Endülüs’te İslâm Medeniyeti
Tarih boyunca Müslümanlar, dünyanın değişik topraklarında kurdukları devletlerle İslam medeniyetini yayma mücadelesi vermişlerdir. Bu mücadelelerden biri de sekiz asır boyunca varlığını sürdüren ve günümüzde hala etkisi hissedilen Endülüs Devleti'nin kuruluşudur.
Endülüs, Emevi valisi Musa b. Nusayr ve komutan Tarık b. Ziyad'ın liderliğindeki Müslüman fatihler tarafından fethedilmiş ve ardından başlayan yoğun çabalarla büyük bir medeniyet inşa edilmiştir. Farklı din, dil ve ırkları bir arada idare etme başarısıyla önem kazanan Endülüs, Avrupa tarihinde köklü değişikliklere yol açmıştır.
Fetih sonrası Endülüs, siyasi çalkantılara rağmen Müslümanlar tarafından hızla yeniden inşa edilmiştir. Bu süreçte Endülüs, bilim, sanat ve mimari alanlarda önemli gelişmelere sahne olmuş, yetiştirdiği bilim insanlarıyla da dikkat çekmiştir.
Müslümanlar, yaklaşık sekiz asır boyunca Endülüs'ün dört bir yanına binlerce cami ve mescit gibi İslami eserler inşa etmişlerdir. Ancak, Hıristiyan işgali sonrasında bu eserlerin çoğu kiliseye çevrilmiş ya da orijinal amaçlarından farklı şekillerde kullanılmıştır.
Endülüs'ün mimarisini iki dönemde incelemek mümkündür. Fetih sonrası X. yüzyıla kadar devam eden inşa süreci, tipik basit Arap mimarisi özelliklerini taşımaktadır. Ancak, X. yüzyıldan itibaren Hint, Mısır ve Roma etkileri daha belirgin hale gelmiştir.
Kurtuba Ulucamii gibi eserlerde daha sade bir mimari tercih edilirken, X. yüzyıl sonrasında Alkazar, Giralda ve özellikle Elhamra gibi yapılar, dekoratif ögeler, figürler ve hat sanatlarıyla dikkat çeken bir mimari anlayışı benimsemiştir.
Endülüs mimarisinin günümüze ulaşabilen önemli eserlerinden biri olan Kurtuba Ulucamii, 786 yılında I. Abdurrahman tarafından başlatılan bir camidir. Zaman içinde çeşitli eklemeler ve değişikliklerle orijinal formundan uzaklaşarak günümüzdeki görkemli halini almıştır. Bu muazzam eser, mimarisiyle güçlü, bilgili ve zengin bir toplumun ihtişamını gözler önüne sermektedir. Kiliseye çevrildikten sonra bile, Kurtuba Ulucamii, tüm zarafeti ve görkemiyle ayakta durmaktadır.
Endülüs'te İslam hâkimiyetinin son temsilcisi olan Nasrîler Devleti, Gırnâta Sultanlığı olarak da bilinir. Bu küçük topluluk, toprak ve nüfus bakımından küçük olmasına rağmen, İslam ve dünya sanatının en büyük ve zarif eserlerinden birini ortaya koymada büyük bir başarı elde etmiştir. Bu muazzam eser, ünlü Elhamrâ Sarayı'dır.
Elhamrâ, Gırnata'ya tepeden bakan geniş bir tepe üzerine inşa edilmiş, kale sarayı konseptini yansıtan nadide bir eserdir. Sağlam surlar, yüksek kulelerle çevrili olan bu saray, üç bölümden oluşmaktadır: En yüksek kısımda emir ve haremi, batısında askeri garnizonu, doğusunda ise idarecilerin ve esnafın ikamet ettiği şehri içermektedir.
Elhamrâ, kızıla çalan kil harcının renginden dolayı "hamrâ" olarak adlandırılmıştır ve bu saray, sadece Endülüs mimarisi için değil, aynı zamanda İslam sanatı için de büyük bir gurur kaynağıdır.
Elhamrâ, ince işçilikle süslenmiş İslam medeniyetini temsil eden muazzam bir saraydır. Sarayın içindeki avlulardaki havuz-kanal planlaması ve bitkilerle bütünleşmesi, göz kamaştırıcı bir manzara sunmaktadır. Bazı tahribatlara rağmen, dünya çapında bir üne sahip olan Elhamrâ, ihtişamından hiçbir şey kaybetmeden geçmişe ışık tutan bir eser olarak günümüzde hala varlığını sürdürmektedir.
İslam sarayları arasında en iyi durumda olanlardan biri olarak kabul edilen bu saray, geçmişin büyüleyici atmosferini günümüze taşımaktadır. Maziden âtiye İslam medeniyetinin her zerresi korundukça göğsümüz kabarmakta, içimiz aydınlanmaktadır. Maalesef buralara, düşman ayağının değmiş olması da yürekleri parçalamaktadır.
Kemal DEMİR
YazarEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.), sırat-ı müstakîm üzere manevîyat çizgisinde hakîkate ulaşmayı hedef kılmıştır. O; zikir çekmenin, râbıta uygulamalarının, murâkebe hâlinde bulunmanın ve halvet uy...
Yazar: Kemal DEMİR
İsmâil Hakkı Bursevî, 1653 yılında Bulgaristan’ın Aydos şehrinde doğmuş, hayatının büyük bir kısmını Bursa ve Üsküdar’da geçirmiştir. Celvetiyye Tarîkatı’na bağlı olan Bursevî, annesinin vefâtının ard...
Yazar: Kemal DEMİR
Şanlı Türk tarihinde İstanbul’un fethi kadar önemli bir başka dönüm noktası da Malazgirt Zaferi’dir. Bu Zafer neticesinde Anadolu bize vatan olmuştur. İslâm tarihi açısından yönetim sisteminde Müslüma...
Yazar: Kemal DEMİR
Büyük Türk tarihine bakıldığında İstanbul'un fethinin en mühim hadiselerinden biri olduğu açıkça görülür. Bu fetihle Osmanlı orduları Avrupa’yı fethe yönelmiştir. Ortaçağ kapanmış, Yeniçağ insan...
Yazar: Kemal DEMİR