Endülüs’ü Aydınlatan Kur’ân Uzmanları
Endülüs, Medine-Şam merkezli kutlu İslâm Devleti’nin Akdeniz kıyılarından Batı Avrupa’nın içlerine kadar uzanan ve orada yeniden filizlenen şubesi. Sekiz asır (92-) Avrupa’yı aydınlatan İslâm medeniyeti. Dikkat edin Osmanlı altı asır İslâm sancağını gönderde dalgalandırmış, Endülüs ise sekiz asır bu sancağa bayraktarlık yapmış bir medeniyetin adı. “La galibe illallah/Allah’tan başka galip yoktur.” cümlesi bu medeniyetin şiârı, temel sloganı. Elbette bu medeniyetin temel taşlarından biri de ilim adamları ve onların gözdesi Kur’ân müfessirleri.
Vahyin kalbi Mekke’de doğan ve Medine’de meyveye durup dünyayı aydınlatmaya devam eden Kur’ân Güneşinin Endülüs’e yansıyan ışınlarını bu beldelere taşıyan erler ve erenler halkası. Baş müfessir Hz. Peygamberimiz ve onun medresesinde yetişen Kur’ân uzmanlarından aldıkları feyizli ilim yolculuğunu Avrupa’nın bağrına taşıyan mübârek insanlar.
Onların sayısı çoktur, Endülüs tarihe mal olmuş olsa da Endülüs tefsir ordusunun ölümsüz eserleri hâlâ yaşamakta ve günümüz insanını ışıtmaya ve ısıtmaya devam etmektedir. Zira o eserler eskimeyen pörsümeyen ilahî Kelâm’dan beslenmektedir.
Onları yazan eller, Kur’ân’ın “Nûn. Kaleme ve kalemle yazanların yazdıklarına and olsun ki.”[1] diye üzerine yemin ettiği Kutlu Kalemi taşıyan ellerdir. Onların yazdıkları da gönüllere işleyen İlâhî Kelâm’ın hikmetleridir. Bu yazımızda arkalarından bıraktıkları bereketli eserleriyle yaşamaya devam eden tefsir önderlerinden kısaca bahsetmeye, onlardan bahsederek yazdıklarımıza değer katmaya çalışacağız.
Şimdi Endülüs’ün çeşitli yerlerinde yaşayan şu müfessirler ve Kur’ân’a dair verdikleri eserle listesini bir okuyalım:
Ebû Abdurrahmân Bâkî b. Mahled b. Yezîd el-Kurtubî (ö. 276/889) Kurtuba, Buhârî emsâlinde bir âlim olup otuz bir bin hadisi toplayan Müsnedü’l-Kebîr’i ile tanınan bu büyük âlimin bize ulaşmayan et-Tefsîrü’l-Kebir’i, Taberî’nin tefsirinden daha değerli sayılmıştır.
Kâsım b. Asbağ b. Muhammed el-Kurtubî, Ebû Muhammed. Ahkâmu’l-Kur’ân, en-Nâsih ve’l-Mensûh. 247/861-340/951 Kurtuba.
Ebû Ali İsmâîl b. Kâsım b. Abdûn b. Hârûn el-Bağdâdî El-Kaaliy. Kitâbu Tefsîri Seb’ı’t-Tıvâl. 280/893 Malazgirt (Diyarbakır)-356/966 Kurtuba.
Yahyâ b. Mücâhid b. Avâne, Ebû Bekir el-Fezârî el-Endelüsî el-İlbîrî. 366/976.
Abdurrahman b. Mervân b. Abdirrahman, Ebu'l-Muttarif el-Kanâziî el-Kurtubî. Muhtasar Tefsîri'l-Kur'ân li-İbn Selâm. 341/952-413/1022.
Ahmed b. Muhammed b. Abdullah b. Ebî Îsâ el-Meâfirî el-Endelüsî et-Talemenkî, Ebû Ömer. Tefsîru’l-Kur’ân (Yüz cilt kadar), el-Beyân fî İ’râbi’l-Kur’ân. 340/951-429/1037 Talemenke (Endülüs).
