Kırgız Şiirinde At
Masallarda, mitolojilerde küheylânlarının sudan çıktığına ya da gökten indiğine inanılan atın ilk olarak Asya’da evcilleştirildiği, evcilleştiren kavmin Türkler olduğu konusunda birçok yabancı ve Türk bilim adamları mutabıktırlar.
Asya bozkırlarında Türkler tarafından evcilleştirildiği bilinen at, tarihten bu yana yaylak-kışlak hayat yaşayan topluluklarda sadece binit olarak kullanılmamıştır. Ulaşım aracı olmanın yanında âdeta kültürler arası bir iletişim aracı olan at, gerek dünyadaki gelişmelerin bir yerden başka bir yere taşınmasında gerek üretilen bir bilginin, becerinin ve çeşitli yeni ürünlerin bir coğrafyadan farklı bir coğrafyaya daha hızlı ulaştırılmasında çok önemli rol üstlenmiştir.
Besin kaynağı olarak gerektiği zaman etinden, sütünden faydalanılan, günlük hayatta olsun, savaş durumlarında olsun insanlara kolaylıklar ve üstünlükler sağlayan atın, -derisinden, kuyruk ve yelelerinden çeşitli araç gereçler yapan yaylak ve kışlak hayatı sürdüren topluluklarda- bir yük hayvanı olmanın yanı sıra toprakların işletilmesinde kullanılan çift hayvanı olarak da kullanıldığı, ayrıca zenginlik göstergesi ve ekonomik bir güç olduğu bilinir.
Atın, sadece bu şekilde kullanılan basit bir hayvan olmadığı, “At adamdın kanatı,../At insanın kanadıdır,… veya At yiğidin yoldaşıdır.” atasözlerinde olduğu gibi, bir dost, sırdaş, tehlikeli anlarda sahibini koruyup kollayan varlık olduğuna da inanılmıştır. Atın genel olarak Türk topluluklarında kutsal bir hayvan olduğu, yolda kalanlara yardım ettiği vb. atla ilgili çok önemli bilgiler veren Keleş, Türklerin erken tarih dönemlerden beri atı “kardeşi” ve arkadaşı olarak gördüğünü dile getirmektedir.
Kaynaklardan, Türk kültür tarihi boyunca -gerek İslâmiyet’ten önce gerek İslâmiyet’ten sonra- hep kutsal bir varlık olduğunu ve bu kutsallığından ötürü de ancak kutsal bir dâvâ veya duâlarda bulunulduğu durumlarda kurban edildiğini öğrendiğimiz at, çeşitli rivayetlerde, söylentilerde, mitlerde, masallarda, efsanelerde, menkıbelerde ve destanlarda konuşma, uçma vb. üstün yetenekleriyle insanları kurtaran önemli birer hayvan kahramanları olarak anlatılmış, çeşitli halk şiirlerine, ayrıca birçok şairin şiirine konu olmuştur.
“Manas” başta olmak üzere “Dede Korkut”, “Kurmanbek”, “Er Töştük”, “Ural Batır”, “Köroğlu” gibi birçok destanlarımızda çok önemli yere sahip olan, ayrıca ilk ansiklopedik kaynağımız Dîvan-ü Lugati’t-Türk’te de araştırma konusu olarak da işlenen atın günümüze kadar halk anonim eserlerinde de pek önemli yere sahip olduğu, son dönem Türk edebiyatında da önemini koruduğu görülmektedir.
Meselâ, Yahya Kemal, Arif Nihat, Fazıl Hüsnü, Faruk Nafız, Enis Behiç, Orhan Veli gibi birçok şairin atı konu alan şiirleri vardır. Atın gücü, kutsallığı, asaleti, insana dost olması vb. konular şiirlerde ya gerçek anlamlarıyla ya da teşbih unsuru olarak kullanılmıştır.
Konuyla ilgili olarak Bekir Oğuzbaşaran “Necip Fazıl’ın Şiirlerinde At” adlı makalesinde genel olarak Türkiye’deki şairlerin şiirlerindeki at konusuna da değinmiştir. Daha sonra Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “At” şiirinde Millî Mücâdele’de şahlanan Türk milletini ata benzettiğini dile getiren Oğuzbaşaran, atın Türk kültüründeki önemine vurgu yaparak Cumhuriyet Dönemi Türkiye’sinin büyük şairlerinden Necip Fazıl’ın “At’a Senfoni” adlı eserinden bahsetmektedir.
