Irmak
Yaz tatilimiz köyde geçiyor. Doğayla iç içe olmak bana huzur veriyor. Dedem ve babaannemden bu zaman zarfında çok şey öğrendik. Eski insanların yaşam şekillerini yerinde görmek, geçmişte onların ne zorluklarla mücadele ettiklerini bilmek bizim dünyamıza çok şey katıyor. Özellikle israf konusunda ki sert tutumlarını şimdi daha iyi anlıyorum. Dedemle bir gün ırmak kenarında gezerken onun bize söylediği şu sözler hiç aklımdan çıkmıyor.
- Torunlarım, su ne güzel akıyor değil mi?
- Evet dedeciğim!
- Suyumuzu, toprağımızı, havamızı korumak bizlerin vazifesi. Bizlere verilen bu güzel nimetleri israf etmeden yerinde kullanmalıyız. Yüce Yaradan “Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyiniz. Zira Allah israf edenleri sevmez.” buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de, “Abdestinizi dere kenarında alıyor olsanız bile suyu israf etmeyiniz.” buyurmuşlardır. Dinimiz bize israfı yasaklıyor. Yaratılan her canlının yaşama hakkına sahip çıkmamızı, onları sevip saymamızı onları korumamızı bizlere bildiriyor. Sizlerin de üzerinize düşeni yapacağınıza eminim!..
- Elbette dedeciğim.
Kardeşim Enes ile ben ırmağın akışını bir süre seyrettik. Arada kulağımıza kurbağa sesleri geliyordu. Uzun otların arasına saklanıp oradan bizi izlediklerine emindim. Çünkü vırakvırak çıkan seslerin sahiplerini bir türlü göremiyordum. Soğuk, buz gibi suyun içine ayaklarımı değdiğimde ürperdim. Bir ara ırmakta balık var mı diye göz gezdirdim.
Eskiden bu ırmağa yüzmeye ve balık tutmaya geldiklerini dedem anlatmıştı. Şimdilerde ırmağın suyu azalmış, içindeki balıklarda kaybolmuş. Buna üzülmedim desem yalan olur. O an çeşit çeşit, renk renk balıklarla bu suyun içinde yakalamaca oynamak ne güzel oluyordu diye düşündüm. Tabi yüzmeyi bizler daha yeni öğrendiğimizden dolayı bu oyunun galibi doğuştan yüzücü olan balıklar olurdu. Bu hayalimden Enes’e de bahsettim. Gülüştük. Bir süre ikimiz ırmağın içinde koşup durduk.
Orada fazla oyalanmayıp eski harman ve samanlıkların bulunduğu yere geldik. Samanlıkların tahtaları çürümüş, sarmaşıklar etraflarını sarmış durumdaydı. Harmanlarda da diz boyu çeşitli otlar büyümüştü. O gün dedem harman anılarını anlatırken yüzüne tatlı bir tebessüm yayıldı.
- Ekin destelerini harmana saçar, gün boyu öküzlerle düven üstünde harmanda döner dururduk. Buğday başaklardan ayrılıp, harmanın zemininde toplanınca üste kalan samanı samanlığa koyardık. Sonra tınaz savururduk. Saman tanelerinden ayrılan buğdayı ambara taşırdık. Yıkar, kurutur, değirmende öğütürdük. Un olunca da babaannen bize fırında güzel ekmekler pişirirdi. O ekmeklerin lezzeti hala damağımda…
Sevgi ile yapılan her iş güzel sonuçlar doğuruyordu. Ben dedemin anlattıklarından bunları çıkardım. Ellerine geçen az bir kazançla hayatta mutlu olmayı başaran nadir insanlardan biriydi kendisi.
Emine Yılmaz DERECİ
YazarBeyzanur anı defterine bakarak düşünüyordu. Onun arada gülümsediğini gören ablası sordu;-Kendi kendine neye gülüyorsun Beyzanur? Söyle de ben de güleyim:-Şey, aklıma dünkü kaplumbağa geldi. Onun tüm g...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Sevgili arkadaşlar, bugün sizlerle çok güzel bir dostluk hikâyesi paylaşacağım.Zamanın birinde, bir oduncu yaşardı.Bir gün ormanda odun keserken çalılar arasından bir yılan çıkıverdi karşısına.Oduncu,...
Yazar: Esra Elif ŞAHİN
Ödevimi bitirmenin mutluluğu içinde çalışma masamdan kalktım. Anneme biraz yardım etmek istiyordum. Akşama elde makarna kesecektik. Unun hamur olması, hamurun oklava yardımı ile açılması, yufkanın inc...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Tık tık. Aradan bir dakika geçmemişti ki yine tık tık. Ses mutfaktan geliyordu. İşin ilginç yanı mutfakta kimse yoktu. Bir daha tık tık tık sesi duyunca iki gündür evinde kaldığım teyzeme sordum.- Tey...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