Mekkî b. Ebî Tâlib Hammûş el-Endelüsî el-Kaysî, Ebû Muhammed. El-Hidâye ilâ Bulûğu’n-Nihâye (70 ciltlik tefsîr), et-Tebsıra (Kıraat), Müşkilü İ’râbi’l-Kur’ân, el-Îżâḥ li-Nâsiḫi’l-Ḳurʾân ve Mensûḫih. 355/965 Kayruvan-437/1045 Kurtuba.
Ahmed b. Ammâr, Ebu’l-Abbâs el-Mehdevî. et-Tafsîlu'l-Câmi' li-Ulûmi't-Tenzîl. 440/1048 Endelüs.
Ahmed b. Muhammed Ahmed b. Bürd el-Endülüsî, Ebu Hafs el-Kâtib. et-Tahsîl fî Tefsîri'l-Kur'ân. ~440/1048.
el-Kâsım b. El-Fetih b. Yusuf, Ebû Muhammed ez-Zeyûlî el-Endelüsî. 388/998-451/1059.
Ahmed b. Muğîs b. Ahmed b. Muğîs, Ebû Ca'fer es-Sadefî et-Tuleytılî. 406/1015-459/1066.
Ubeydullah b. Muhammed b. Mâlik, Ebû Mervân el-Kurtubî. 400/1009-460/1067.
Ahmed b. Yusuf b. Esbağ, Ebû Ömer et-Tuleytılî. 479/1086.
Abdülhak b. Gâlib b. Atıyye (Müteehhır) el-Muhâribî el-Mâlikî. el-Muharreru’l-Vecîz fî Tefsîri Kelâmi’l-Azîz. 481/1088 Gırnata-541/1147 (veya 542) Lûraka (Mağrib).
Muhammed b. Abdullah b. Muhammed el-Meâfirî, Ebû Bekir b. el-Arabî. Envâru’l-Fecr fi Tesîri’l-Kur’ân (seksen cilt), el-Kânûn fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm, Ahkâmü’l-Kur’ân. 468/1075 İşbiliyye (Endülüs)-543/1148 Fas.
Ahmed b. Muhammed b. Muhammed b. Saîd, Ebu'l-Abbâs el-Ensârî el-Endelüsî. 562/1166.
Muhyiddîn Arabî, Ebû Bekir et-Tâî el-Hâtemî el-Endelüsî el-Muresî, Şeyh i Ekber. Et-Tefsîru'ş-Şerîf (Kehf suresine kadar 60 cilt), et-Tefsîru's-Saîr, Kitâbu Tefsîri Sureti'l-Fâtiha (el-Faslu'l-Müfîd), Kitâbu İ'câzi'l-Beyân fi't-Tercemeti ani'l-Kur'ân, Kitâbu'l-Müsellesâti'l-Vâridât fi'l-Kur'âni'l-Azîm, Kitâbu's-Seb'ıyyât fi'l-Kur'âni'l-Azîm. 560/1164 Mürsiye (Endülüs)-638/1240 Şam.
Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekir Farrah el-Ensârî el-Hazrecî, Ebû Abdillah el-Kurtubî. el-Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân. Endelüs-671/1272 Mısır.
Muhammed b. Yusuf b. Alî b. Yusuf b. Hayân, Esîruddîn Ebu'l-Hayyân el-Endelüsî. el-Bahru'l-Muhît, en-Nehru'l-Mâd mine'l-Bahr (Bahr'ın özeti), İthâfu'l-erîb bimâ fi'l-Kur'âni Ğarîb. 654/1256 Matahşariş/Gırnata-745/1344 Kahire.
Liste uzayıp gidiyor. Bunların içerisinde 60, 80, 100 ciltlik tefsiri olanlar var. Onlar etkili konuşmalarıyla, yetiştirdikleri talebeleriyle, yazdıklarıyla, yeri geldiğinde cephelerdeki cihadlarıyla üzerlerini düşeni yapmaya gayret ettiler. Sonradan gelenler dünyevîleştiler, makam mansıp hırsıyla birbirlerine düştüler, düşmanla iş tutup kardeşleriyle savaştılar, bölünüp parçalandılar ve sonunda o güzelim illeri düşmana kaptırdılar.
