HİKMETİNDEN SUAL OLUNMAZ
Fâil-i muhtâr olan Cenâb-ı Hak¸ akâid kitaplarımızda "lâ-Yüs'el ammâ yef'al" olarak ifâde edilir. Yani Allah-ü Teâlâ yaptığı bütün fiillerinde hiçbir güce karşı hesap verecek değildir.
Fâil-i muhtâr olan Cenâb-ı Hak¸ akâid kitaplarımızda "lâ-Yüs'el ammâ yef'al" olarak ifâde edilir. Yani Allah-ü Teâlâ yaptığı bütün fiillerinde hiçbir güce karşı hesap verecek değildir. Buna paralel olarak hiçbir mü'min de bir sıkıntıya düşünce¸ başı daralınca veya elindeki imkânlar birden bire gidince Allah'a isyân sadedinde¸ - hâşâ - "Bu niçin ve neden böyle oldu?" şeklinde davranışta bulunması doğru olmaz. Çünkü o an için hangisinin daha hayırlı olduğunu biz bilemeyiz. Nitekim Bakara Sûresi 216. âyet-i kerîmesinde¸ " Sizin hayır gördüğünüz şeyde şer; şer gördüğünüzde de hayır olabilir." denilmektedir. Bu bakımdan olaylar hakkında birden karara varmak doğru olmaz. Bazı insanların gayet bolluk içinde yaşarken¸ bir kısmının sıkıntı içinde bulunmalarının hikmetini bizim kavramamız kolay olmayabilir. Kehf Sûresi 65-82. âyetlerde anlatılan Hızır ile Hz. Mûsâ (a.s.) kıssasında her işin hikmetine vâkıf olamayacağımız anlatılmaktadır.
Etrafımıza baktığımızda her şeyin zıddıyla beraber olduğunu görürüz. Varlıklarda böyle olduğu gibi¸ insanların sâhip oldukları imkanlar da böyledir. Gece-gündüz¸ yaz-kış¸ soğuk-sıcak¸ zorluk-kolaylık¸ sağlık-hastalık¸ zengin-fakir¸ güzel-çirkin v.s. bu durum şâirlere de ilhâm kaynağı olmuştur. Özellikle tevhîdi anlatan manzûmelerde bu hususlara dikkat çekilmektedir. 15. asır şâirlerinden Sadrî'nin bir gazelinde özellikle peygamberlerin durumları ifâde edilirken kimin hangi sıkıntılar çektiği¸ kimin insanlara ve cinlere hükmettiği bir bir anlatılarak "Salâhın her birin Sen bilirsin" diyerek olayların arkasındaki hikmeti Allah'a havâle etmektedir. Bize düşen; şâirin: " Hoştur bana Senden gelen / Ya gonca gül yâhud diken / Ya hil'at u yâhud kefen / Lutfun da hoş kahrın da hoş" dediğini söyleyebilmektir.
Hulûsî Efendi¸ bu sayımızdaki gazelinde yukarıda ifâde etmeye çalıştığımız konuyu gâyet veciz bir şekilde anlatmaktadır. Bu gazel¸ âdetâ yukarıda sözünü ettiğimiz Sadrî'nin şiiriyle benzerlik arz etmektedir. Nitekim Hulûsî Efendi hazretlerinin bu yedi beyitlik gazelinde tekrarladığı "Kimi¸ kimini¸ kimini …" ifâdeleri¸ orada da "kimi¸ kiminin¸ kimisi …" şeklinde onbeş beyitte geçmektedir. Her iki şiirde de Cenâb-ı Hakk'ın¸ insanları farklı farklı yarattığı¸ peygamber başta olmak üzere her bir kulunu bir başka şekilde imtihân ettiğini belirtmektedir. Bu iki manzûme arasındaki benzerlikten merhûm Hoca Efendi'nin klasik şiirimize olan vukûfiyetini de ayrıca anlamış oluyoruz.
Bu girişten sonra gazelimizi açıklamaya geçebiliriz.
