KUR'ÂN AÇISINDAN ALLAH'I TANIMA / MARİFETULLAH
"Kur'ân Allah'ın tanınması/marifetullah konusunda gözleme dayalı bir akıl yürütmeyi esas alır: Ona göre öncelikle Allah'ın âyetlerine ve yaratıklarına bakmamız gerekir."
Allah (c.c)'ı anlama ve tanıma¸ Temel İslâm Bilimleri içerisinde¸ esas itibariyle Kelâm disiplininin konusudur. Kelâm¸ ilmî bir disiplin olarak en yaygın şekliyle¸ "Kendisi aracılığıyla İslâm'ın inanç esaslarını kesin deliller ortaya koyarak ispat edip onlara ilişkin şüpheleri ortadan kaldırmaya güç yetirilen ilimdir."[1] tarzında tanımlanır. Bu ilmin en önemli kaynakları¸ Kur'ân ve sağlam işleyen akıldır. Kur'ân hem aklı işletmenin önemine sıkça değinir¸ hem de onun sağlam bir şekilde nasıl işletilebileceğinin yöntemlerini örnekleriyle gösterir. Bu yüzden biz bu yazımızda¸ öncelikle Kur'ân'ın bize Allah (c.c)'ı hangi yöntemlerle nasıl anlamamız ve tanımamız gerektiğine ilişkin tavsiyelerine kısaca değinmeye çalışacağız.
Kur'ân'da varlık¸ Allah ve diğerleri/mâ-sivâhu olmak üzere iki kısma ayrılır. Allah¸ varlığında hiç kimseye muhtaç olmayan[2]¸ varlığından önce yokluğun bulunmadığı¸ kendiliğinden ezelî ve ebedî olarak var olan[3] Zorunlu Varlık'tır. Diğerleri/mâ-sivâhu ise¸ varlıkları için başkasına/Zorunlu Varlık'a muhtaç olan¸ O'nun tarafından yaratılıp yetiştirilen¸ beslenen ve terbiye edilen¸ varlıkları veya yoklukları mümkün varlıklardır.[4] Bu Zorunlu Varlık'ın/Allah'ın varlığının bilinmesi¸ O'nun bir ve tek olarak zat ve sıfatlarıyla birlikte gereği gibi tanınabilmesi[5]¸ diğer iman esaslarının olmazsa olmaz şartıdır. Zira Allah'ın varlığı ve birliği konusu bilinmeden diğer iman esaslarının kabul edilmesi mümkün değildir. Kur'ân da bu gerçekten hareketle¸ Allah'ın varlığının ve birliğinin bilinmesi¸ tanınması ve doğru bir şekilde anlaşılması konusuna çok geniş bir yer ayırır. Aşağıda Kur'ânî öğretinin bu konuya ilişkin yaklaşım ve tavsiyelerine dair örneklerinden bir kısmına değinilecektir.
Kur'ân Allah'ın tanınması/marifetullah konusunda gözleme dayalı bir akıl yürütmeyi esas alır: Ona göre öncelikle Allah'ın âyetlerine ve yaratıklarına bakmamız gerekir. Gece ve gündüz¸ güneş ve ay¸ Allah'ın âyetleri; O'nun varlığını ve birliğini kanıtlayan açık belgelerdir. Her ikisini de yedi kat olan gök ile yeri ve bu ikisi arasındakileri de O yaratmıştır. Güneş¸ ay ve bütün yıldızlar O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Bunların hiçbiri¸ asla O'nun koyduğu yasaların ve kanunların dışına çıkamaz. Yaratma ve emir/varlıkları dilediği gibi biçimlendirme ve yönlendirme yalnızca O'na aittir.[6]
Kur'ân¸ insanın bu gerçeği¸ en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün cisimleri ve varlıkları oluşturan temel yapı taşlarını¸ ayrıntılı bir şekilde görüp bilmeye ihtiyaç duymadan¸ sadece yalın bir gözlem ile fark edebileceğini kabul eder. İnsanın bunu anlaması için atomu ve atom altı âlemi¸ fotonların kuantum mekaniği tarafından nasıl yönetildiklerini ya da hücre biyolojisini ayrıntılı bir şekilde bilmesine gerek yoktur. Bunun için onun¸ gözünü gökyüzüne çevirmesi yeterlidir. Oraya defalarca baksa bile bir kusur bulamayacak¸ her şeyin orada mükemmel bir düzen içerisinde yaratıldığını ve yerli yerine konulduğunu görecektir.[7] Yine insan¸ gelişmiş bir teleskopla oraya baktığında görebileceği muhteşem manzaralar bir yana¸ çıplak bir gözle baktığında bile gittikçe derinleşen uzay boşluğunun yıldızlarla nasıl göz kamaştırıcı bir güzellikte süslendiğini hemen fark edecektir.[8] Kur'ân¸ bize bütün bu gerçeklerle yüzleşen akıl ve insaf sahibi insanlara¸ "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorulduğunda¸ onların hiç tereddüt etmeden "Allah" diyeceklerini bildirmektedir.[9] Yine Kur'ân¸ bu gerçeklerden yüzünü çevirip kendi heves ve arzularının peşinden koşan inkârcılara ise şu can alıcı soruyu yöneltir: "Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar?" Bütün bu göstergeler¸ bütün eşyanın Allah tarafından yaratıldığına tanıklık ettiğine göre¸ kendisine kulluk edilmesi gereken tek varlık O'dur. Çünkü kulluğa layık olan yalnızca bütün varlığın sahibi ve yaratıcısı olandır. İnsan¸ Allah'ın varlığına ve birliğine delâlet eden bunca sağlam kanıt ve belgeleri gördükten sonra¸ nasıl olur da hiçbir şey yaratamayan¸ bizzat kendileri yaratılmış olan varlıklara kulluk edebilir ya da onları Allah'a ortak koşabilir?[10] Daha da kötüsü¸ her şeyin kendiliğinden gerçekleştiğini¸ bu nedenle hayatının bütünüyle boş ve anlamsız olduğunu¸ dolayısıyla bu dünyaya sadece yaşamak ve ölmek için geldiğini[11] düşünebilir?
