EDİTÖR’DEN...
Aile, beraberlik şuuruyla kalpleri buluşturan çok güzel, tarifsiz bir birlikteliktir. Aile bireylerini birbirine bağlayan muhabbet ve merhamet bağları ne kadar güçlüyse, aile de toplum da o kadar güçlü ve sağlıklı olur. Bu bağların zedelenmesi ise, hem ailenin kendi içinde çözülmesi hem de toplumun zayıflaması ve huzurunu kaybetmesi demektir. İnsan, ailesinin kendisine açtığı pencereden dünyaya bakar. Çocukluğu yaşar, gençliği tadar, yetişkin olur. Aile hayat serüveninin her basamağında kendi ayakları üzerinde durabilmek için insanı yüreklendiren, besleyen, eğiten ve hayata hazırlayan bir okuldur. Kültürünü, geleneğini, ahlâkını ve değerlerini ailesinden miras alan insan, ölümün kederini de, düğünün neşesini de ailesiyle paylaşır. Sorumluluğu, adaleti, paylaşmayı, merhameti, muhabbeti, güveni ve onuru ailesinde görür. İlk alışkanlıklarını kazanır, ilk çarelerini dener. Aile birliğinden mahrum kalanlar, çok zor acılar çekerler. Kısacası aile, insanoğlunun hayat kaynağı olarak önemsenmeyi, korunmayı ve güçlendirilmeyi hak etmektedir. Aileyi korumak, fırsatlarda olduğu kadar sıkıntı anlarında da ailenin menfaatlerini önceleyen bir bakış açısı geliştirmeyi gerektirir. Nitekim Allah Rasûlü, kişinin ailesi için harcadığı her kuruşa sadaka ecri verileceğini bildirdiği gibi, ailesini tehlikelerden korumak için mücadele ederken ölenin şehit olacağını da müjdelemiştir. Onun ‘hayırlı insan’ tanımı gayet açıktır: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.” Şu halde insan bencil, sorumsuz, haz peşinde ve hırstan beslenen bir hayat anlayışına kapılıp hazine değerindeki aile bağlarını görmezden gelmemelidir. Doğrusu, aile bağları kolayca kesilip atılamayacak, ömür boyu küslüklerle ya da bitmez tükenmez nefretlerle, şiddet içeren davranışlarla kopartılamayacak kadar kıymetlidir. Aile bütünlüğünün korunması ise ancak ailenin değerini bilmekle, aile için emek vermekle ve aileyle birlikte zaman geçirmekle mümkündür. Her hâlükârda inanan insan, Allah Rasûlü’nün uyarısına muhataptır: “Ailenin senin üzerinde hakkı var!” Kadına yönelik şiddet içeren davranışlar, yaralı bilinçlerin hayata olumsuz yansımasıdır. Kanunlar önündeki eşitliğin sosyal hayata yeterince geçirilememesi ve toplumsal bir cinsiyet adaletinin sağlanamaması ancak ahlak kaybıyla açıklanabilir. “Kadına el kalkmaz.” diyen bir geleneğin evlatları bugün ev içinde şiddeti mazur gören bir zihin dünyasına esir olmuşlarsa, bunun tek açıklaması ahlak ve değer eğitiminden mahrum bırakılmalarıdır. Selam ile...
Musa TEKTAŞ
YazarAile ve şiddet; son zamanlarda bu iki sözcüğü ne kadar da sık kullanmaya başladık; üstelik de yan yana. Sevgi, güven, sadakat temeli üzerinde yükselen, içine aldığı bireylerine huzur bahşeden, cennett...
Yazar: Halide YENEN
Sayın Kaymakamımız Namık Kemal İlhan Bey, Darende’de 1983-1986 yılları arasında görev yaptınız. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)’yi de yakından tanıma imkânınız oldu. Göreve başladığınız günden it...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tasavvufta mârifet; kişinin kendini tanıyarak Rabb’ini tanıması, Allah dostlarına âşinâlık kazanması, hakîkat bilgisine erişmesi ve irfân meclislerine kavuşarak, âriflerin sırrına vâkıf olması şeklind...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Öncelikle Cemalettin Turgut kimdir, doğum tarihiniz ve Darende’ye kadar olan hayat serüveninizi kısaca özetleyebilir misiniz hocam?- 1952 Bursa İli, Mustafakemalpaşa İlçesi, Yoncaağaç Köyü doğumluyum....
Yazar: Musa TEKTAŞ