Şiirlerde işlenen at konusu üzerine yapılan bir başka önemli çalışma da Mahir Abıdeş’in “Türk Edebiyatında At” başlıklı makalesidir. Bu makalesinde sadece Kırgızların değil, tüm Türk dünyasının en büyük ve dünyanın en uzun destanı olan “Manas”ta geçen Ak Kula’dan da bahsederek tarih boyunca at konusu işlenen destanlara değinen, son olarak da dünyaca ünlü yazar Aytmatov’un “Elveda Gülsarı” adlı eserindeki çobanın atı ile ilgili kısa bilgi veren Abıdeş, tarihin ilk sayfalarından beri atın Türk’lerin hayatının her alanında çok önemli yere sahip olduğunu, bundan dolayı gerek destanlarda, gerek şiirlerde, gerekse edebî eserlerde bu önemin yansıtıldığına işaret etmiştir (76-86).
Genel anlamda at, kutsallığı, asaleti, gücü, insana yakınlığı gibi birçok üstün yönleriyle başlangıçta çeşitli rivayetlerin, masalların, destanların, sözlü geleneğin, halk şairlerinin konusu olmuştur; yine bu yönleriyle çeşitli araştırmacıların, bilim adamlarının ve akademisyenlerin ilgi odağı olarak akademik çalışmaların ortaya çıkmasına sebep olmuş, edebiyatın her sahasında da değerini, önemini hissettirmiştir.
Biz de bu makalemizde 20. yüzyılın başlarına kadar yaylak-kışlak hayatlarına devam eden en eski Türk boylarından Kırgızların tanınmış şairi Tölögön Mameyev’in at konulu şiirleri incelenecek, daha sonra diğer şiirlerinde geçen at, yılkı, argımak “dayanıklı at cinsi”, buudan “dayanıklı ve hızlı at”, corgo “yorga”, tulpar “küheylan”, külük “yürük”, çobur “safkan olmayan, sıradan, melez” gibi at türlerinin, kula, sur “kır”, kök kaşka “gök akıtmalı”, toru “doru”, karager “koyu doru” gibi at don renklerinin, kulun, kunan “iki yaşına giren erkek at”, asıy “beş yaşını dolduran at” gibi atın yaşla ilgili isimlendirmelerinin ne anlamda kullanıldıkları değerlendirilecek, son olarak da Mameyev’in şiirleri örneğinde genel olarak Kırgızların özellikle son zamanlardaki ata olan ilgisi, günümüzdeki önemi tespit edilecektir.
Geçtiğimiz yıl doğumunun 80. yıl dönümü kutlanan Tölögön Mameyev 12.05.1938 tarihinde Kırgızistan’ın Kara-Kulca İlçesi’ndeki Şarkıratma köyünde dünyaya gelmiştir. Kırgız Devlet Halk Şairi unvanının sahibi 1955 yılında Oş şehrindeki Pedagoji Okulunu, 1963 yılında Kırgız Devlet Üniversitesi’nin Filoloji Fakültesi'nin Gazetecilik Bölümü’nü bitirmiştir. Çeşitli şiir kitapları bulunmaktadır.
“Baydılda Sarnogoyev” edebiyat ödülünün ve Uluslararası Fikri Mülkiyetler Teşkilatı’nın altın madalyasının sahibi, Kırgız Cumhuriyeti'nin Kültürüne Emeği Geçmiş Faaliyet Adamı, SSCB Yazarlar Birliği ile Kırgız Yazarlar Birliği üyesi ve Kırgız Devlet Halk Şairi (http://kmborboru.su, 2012) ünvanını alan şairin doğumunun 80. yıl dönümü armağan olarak hazırlanan “Ben Dünyayı Temizlerim Şiirimle” adlı Türkçe şiir kitabı 2018 yılında Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY yayınları arasından çıkmıştır.
Mameyev’in şiirlerinde aşk, tabiat, dağ, orman, doğa olayları, hayatın zorlukları, savaş, barış, eko sistem, ekoloji vb. birçok konu işlenmiştir:
Örneğin,
...
Özledik biz, Hayvan, nehir, ormanı
Kayaları, ayakta dik durmanı
Özledik hem çiçekleri rengârek
Duru suyu doğadaki her anı.
...
dörtlüğünde ekosistemin bozulduğu anlatılmaktadır.
...
Gün nuruna öylesine âşıklar,
Okyanusta yüzen bütün balıklar.
“Gün yüzünü görmek için?” ağlayan,
İftirayla hüküm giymiş garip var!
...
dörtlüğünde şair, iftirafya uğrayan kişilerin imdadına tercüman olmaktadır.
...
Doğa aslında hazine
Durur batıp gözüne.
Bahar, güz ve yazına
Razı olmadım istedim,
Doymayarak azına.