Gazel
1. Kimin âşüfte kılıp hüsnüne dîvâne yazarsın
Kimin âlüfte kılıp şem'ine pervâne yazarsın
2. Kimin la'i lebin lutf ile sîr-âb kılıbdır
Kiminin hûn-ı dilin atşına peymâne yazarsın
3. Kimi hûn-âb akıdır kıymete almazsın o âhı
Kiminin gözlerinin yaşını dür-dâne yazarsın
4. Kimi ermez sana tâatı ile hüsn-i kabûle
Kimi bî-tâat olur aczini ihsâna yazarsın
5. Kimi âyîne-i hüsnün kimi gencîne-i aşk
Kiminin adını âşık kimi cânâne yazarsın
6. Her gözün ayn u ayânı Sen iken sûret-i ma'nâ
Kimini sırrına ârif kimi bî-gâne yazarsın
7. Kimi Hulûsî gibi hayret ser-gerdânın
Kiminin adını ol defter-i dîvâna yazarsın
Açıklaması:
1. Cenâb-ı Hak insanları çeşit çeşit yaratmıştır. Bir kısmını¸ kendi cemâline aşırı derecede âşık kılıp¸ onları deli dîvâne eylemiş¸ adları da dîvâneler defterine yazılmıştır. Bu durum¸ mumun ışığına âşık olup¸ hayâtı pahasına da olsa onun etrafında döne döne yanıp giden kelebeklere benzer.
2. Bazı insanlar dudaklarındaki susuzluklarını Senin lutfun ile giderip¸ suya kanmaktadırlar. Bazıları ise susuzluklarını¸ sanki içinde Senin için yanıp tutuşan gönüllerindeki kan ile dolu kadehlerle gidermektedirler.
3. Yâ Rabbi! Nice kulların vardır ki¸ gözlerinden kanlı yaşlar akıtır da sanki onları dikkate almazsın. Fakat bazılarının gözlerinden akan yaşları da inci tanesi gibi değerli kabul edersin.
4. Kimi insanlar vardır: Yaptıkları ibâdetleri riyâ ve gösteriş için yapıldığından Allah katında kabul görmez. Bundan dolayı böyle kişiler Allah'ın rızâsını¸ hoşnutluğunu kazanamazlar. Bazıları da vardır ki ibâdetsiz oldukları hâlde¸ âcizliklerini ve zavallılıklarını dikkate alarak onlara ihsân edersin.
5. Bazı insanları Senin güzelliğini yansıtan ayna eylediğin gibi bazılarını da Sana gerçekten âşık olup gönüllerinde ilâhî aşkı taşıyan kişiler edersin. Bundan dolayı kiminin adını âşık¸ kimini de ma'şûk (yani Allah'ın sevdiği kul) olarak yazarsın.
6. Ma'nen bütün gözlerin apaçık görebilmesi mümkün iken¸ bazı insanları bunu kavrayan ârif kişiler olarak yarattığın halde nicelerini de ilâhî hikmetlere karşı ilgisiz ve kayıtsız eylersin.
7. Yâ Rabbi! Kimini de bu Hulûsî kulun gibi¸ ilâhî hakîkatları anlayıp hayret içinde kalarak başını döndürüp o büyük Dîvan'ına öylece yazarsın.
Mehmet AKKUŞ
YazarVuslat¸ kavuşma demektir. Bir şeyin diğer bir şeye ulaşması¸ onunla irtibat kurmasıdır. Edebiyatımızda ise âşıkın sevdiğine kavuşmasıdır.Vuslat¸ kavuşma demektir. Bir şeyin diğer bir şeye ulaşması¸ on...
Yazar: Mehmet AKKUŞ
Zaman zaman daha önceki gazellerin açıklamalarında da geçtiği üzere¸ mutasavvıf şairlerin eserlerinde sıkça kullanılan hûb¸ aşk¸ yâr¸ âşık … gibi kelimelerden maksatlarının¸ bir kadına duyulan s...
Yazar: Mehmet AKKUŞ
İnsanlar zaman zaman bazı olaylar karşısında çeşitli sıkıntılara düşerler. Bu durum maddî olabildiği gibi manevî de olabilir. Böyle zamanlarda insanın durumunu arz edecek yegâne merci şüphesiz ki Cenâ...
Yazar: Mehmet AKKUŞ
Peygamberimiz (aleyhi's-selâm) bir hadîsinde; " İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. Eğer o¸ sağlam olursa bütün beden sağlam olur¸ şâyet hasta olursa bütün beden hastadır. İşte o¸ kalbdir." b...
Yazar: Mehmet AKKUŞ