İsmâil Hakkı Bursevî ve Şiir Hakkındaki Görüşleri
İsmâil Hakkı Bursevî, 1653 yılında Bulgaristan’ın Aydos şehrinde doğmuş, hayatının büyük bir kısmını Bursa ve Üsküdar’da geçirmiştir. Celvetiyye Tarîkatı’na bağlı olan Bursevî, annesinin vefâtının ardından babası tarafından yetiştirilmiş ve Celvetiyye Tarîkatı’nın önemli şeyhlerinden Osman Fazlı Efendi’nin yanında eğitim almıştır.
Eğitimine Aydos ve Edirne’de zâhirî ilimlerle başlamış, ardından İstanbul’a giderek Osman Fazlı Efendi’nin yanına yerleşmiştir. 20 yaşında tasavvuf yoluna giren Bursevî, Zeyrek Camii’de uzun süre halvet hayatı yaşamıştır. Fıkıh, kelâm ve belâgat gibi ilimlerde de eğitim alan Bursevî, hocasından icâzet alarak Üsküp’e halîfe olarak atanmış ve burada evlenmiştir.
Bursevî, dinî va’zlarında kadı ve müftüleri eleştirerek önemli tartışmalara yol açmış, bu sebeple ölüm tehditleri almış ve İstanbul’a şikâyet edilmiştir. Uzun yıllar süren mücâdeleler sonucunda, şeyhi tarafından Köprülü’ye gönderilmiş, burada 14 ay kalmıştır. 1685’te IV. Mehmed’e nasîhatlerde bulunmak üzere Edirne’ye çağrılmış ve üç ay boyunca Fusûsü’l-Hikem’i okumuştur. Şeyhinin vefâtının ardından Bursa’ya tayin edilen Bursevî, burada va’zlarına devam etmiş ve önemli eseri olan Rûhu’l-Beyân adlı Kur’ân tefsirini yazmıştır.
Bursevî, tasavvufî bakış açısını benimsemiş ve vahdet-i vücûd ilkesine sahip olmuştur. Ona göre, hakîkat-i Muhammediyye nübüvvet ve velâyeti kapsar ve bu hakîkatin en yüksek tecellîsi Hz. Muhammed (s.a.v.)’de gerçekleşmiştir. Ondan sonra bu nur azalarak devam eder. Bursevî, vahdet-i vücûd anlayışını tefsirlerinde açıkça dile getirmemiştir, ancak felsefî ve sosyolojik kavramlar kullanmıştır.
Bursevî’nin en önemli eserlerinden biri olan Rûhu’l-Beyân Tefsiri, tasavvufî bir tefsir olmakla birlikte, rivâyet ve dirâyet tefsiri özellikleri taşır. Tefsir, 1685 yılında Bursa Ulu Camii’de va’zlar vermeye başlamasıyla ortaya çıkmıştır ve 23 yıl süren bir çalışmanın ürünüdür.
Bursevî, bu süreçte sıkça seyahat ettiği için tefsirini parça parça yazmıştır. Tefsir, hem nasîhat hem de ahlak kitabı olarak da işlev görmektedir. Bursevî, tasavvufî bakış açısını öne çıkararak Mevlânâ’nın Mesnevî’si gibi hikâyelere, ibretli olaylara ve sûfî şiirlerine yer vermiştir. Aynı zamanda, diğer tefsirlerde bulunmayan bilgiler ve açıklamalar da ekleyerek âyetlerin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.
Bursevî Hazretleri aynı zamanda mühim bir şâirdir. Vakıf Kurcumuzun zikrettiği bir hatıra ile büyük âlimimizi analım:
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi sohbetlerinde genellikle tasavvufî mahiyetli şiirler/ilahiler okutturmuştur. Biz bunun sırrını şiir ile irşad yolunu seçtiğine bağlıyoruz. Bu hususta bir arkadaşımız kendilerinden şu hatırayı nakletmektedir:
Bir defasında Ankara’da misafir idi. Osman Hulûsi Efendi sohbette “Şiir okuma hakkında dedikodu etmişler. Bursalı İsmail Hakkı Hazretleri Daru’n-Necat isimli eserinde bu konuda şunları yazmış: ‘İşitmedin mi Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sözlerini: Hazreti Aişe (r.ah.) Validemiz yanın-da bulunduğu zaman ‘Kellimeyni ya Hümeyra’, ya Aişe (r.ah.) güzel sesinle bir şeyler söyle de dinleyelim derdi. Yanında Hz. Bilal (r.a.) olduğu zaman ‘Erehni ya Bilal’ ya Bilal güzel sesinle bir şey oku dinleyelim, derdi.
Bir kavval deve katarlarının önünde kaval çalarak, kervanı götürür. En ağır yüklerin altındaki develer kavalın sesiyle yüklerinin ağırlığını hissetmeden giderler. Bir çoban da kavalıyla, sürüsünü su içirmeden dereden geçirir. Sen ne bigâne meşrepsin ki hardan da mı ebtersin? Haşa hayvan kadar da mı hissiyatın yok?’ diye yazmıştır. Onun için şiir okumanın bir mahzuru yoktur” diye buyurdular.
Kemal DEMİR
YazarDünyada büyük değişimlerin yaşandığı bu dönemde, Türkiye, coğrafî ve stratejik konumu nedeniyle, kültürel ve tarihî birikimi sayesinde bu sürecin merkezindedir. Üç kıtanın kavşağında yer alan ülkemiz,...
Yazar: Kemal DEMİR
Bu toprağı vatan kılan büyük rûhların izinde giden bilge şahsiyetler yetişmiştir. Vatan kılmaktan murâd, kılıçla açılan şehir kapısından içeri girdikten sonra orayı “bizim şehrimiz" hâline getirmektir...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.), sırat-ı müstakîm üzere manevîyat çizgisinde hakîkate ulaşmayı hedef kılmıştır. O; zikir çekmenin, râbıta uygulamalarının, murâkebe hâlinde bulunmanın ve halvet uy...
Yazar: Kemal DEMİR
Bizim medeniyetimiz; iyilik yapmak, hayır işlemek, huzuru temin etmek, insanların mutluluğuna vesile olmak gibi güzel bir anlayışın üzerine inşa edilmiştir. İnsan olarak görevimiz; yaşadığımız t...
Yazar: Kemal DEMİR