Onların gaflet ve dalâleti ile Kurtuba, Gırnata, İşbiliyye, Tuleytula ve diğerleriyle güzelim illerdeki İslâm’ın bütün izleri silindi gitti. Bu büyük âlimlerin kabirleri bile yok edildi. Şimdi geride kalan kimi yapıların duvarlarında sadece “La galibe illallah/Allah’tan başka galip yoktur.” gerçeğinin yazısı kaldı.
Bu tefsirlerden özellikle üçü hakkında kısa bilgi verelim:[2]
İbn Atıyye el-Muhâribî el-Mâlikî (v: 541). el-Muharreru’l-Vecîz: Rivâyet ve dirâyeti bir araya getirmiş, sünnete uygun, bid’atten uzak bir tefsirdir. İbn Atıyye tefsirinde kendisine kadar gelen tefsir mirasını özetlemiştir. Tefsiri beş cilt hâlinde basılmıştır. Suyûtî kendisini kıdvetü’l-müfessirîn/müfessirlerin önderi unvânıyla anmıştır. Bu âlim Endülüs dışına hiç çıkmadan tefsir, kırâat, hadis, fıkıh, kelâm, dil ve tarih gibi pek çok ilimde öne çıkmıştır. Kendisi pek çok savaşa katıldığı için cihad âyetlerini gerçekçi bir bakış açısıyla açıklamıştır.
Ebû Abdillah el-Kurtubî (v: 671). el-Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân. Tefsirde rivâyeti ve dirâyeti bir araya getiren, özellikle ahkâm âyetlerini geniş bir şekilde ele alan bir tefsirdir. Kurtuba’da yetişen bu âlim, çiftçi babasının işgalciler tarafından şehid edilmesinden sonra Endülüs’ü terketmek zorunda kalmış ve Mısır’a yerleşip orada vefat etmiştir. Zehebî, kendisini ilimde derya olarak niteler. Tefsiri 20 cilt hâlinde basılmış, Türkçeye de çevrilmiştir.
Endülüs’te yaşadığı zorlu günleri tefsirinde anlatırken İsrâ Sûresi’nin 45. âyetinin “Sen, Kur’ân okuduğun zaman seninle âhirete inanmayanlar arasına gizli bir perde çekeriz.” tefsirine Kurtubî, şu notu düşer: Ülkemiz Endülüs’te Kurtuba’ya bağlı Mensûr diye bilinen kalede benim de başımdan benzer bir olay geçti. Şöyle ki; ben düşmandan kaçıyorken, bir kenara çekildim.
Çok geçmeden beni tâkip eden iki atlı yola çıktı. Açıklık bir yerde oturuyordum, onlara karşı beni saklayacak hiçbir şey yoktu. O sırada ben de Yasîn Sûresi’nin baş taraflarını ve başka âyetleri okuyordum. Yanımdan geçip gittiler, sonra tekrar dönüp geldiler. Onlardan biri diğerine şöyle diyordu: “Bu bir Diyeplo olmalı.” Bununla Fransızca/Latince şeytan olduğumu söylüyorlardı. Allah onların basîretlerini köreltti ve beni göremediler. Bundan dolayı Yüce Allah’a hamd ü senâlar olsun.[3]
Ebu'l-Hayyân el-Endelüsî (v: 745). el-Bahru'l-Muhît: Gırnata’da doğan bu âlim daha sonra Kahire’ye hicret edip orada vefat etmiştir. 450 kadar hocadan ders almıştır. Zeyneb bint Abdüllatîf b. Yûsuf gibi kadın hocalardan da ders almıştır. Yetmişten fazla eseri olan Ebû Hayyân, ömrünün sonlarına doğru gözlerini kaybetmiştir. Kendisi Malikî mezhebine mensup iken Mısır’da Şâfiî mezhebine geçmiştir.
İbn Teymiyye ile görüşmüş, onun ilmini takdîr etmiş, fakat Arap dili ile ilgili bazı konularda ondan ayrıldığı için ağır tenkitler yazmıştır. Kendisi Arap olduğu hâlde Türkçeyi de çok sevmiş, Türkçeye dâir eserler yazmıştır. Pek çok ilimde derinlik sahibi olan Ebû Hayyân, iki dünya saâdeti bahşeden en şerefli ilim olarak Kelâmullah ilmini görmüş ve bu ilimde yoğunlaşarak ölümsüz tefsirini yazmıştır.
