ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ (K.S)
İbrahim Hakkı hazretleri¸ babasının vefatından sonra hocasının emriyle Erzurum'a gitti. Amcalarının da teşvikleriyle sekiz sene ilim tahsil etti. Burada tahsilini bitirdi¸ fakat gönlü¸ hocası İsmâil Fakîrullah hazretlerinin ateşiyle yanıyordu. 1728 (H.1140) senesinde yirmi beş yaşında iken tekrar Tillo'ya geldi.
Anadolu'da yaşayan evliyânın ve âlimlerin büyüklerinden olan İbrahim Hakkı hazretleri 1703 (H.1115) senesinde Erzurum'un Hasankale kasabasında doğdu. Babası Osman Efendi de velî bir zâttı.
İbrahim Hakkı¸ yedi yaşına geldiğinde annesi Seyyide Hanîfe Hâtun'u kaybetti. Babası Osman Efendi¸ İbrahim'i amcasına emânet etti ve tasavvufta kendisini yetiştirecek bir rehber¸ âlim aramak için sefere çıktı. Kısa sürede Siirt'in Tillo kasabasında İsmâil Fakîrullah hazretlerinin büyüklüğünü¸ Allahü Teâlâ katındaki yüksekliğini anladı. Ondan ilim öğrenmek ve hizmet etmek için çalıştı. Dokuz yaşına basan ve babasının hasretiyle yanan İbrahim Hakkı'yı amcası Molla Ali Efendi babasının yanına götürdü.
İbrahim Hakkı hazretleri Tillo'da babasına kavuşmasını şöyle anlatır: "Ben dokuz yaşında idim. Ali amcam beni babamın yanına götürdü. Dergâha vardığımızda¸ babam ile hocası namaz kılıyorlardı. İlk bakışta İsmâil Fakîrullah hazretlerinin mübarek yüzü¸ bana¸ pederimden daha yakın geldi. O anda yüzünün cezbesi gönlümü aldı. Aklım¸ onun güzelliğine¸ duruşundaki heybete ve olgunluğa hayran kaldı. Gönlümü ona kaptırdım. Babam beni kendi odasına götürdü. Şefkat ile ilim öğretip¸ lütf ile terbiye etmeye başladı."
İbrahim Hakkı; babasından¸ tefsir¸ hadiş fıkıh gibi zahirî ilimleri öğrendi. Babasının arkadaşı Molla Muhammed Sıhrânî hazretlerinden de¸ astronomi¸ matematik gibi zamanın fen ilimlerini tahsil etti. Allahü Teâlâ'nın zâtında ve sıfatlarında marifet sahibi olmak¸ hasta kalbine şifa bulmak için de İsmâil Fakîrullah hazretlerinin sohbeti ve hizmetiyle şereflendi.
İbrahim Hakkı hazretleri¸ babasının vefatından sonra hocasının emriyle Erzurum'a gitti. Amcalarının da teşvikleriyle sekiz sene ilim tahsil etti. Burada tahsilini bitirdi¸ fakat gönlü¸ hocası İsmâil Fakîrullah hazretlerinin ateşiyle yanıyordu. 1728 (H.1140) senesinde yirmi beş yaşında iken tekrar Tillo'ya geldi. Burada hocasının 1734 (H.1147) senesinde vefatına kadar hizmetiyle şereflendi. Sonra Erzurum'a döndü. Küçük yaşta ayrıldığı Hasankale'ye gelip¸ yerleşti. Talebe yetiştimek için uzun ve yorucu bir çalışmanın içine girdi.
İbrahim Hakkı hazretleri¸ 1763 (H.1177) senesinde hâtıralara bağlılığı ve vefâ duygusunun çokluğundan¸ hocasının memleketi olan Tillo'ya gitti. İsmâil Fakîrullah hazretlerinin torunu Fâtıma Hâtunla evlendi. Orada kaldı. Talebe yetiştirmeye burada da devâm eden İbrahim Hakkı bir sene sonra hacca gitti. Dönüşünde tekrar talebe okutmaya devâm etti.
1778 (H.1192) senesinde ömrünün sonlarına yaklaşan İbrahim Hakkı¸ vasiyetnâmesini yazdı. Sık sık hastalanması sebebiyle bizzat kendisi kitap yazmak için uğraşamıyordu. Ancak yazdırmak suretiyle kalan ömrünü bereketlendirmek istiyordu. Bu sebeple oğullarının kâtib olarak yardım etmelerini istedi. Kendisi söyleyip oğulları yazdılar. Nihayet 1781 (H.1195) tarihinde bir Perşembe günü vefât etti. Tillo'da¸ hocası İsmâil Fakîrullah hazretlerinin kabrine komşu olacak şekilde defnedildi.
İbrahim Hakkı hazretleri¸ tefsir¸ hadiş fıkıh gibi naklî ilimlerin yanında¸ aklî ilimlerle de uğraşmış¸ canlılar hakkında çeşitli teoriler ileri süren Fransız doktoru Lemarck¸ İngiliz Ch. Darvin¸ Hollandalı Hugo de Vries gibi batılı ilim adamlarından çok önce¸ canlılar hakkında¸ en basitinden en mükemmeli olan insana kadar düzgün bir tekâmül bulunduğunu yazmıştır. Bu konuyu ele alırken¸ bu tekâmülde arada görülen belli noktaları¸ husûsî özellikleri ve her birinin hudutlarını tesbit etmiş¸ hepsinin ayrı ayrı cinsler olduğunu ayrıca belirtmiştir. O sadece biyoloji ilmi ile değil; fizikten kimyaya¸ matematikten astronomiye kadar¸ devrindeki bütün ilimlerle uğraşmış¸ bir ilim ve mârifet hazînesi olan Mârifetnâme'sinde¸ bütün bunlara yer vermiştir. Mevâlîdi¸ yani canlı cansız bütün varlıkların yaradılış sırrını bilmek ve irfânı tahsil etmek¸ onda pek açık olarak görülmektedir.
Hayatında hiçbir zaman okumayı ve okutmayı elden bırakmayan İbrahim Hakkı hazretleri¸ ideal insan tipi olarak¸ ârif insanı göstermiştir. Kendisi de bu ölçü içinde kalmıştır. Ona göre¸ ârif; gönülle ve akılla bilendir. Fakat gönülle bilmek ârifin yegâne husûsiyetidir. Bu yüzdendir ki o¸ gönüle¸ eserlerinde büyük yer vermiştir. Kısaca söylemek gerekirse İbrahim Hakkı; gönül sahibi olan¸ fen ve sanata yer veren büyük bir âlim¸ hakka rızâ gösteren bir velîdir.
Abdullah DOĞAN
YazarHer ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR
1. DİLEDİĞİNE MADDÎ VE MÂNEVÎ NİMETLERİNİ BOL BOL VEREN, RUHLARI BEDENLERE YAYAN El-Bâsıt da bir şeyi yayan ve genişleten demektir. Yüce Allah'ın en güzel isimleri arasında yer alan ‘el-...
Yazar: somuncueditor
Osmanlı'nın yetiştirdiği en büyük velilerinden Asıl adı Yusuf¸ babasının adı ise Ali'dir. Lakabı Zeynüddin ve Sinanüddin olup o¸ Sünbül Sinan diye şöhret buldu. Merzifon'un Borlu kasabasında 1451 (H...
Yazar: Abdullah DOĞAN
Dinî-tasavvufî eserlerde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in beden özelliklerini ve manevî şahsiyetini ifade için çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bunlardan Nûr-ı Muhammedî veya Hakîkat-i Muhammediye konulu e...
Yazar: Musa TEKTAŞ