....
mısralarında ise bu dünyada iken doğru işler yapmayan kimsenin kabirdeki itirafına ve pişmanlıklarına şahit oluyoruz.
Aşağıdaki şiir örneklerinde ise, milleti duyarlı olmaya çağırmaktadır:
...
Bir dilenci baş giysisiz oturur,
Eli ovalar donmuş olan kulağı.
Acıyarak, geçtim ona giydirip,
Başımdaki giydiğim şu külahı.
...
Mameyev’in, her konuya derinden baktığını, her konuda şiirler yazdığını dile getiren büyük Kırgız şairi ve araştırmacı yazarı Cusuyev’den, adeta günümüzün Asan Kaygı’sı olduğunu öğreniyoruz (2012).
“Bulut ile Bir Yaşlı” şiirinin şu dörtlüğünde bir taraftan doğa olayının tasviri yapılırken, diğer taraftan da Kırgız yaşlısının ne kadar usta binici olduğu vurgulanmakta ve atın da sahibine ne kadar sahip çıktığına işaret edilmekle birlikte bu yaşlının o andaki düşüncesi çok usta bir anlatım tarzıyla dile getirilmekterir:
...
Yağmur yağar sanki bilmez dur durak
Yaşlı kaçar bindiği atla et tırnak.
Ak sakallı yaşlı sonra düşündü:
“Aman Allah! Gökte var mı bir ırmak?”
...
Ancak bu şekilde kısaca bilgi verdiğimiz Kırgız şairi Mameyev’in şiirleri üzerine yapılan çalışmalarda nedense at konusu gözden kaçmıştır. Bu da Mameyev’in şiirlerindeki at konusunun araştırılması ihtiyacına yol açmıştır.
Araştırma konusu olan at, Mameyev’in Türkiye Türkçesine çevirilen şiir kitabı başta olmak üzere, süreli yayınların internet sayfalarında yer alan şiirleri ile 2016 yılında yayımlanan ve 1980’li yıllardan bu yana yazılan şiirlerinin yer aldığı “Can Düynö Cañırıgı/ İç Dünyanın Yankısı” adlı büyük şiir kitabından derlenmiştir.
9 dörtlükten oluşan bu şiirinin ilk üç dörtlüğünde at güzellemesi yapılmaktadır. İlk dörtlükte at ile hiçbir engel tanımaksızın her yere ulaşılabileceği anlatılmaktadır. İkinci dörtlüğün aşağıdaki son iki mısraında atın, -hızı arabayla mukayese edilerek- üstünlüğünden söz edilirken tecahülüarif yapılmaktadır:
...
Kırgız ile dost olmuştur at mahlûk
Ne devirde, ne mahalde, ne vakit?
...
Üçüncü dörtlükte atın, biniciyi sarsmayan yorga yürüyüşünün arabalardan daha üstün olduğu, kaza yaptırmadığı dile getirilmekle birlikte safkan olmayan kırmalarının bile insanın yardımcısı olduğu vurgulanıyor.
Dördüncü dörtlükte ise atın eski tarihlerde Kırgızların düşmanlara karşı üstünlük sağlamasında çok önemli rolü üstlendiği dile getirilmektedir:
...
Kırgızlar hep at üstünde savaştı,
Kılıç yaydan, korkup düşman sıvıştı.
Kıymak için yurda gelen hainler,
Kırılarak meydanlardan savuştu.
...
“Öyle ki devletin at üzerinde kurulduğu ve at üzerinden yönetildiği atlı göçebe kültüründen günümüze at, Türk’ün günlük hayatında vazgeçemediği önemli bir ulaşım ve savaş aracı olmuştur.” Dolayısıyla Mameyev’in bu şiirinin ilk üç dörtlüğünde atın günlük hayattaki vazgeçilmezliğine ve ulaşım aracı olduğuna değinilmekte, dördüncü dörtlüğünde de savaş durumlarında düşmanlara karşı üstünlük kazandıran bir araç olduğuna vurgu yapılmaktadır.
Beşinci, altıncı ve yedinci dörtlüklerde ise insanın kadim dostu olan atın, insan için yaptıklarının yine insan tarafından unutularak, düğün, dernek, şölen, törenlerde kurban hayvanı olarak kesildiği ve bu durumunun karşısındaki şairin rahatsızlığı dile getirilmektedir:
...
Her şeyi artık bugün Kırgız unutmuş,
At soyunu iyice artık kurutmuş.
Evlendirse evladı için kesilen
Eğlenceye kurban giden at olmuş!
Vefat etse bir insan bu hayatta,
Yılkı kesmek töre oldu mematta.