Onun sekiz cilt hâlinde basılan tefsiri gerçekten ismiyle müsemmâ, pek çok hikmet ve nükteyi derç eden bir ilimler deryâsıdır. Kendi ifadesiyle ilim uğruna evlâd ü iyâlini terk etmiş, cihanın doğusunu batısını dolaşarak nice çileli yolculukları göğüslemiş, nice âlimden istifade ederek pek çok ilim ve hikmeti bir araya getiren tefsirini telif etmiştir.
O, Kur’ân’nın ilk muhâtapları gibi sonra gelenlerin de Kur’ân’ı anlamak ve erbabı olanların onu tefsir etmekle yükümlü olduklarını söylemiştir. Gerçek anlamda tefsirin yalnızca önceki âlimlerin söylediklerini nakletmekten ibaret olmadığını, ilimlerle donanımlı müfessirin zevk-i selimi ile ortaya koyacağı açıklamaları hâvi olması gerektiğini söyler.
Şimdi bizlere düşen öncelikle köklerimizi oluşturan bu ilim adamlarımızı rahmet ve minnetle anmak, onların bize bıraktıkları eserlerinden istifâde etmektir. İkinci olarak geçmişte yaşananlardan ibret alıp yere düşen sancağı yeniden ayağa kaldırmak, öncelikle üzerinde yaşadığımız cennet vatanın kadr ü kıymetini bilip üzerinde Kur’ân mesajının bütünüyle yaşamasını sağlamak ve taşıyabildiğimiz her yere ve her gönüle bu mesajı ulaştırmaktır.
Unutmayalım, ibret almayanlar için tarih tekerrür etmeye devam edecek, herkes de yaptığının hesabını verecektir. Onlar bir ümmetti gelip geçtiler, biz de bir ümmetiz, vakti saatimiz dolunca biz de geçip gideceğiz.
Bu dünyadan geçip gittikten sonra ardından hoş bir sedâ bırakanlara, ölüp gittikten sonra sevabı durmadan akan/sadaka-i câriyeleriyle yaşayanlara selâm olsun. “Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri. Kâmil odur ki; koya dünyada bir eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser. Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal / Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sedâ imiş.”
“Onlar geçmiş birer ümmettir. Kazandıkları kendilerine, kazandıklarınız da sizedir. Onların yapmış olduklarından sorumlu değilsiniz.”[4]
[1] 68/Kalem, 1-2.
[2] Üç müfessire ait bilgiler Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük Tefsîr Tarihi ve Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nin (DİA) ilgili maddelerinden faydalanılarak hazırlanmıştır.
[3] Kurtubî, el-Cami’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, X, 270.
[4] 2/Bakara, 134, 141
Ali AKPINAR
YazarBabası kerâmetleri ve menkıbeleri ile anılan Hz. Ali soyundan Şeyh İbrâhim, annesi Mûsa Şeyh’in kızı Ayşe Hatun’dur. Küçük yaşlarda anne ve babasını kaybeden Ahmed-i Yesevî, sahâbeden olduğu söylenen ...
Yazar: Ali AKPINAR
Hayat düsturumuz Kur’ân, bu dünya hayatının temel esaslarını belirlemek için gelmiştir. Kur’ân, bazılarının sandığı gibi âhiret işlerini düzenlemek için değil, bu dünya işlerini düzenlemek için gelmiş...
Yazar: Ali AKPINAR
1. Kaşın mihrâbına secde edenler kâmet etmezlerYüzünden gayrı bir veche durup da tâat etmezler2. Senin sevdâ-yı zülfüne kimin bağlansa gerdânıDüşüp sahrâya bir dem firkatınla râhat etmezler3. Senin bi...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Gündüzleri bir hazine bulmak için dağ bayır her tarafı kazarak vakit geçirenler muhtemeldir ki gece rüyalarında ya hazineleri ya da kazma kürek gibi âletleri görürler. Günlük hayatlarında sürekli biri...
Yazar: Aydın BAŞAR