O halde akıl ve insaf sahibi her mü'min¸ gökleri ve yeri Allah'ın yarattığını bu şekilde açık kanıtlarıyla birlikte gördükten sonra¸ O'nun¸ bunların benzerini de yaratmaya kâdir olduğuna inanmalıdır.[12] Yalnızca bir ve tek olan Allah'a kulluk etmeli¸ dua ve yakarışını sadece O'na yöneltmelidir.[13] Kısacası O'nu zatına ve şânına yakışır bir biçimde tanımalıdır: O¸ gökleri ve yeri yaratan¸ yedirip içiren fakat Kendisi yiyip içmeyendir.[14] Bir ve tektir. Bütün varlıklar O'na muhtaç¸ fakat O¸ hiçbir şeye muhtaç değildir. O¸ Hıristiyanların inandıklarının aksine¸ doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O'na denk değildir.[15] O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O¸ her şeyi işiten ve her şeyi görendir.[16] Yine O¸ her şeyi ezelî bilgisiyle olduğu gibi bilendir.[17] Dolayısıyla her şeyi belli bir ölçüye göre yaratmış ve onları yaratılış amaçlarına uygun melekelerle donatmıştır.[18] Bütün sonuçları¸ sebepleriyle birlikte O takdir etmiştir. Bu yüzden her hangi bir sonucu hedefleyen herkesin bu sebeplere sarılması gerekmektedir.[19] Sebeplere sarılmadan ne bu dünyada ne de âhirette herhangi bir sonuca ulaşmak mümkündür.[20]
* Prof. Dr.
[1] el-Îcî¸ el-Mevâkıf Fî İlmi'l-Kelâm¸ Âlemü'l-Kütüb¸ Beyrut¸ trhsz.¸ s. 7.
[2] 112/İhlâs¸ 2.
[3] 57/Hadîd¸ 3.
[4] 1/Fâtiha¸ 1.
[5] 22/Hacc¸ 74
[6] 7/A'râf¸ 54; 41/Fussilet¸ 37.
[7] 67/Mülk¸ 3-4.
[8] 37/Sâffât¸ 6; 67/Mülk¸ 5.
[9] 29/Ankebût¸ 62; 31/Lokmân¸ 25; 39/Zümer¸ 38; 43/Zühruf¸ 9.
[10] 16/Nahl¸ 20; 25/Furkân¸ 3.
[11] 45/Câsiye¸ 24.
[12] 17/İsr⸠99; 36/Yâsîn¸ 81.
[13] 23/Mü'minûn¸ 117; 72/Cin¸ 18.
[14] 6/En'âm¸ 14.
[15] 112/İhlâs¸ 1-4.
[16] 42/Şûr⸠11.
[17] 2/Bakara¸ 29.
[18] 87/A'l⸠3.
[19] 18/Kehf¸ 84-85.
[20] 53/Necm¸ 39.
Metin ÖZDEMİR
YazarDinî-tasavvufî eserlerde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in beden özelliklerini ve manevî şahsiyetini ifade için çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bunlardan Nûr-ı Muhammedî veya Hakîkat-i Muhammediye konulu e...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Osmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
"Gerçek zenginlik Allah'ı bulmak¸ O'na kul olmak ve bütün kalbiyle O'na bağlanmaktır. Allah'ı kaybeden¸ O'nun sevgisinden yoksun olan¸ tüm dünyayı elde etmiş...
Yazar: Metin ÖZDEMİR
"Onun üstün sıfatlarından biri de¸ insanların en fasih konuşanı olmasıdır. O¸ bu özelliğini vurguladığı hadislerinin birinde¸ kendisine az sözle çok sayıda anlamı aktarma kabiliyetinin (cevâmiu'l...
Yazar: Metin ÖZDEMİR