Yorga mıdır, cins at, safkan bakmadan,
Yürüğü de kesmekteyiz biz hatta.
Keserken de keser bazen üç tane,
Bakmaksızın yoksul da olsa bu hane.
Kazı, çucuk, uça gibi takıntı
Kazınmıştır Kırgızların zihnine!
....
Şiirin yedinci dörtlüğünde (yukarıdaki örnekte ikinci dörtlük) atın -ölen kimsenin ruhunun bağışlanması adına- cinsine, durumuna bakılmaksızın rastgele kurban olarak sunulup ve etinin pişirilip yoğ törenine gelenlere ikram ediliyor olduğu anlatılarak, bu durum karşısındaki şairin şikâyeti de dile getirilmektedir. Aslında atın yoğ töreninde kesilmesi bir töredir. Kaynaklarda konuyla ilgili şu bilgilere rastlamaktayız “...Göçebeliğin sosyo-kültürel hayatında yer alan atın, kutsal bir hayvan olarak dinî törenlerde kurban olarak kullanılması veya ölen kişinin atının kuyruğunun kesilmesi (dullama) ya da beraber gömme geleneği ortaya çıkmıştır” ). Yine bu bağlamda aşağıdaki bilgiler çok önemlidir:
Eski Türkler, Gök Tanrı’ya kurbanı Budun İlli Dağı kenarında nehir kıyısında verirlerdi. Tobalar yılda iki, Göktürk ve Kaçinler her yıl, Beltirler üç ayda bir kurban keserdi. Gök Tanrı dininde beyaz, mavi ve kırmızı renk önemliydi. Eski çağlarda Tanrı’ya sadece beyaz renkli, siyah beneksiz ve lekesiz at kurban edilirdi. Beyaz renk temizlik, yücelik, ilkliğe işaret eder. Sonradan Sagay ve Kaçinlerde ebediliği simgeleyen mavi koç, atın yerini almıştır, geneldeyse başı siyah, bedeni ak koçlar kesilirdi. Göktürklerde at yanında boğa ve koç da kurban edilirdi. Merasimlere kadınlar. Atı kurban ettikten sonra eyer takımlarıyla beraber gömerlerdi.
Herodotos'a göre de, İskitler "kurban olarak bütün hayvanları ve özellikle at keserler... Şunu da belirtelim ki, domuz kurban etmezler, hatta topraklarında üretmezler bile"
Bu şiirin sekizinci dörtlüğünde yılkı sütünden elde edilen kımızın bin bir derde deva olduğu ancak bu özelliğinin tam olarak incelenmediği, dolayısıyla da kımızdan gereğince ve yeterince faydalanılmadığından şikâyet edilmektedir.
Böylece kaynaklardan edindiğimiz bilgilerin ışığında şairin, “Yılkı” şiirinde atın töreye uygun olarak kurban edilmesi gerektiğine vurgu yaptığını, ancak günümüzde artık töreye uygun olmayarak da -sanki melekeye dönüşerek- çeşitli eğlencelere bile kurban edildiğine işaret ederek üzüntülerinin dile getirildiğini söyleyebiliriz. Bu bağlamda “Yılkı” şiirinin şu son dörtlüğü ile yazımızı nihayetlendirelim:
Yılkı kesmek, meleke mi, töre mi?
Anlamsızlık, bu da bana göre mi?
At soyunu yok edip de Kırgızlar,
Eşek binse kime yarar, köre mi?
Oğuzhan AYDIN
YazarGençlik dönemi insanın en aktif, verimli ve hareketli olduğu dönemdir. İnsanlar bu dönemde kendilerini tanımakta ve hayatlarını yönlendirmektedirler. Bir toplumun dinamik kesim diye adlandırılan gençl...
Yazar: Yusuf HALICI
Kur’an-ı Kerim’e göre Allahu Teâla, Hz. Nuh (a.s.)’a tabi olup, kendine inananları koruduğu tufanda; inkârcıların tamamını helak etmiştir. O hadiseden sonra; insanlık yeniden nasıl başladı...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
İzzeddin el-Kassâm, Suriye'nin Lazkiye iline bağlı Cebele'de doğdu. Babası, bir medresede öğretmenlik yapıyor ve şeriat mahkemesinde görevliyken, aynı zamanda bölgedeki Kâdirî Tarikatı’nın lideriydi. ...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Sosyoloji; insanların oluşturduğu toplumların her türlü faaliyetlerini farklı bir açıdan inceleyen bir bilimdir. Görüşlerini sistematik temellerle beslerken konulara eleştirel yaklaşımlar getirir. Biz...
Yazar: Oğuzhan AYDIN