EDİTÖR’DEN...
Güzellikler dini İslâm ve İslâm’ın en hassas bir şekilde yaşanmasını öğütleyen tasavvuf yolu, insanların medenî bir şekilde toplum hayatının şekillenmesine büyük önem vermiştir. İnsanlar arası ilişkilerde başta edep olmak üzere samimiyet, muhabbet, sevgi, saygı ve sadeliği öğütleyen bir inanç sistemi olan yüce dinimiz, insanca yaşamanın sırlarını açıklamış, hudutlarını çizmiştir. Edeb (âdâb); insanları güzelliklere davet eder, kötü davranışlardan alıkoyar. Muaşeret ise, insanların birbirleriyle sosyal ilişkilerinde dostâne davranmalarını ve iyi geçinmelerini sağlar. Âdâb-ı muâşeret, insanların birbirleriyle iyi münasebetler kurabilmeleri ve sürdürebilmeleri için gereklidir. İnsanın en başta kendine, daha sonra çevresine duyduğu saygının dışa vurumu görgü kurallarına uymakla kendini gösterir ve belli eder. Bu manevî yolda terakki edenler, sırf namaz ve oruç gibi farz ibadetlerle bu yüceliğe ulaşmış değillerdir. Aksine bunları eksiksiz ve kusursuz bir şekilde ifa etmeye ilâveten, faziletli ameller ve davranışlarla yükselmişlerdir. Vakfımızın kurucusu Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri şöyle buyurur: Âdemi ikmâle sebeb lâzım olan cümle edeb Hulûsî’yâ bak gör ki hep sıdkı bütünlerde bütün (Âdemoğlunun kemâl bir hâl kazanması için evvela edepli olması gerekir. Ey Hulûsi bu mükemmel hâl samimi Müslümanlarda, sadık insanlarda bulunur.) Muaz bin Cebel (r.a.) Yemen’e kadı olarak gönderilirken Efendimize hitaben; “Ey Allah’ın Rasûlü, bana faydalı olacak şeyi öğret!” dediğinde Allah Rasûlü: “Nerede olursan ol, Allah’tan kork. Kötülüğe karşı iyilik yap ki, kökünü kesesin. İnsanlara karşı da iyi ahlâkla muamele et!” buyurur. Mü’min daima insanlara hilm ve yumuşaklıkla davranmalı, öfke ve kin beslemeden muamele etmelidir. Hz. Lokman (a.s.); “Güzel ahlaktan üç şey vardır ki, üç vakitte belli olur. Bir kimsenin halîm ve yumuşak huylu olduğu öfkeli zamanında belli olur. Mert ve cesur olduğu savaşta belli olur ve bir kimsenin yardımsever olduğu ona bir ihtiyaç düştüğünde belli olur.” buyurmuşlardır. Netice olarak bizler yapmakla mükellef olduğumuz farz ibadetlerimizden tutun, en küçük diyebileceğimiz adab-ı muaşeret kanunlarını dahi yüce kitabımızdan ve Rasûl-i Ekrem (s.a.v)’in sünnet-i seniyyesinden, öğrenmeliyiz. Yazımızı Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in şu güzel duası ile bitirelim: “Allah’ım, yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi, ahlâkımı da güzelleştir.”
Musa TEKTAŞ
Yazarİnsanlık, dünya yaratıldığından beri iyinin ve kötünün mücâdelesine şâhittir. Allahu Teâlâ, insanı en mükemmel şekilde yaratmıştır; ancak insan, zaman zaman en aşağılık duruma düşme eğilimi sergilemek...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tasavvuf ehli; gayret, nusret ve ilâhî lütufla bazı mertebelere ulaşır. Bunlardan âbidler, zâhidler ve ârifler kâbiliyet ve mertebeleri yönüyle farklı konumlarda değerlendirilirler. Âbidler çok ...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Birçok Batılı yazar, seyyah ve diplomatın dikkatini çeken hususlardan en önemlisi, kaynağını dinî terbiye, ahlak ve adap hükümlerinden alan Müslümanların, başkalarının kadınlarına rastladıklarında, “g...
Yazar: Zühal ÇOLAK
İnsanın iki önemli tarafı vardır: Biri nefs ve bir diğer yanı ise rûhtur. Nefs, rûhun emrine girerse, insan baştan ayağa rûh kesilir ve erdemin, olgunluğun, iyilik ve güzelliğin mekânı olur. Hulûsi Ef...
Yazar: Musa TEKTAŞ