kur’an okunmuştur. Şehit olan Mehmetçiklerimizin ceplerinden hep Kur’an-ı Kerim çıkmıştır. Çanakkale Savaşı’nda bunun örnekleri çoktur. 28 Nisan 1915’te İngilizlerin şiddetli saldırılarını bir avuç Mehmetçik püskürtmüştü. 15. Alay askerlerinden Rizeli Salih Çavuş, göğüs göğse mücadelesi sırasında yere yığılmıştı. Düşman süngüsünün birisi de gözünden girmişti. Oradan oluk gibi kan akıyordu. Bunu gören arkadaşları daha büyük bir gayrete gelip düşmanlarını eski mevkilerinden daha gerilere kaçırmışlardı. Salih Çavuş, ruhunu Allah’a teslim etmezden önce, kalbinin üzerinde taşıdığı, anasının, “Bunu yanında bulundur evladım. Allah seninle beraberdir. Benim için dua etmeyi unutma.” diyerek hediye ettiği Kur’an-ı Kerim’i cebinden çıkarmış, tek gözüyle okumaya çalışıyordu. Tek gözü de kapanınca ruhunu Hakk’a teslim etti. Arkadaşları yanına koştular, elinden Kur’an-ı Kerim’i aldılar. Açık sayfanın üzerinde bir şeyin farkına vardılar. İhtimal, gözünden damlamıştı. Kan lekesinin düştüğü ayette; “Hasbünallah ve ni’mel-vekîl…” yazıyordu. Yani Çaresizler Çaresi “Kulum, sen üzülme, ben sana yeterim.” buyuruyordu.
Muammer YILMAZ
YazarMilletlerin dünya arenasında huzur içinde yaşayabilmeleri¸ çağdaş uygarlık yolunda birbirleriyle yarışabilmeleri için bireylerine çok büyük görevler ve sorumluluklar düşmektedir. Milletlerin dü...
Yazar: Muammer YILMAZ
Kitabın adı: Anne ve Bebeğin Bakımı Yazarı: Dr. Ömer Turgutalp Kadıoğlu Yayınevi: Damla Yayınevi Yayın yeri ve yılı: İstanbul/2010 Sayfa sayısı: 255 Yaş aralığı: 14 İşlenen konular:...
Yazar: Sait ÖZER
Her milletin, her topluluğun ve her ailenin kendisine ışık tutan, birlik ve beraberliğini sağlayan ortak değerleri vardır. Bu değerler, onların birlik ve beraberliğini sağladığı gibi, onlar için aynı ...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
Türk’e şeref, dünyaya/cihana ise yüzlerce medeni eser veren bir sanatkâr, olarak tarihe damgasını vuran (geçen) Mimar Sinan, 1490 yılında Kayseri’nin Ağırnas köyünde dünyaya geldi. Çocukluğu ve gençli...
Yazar: Muammer YILMAZ