Esmâü’l-Hüsnâ: El-Vekil
Allah’ın en güzel isimleri arasında yer alan el-Vekîl, bütün işler kendisine havale edilen İlâhî Zât demektir. O, bütün işleri hakkıyla yerine getirir. Bu sebeple gerçek mü’min, işlerinde gözetici ve koruyucu, yöneten ve rızık veren, zararları giderici ve faydaları verici olarak Allah’ı vekîl kabul eder.
Tevekkül; güvenmek, dayanmak, itimat etmek ve bir işi, kendisi üstesinden gelemediği zaman bir başkasına havale etmek gibi anlamlar taşır. Tevekkülün hakîkati ve sıhhati, âcizliği izhâr etmek, bir başkasına güvenmek, insanların elinde olandan ümidi keserek her hususta Allah katından olana itibar ve itimat etmektir.
Terim olarak tevekkül ise, bir hedefe, bir amaca ve bir gayeye ulaşmak için, insani planda gerekli olan maddî ve mânevî bütün imkânları kullandıktan sonra, Allah’a dayanıp sadece O’na güvenmek demektir. Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere tevekkül, iman gibi, kalbin amellerindendir. Organların faaliyetlerinden olan sebeplere tevessül olmadan yapılacak bir tevekkül, tevekkül eden kimsenin tevhîd anlayışında doğru olmadığının bir işaretidir/göstergesidir.
Kur’ân-ı Kerim’de birçok âyette, sebeplere tevessül etmek/sarılmak gerektiği üzerinde durulmaktadır. Bir âyette, savaşa çıkmadan önce, “Ey iman edenler! Hazırlığınızı görün.” buyrularak, tevekkülden önce maddî anlamda tedbirli olmamız isteniyor.
Diğer yandan Kur’ân’a göre, Allah’ın en yakın dostları olan peygamberlere bile, tevekkülde bulunmadan önce tedbirli olmaları öğütleniyor. Şöyle ki, Hz. Musa (a.s.) kavmi tarafından taşlanmakla tehdit edilince, ona “… O hâlde, kullarımla geceleyin çıkıp git. Çünkü takip edileceksin.” buyrularak ondan, öncelikle öncülleri yerine getirmesi isteniyor. Görüldüğü gibi, bu âyetlerde evvelâ beşerî plânda elden gelen her şey yapıldıktan sonra işin sonucunun Allah’a havale edilmesi emredilmektedir.
Yine sebeplere tevessül etmeden yapılan tevekkül tavrının Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bizzat söz ve uygulamalarında yerinin olmadığını da anlıyoruz. Meselâ, onun Miladî 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etmesi olayında mağaraya sığınması, ayrıca, devesini salıp Allah’a tevekkül etmek isteyen bir Müslüman’a, “Önce deveni sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a tevekkül et.” diye buyurması, bizim için sebep-tevekkül ilişkisini en güzel şekilde yansıtan uygulama ve yol gösterme biçimleridir.
Sebeplere sarıldık, tedbiri elden bırakmadık ve sonra da işi Allah’a havale ettik ama istediğimiz sonuç da gerçekleşmedi. Bu durumda ne yapmalıyız? Bir Müslüman olarak, iç huzurumuzu asla bozmadan, hayatımızda olgunlaşmamız adına imtihan diye bir boyutun olduğunu da hesâba katmalıyız. Sebeplere ve tedbire dayalı bir tevekkül anlayışı, kalkınmanın ilk hareket ve motorunu oluşturur. O halde, önce tedbir alacağız, sonra azmedip bütün benliğimizle Allah’a dayanıp güveneceğiz. İşte gerçek mütevekkilûndan olmak budur.
Editör
YazarAh ölüm acı ölüm, gece depremle geldin!Enkaz altında canlar, deldin bağrımı, deldin.Bu gece uzun gece, bu gece çok zor gece,Ağıt yazayım dedim, yetmedi cümle, hece,Kimi enkaz altında, kimi sokakta nic...
Şair: Rabia BARIŞ
Sözlük anlamıyla bilgi; öğrenme, araştırma ve gözlem yoluyla elde edilen her türlü gerçek, malumat ve kavrayışın tümüdür. Bilgi, çok farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Bilgi, doğruluğu ispatlanmış in...
Yazar: Editör
Allah'ın Sevgilisi Ey Sevgili/En Sevgili, Ya Habîbullah (s.a.v.)Bir ismi “Habîbullah/Allah'ın Sevgilisi” olan Peygamber Efendimiz sevilmişlerin, beğenilmişlerin en üstünü idi. Yüce Rabb’imiz O'nun ism...
Yazar: Editör
İnsanı kalbî olgunluğa sevk eden en önemli etken, sevgidir. Sevgi, insanda doğuştan var olan bir duygudur. İnsanı mesleğinde ve görevinde motive eden, insanlarla kaynaşmayı, yaratılanlara ve tabiata k...
Yazar: Editör