Edep ve Hayâ
"Hayâ imandandır." hadisiyle başlayalım söze.
Edep ve hayâ, toplumsal hayatın en önemli değerlerindendir. İnsanların birbirlerine ve çevrelerine karşı saygılı, ahlaklı ve ölçülü davranmalarını sağlayan bu kavramlar, bireylerin kişilik gelişiminde ve toplumsal ilişkilerde önemli bir yere sahiptir.
Edep, kişinin ahlaklı ve saygılı bir şekilde davranması anlamına gelirken, hayâ ise insanın utanma duygusuna dayalı olarak kendini kötü veya uygunsuz davranışlardan sakınmasını ifade eder. Bu iki kavram, ahlaki bir çerçeve içinde toplumun huzur ve düzenini sağlama konusunda büyük bir rol oynar.
Edep ve hayâ, insan ilişkilerinde de temel değerlerdir. Edepli bir insan, başkalarına karşı saygılı, nazik ve hoşgörülü olur. Bu, yalnızca söz ve davranışlarda değil, aynı zamanda düşüncelerde ve niyetlerde de edebin varlığını gösterir. Hayâ ise, kişinin iç dünyasında ahlaki bir süzgeç görevi görerek, yanlış ya da uygun olmayan davranışlardan kaçınmasını sağlar. Hayâ duygusu, kişinin hem kendisine hem de başkalarına karşı sorumluluk hissetmesini pekiştirir.
Bir toplumun sağlıklı ve huzurlu bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için edep ve hayâ gibi ahlaki değerlerin korunması son derece önemlidir. Ahlâklı bir toplum erdemli bir toplumu oluşturur. Bu değerler, insanların birbirlerine karşı nazik ve saygılı olmalarını sağlar; aynı zamanda toplumsal düzenin korunmasına katkıda bulunur.
Edebin olduğu bir ortamda insanlar daha anlayışlı, empatik ve hoşgörülü davranır. Saygısız ve kaba insanlar edep yoksunluğu ile her şeyi yapabilir. Hayâ ise, insanın kendi sınırlarını bilmesini ve başkalarının sınırlarına saygı göstermesini sağlar.
Edep ve hayâ, yalnızca ahlaki birer kavram olarak kalmaz, aynı zamanda günlük hayatta da birçok açıdan kendini gösterir. Bir insanın konuşma üslubu, giyim tarzı, oturma kalkma şekli, hatta sosyal medyadaki davranışları bile edep ve hayâ ile doğrudan ilişkilidir. Örneğin, bir topluluk içinde yüksek sesle konuşmak, başkalarının kişisel alanlarına saygısızlık etmek veya uygunsuz kıyafetler giymek, edep ve hayâ sınırlarını zorlayan davranışlar olarak görülür.
Edep ve hayâ, yalnızca dışa dönük davranışları değil, aynı zamanda bireyin iç dünyasını ve ahlaki duruşunu da kapsar. İnsanın kendisiyle barışık olması, iç huzurunu koruması ve vicdani sorumluluklarını yerine getirmesi, bu değerlerle yakından ilişkilidir. Edep sahibi bir insan, nefsine yenik düşmemek için çaba sarf eder; hayâ sahibi bir insan ise, iç dünyasında kötü düşüncelerden kaçınır ve ahlaki ilkelerine sadık kalır. Bu nedenle edep ve hayâ, insanın kendi iç dünyasında da denge kurmasını sağlar.
Edep ve hayâ, büyük ölçüde aile ve çevreden öğrenilen değerlerdir. Çocuklar, aile içinde bu değerlerle tanışır ve sosyal hayatta nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirler. Aile bireylerinin birbirlerine karşı saygılı, nazik ve ölçülü davranmaları çocukların da bu tutumları benimsemesini sağlar. Aynı şekilde okul ve toplum içinde de bu değerlerin önemi vurgulandığında, bireyler edep ve hayâ anlayışını geliştirirler. Bunun yanında, dinî ve kültürel öğretiler de edep ve hayâ kavramlarının güçlenmesine katkıda bulunur.
Edep ve hayâ, bireylerin kendilerine ve çevrelerine karşı duyduğu saygının ve ahlaklı yaşam biçiminin temel taşlarıdır. Toplumda güven, huzur ve saygının sağlanabilmesi için bu iki değerin korunması ve nesilden nesle aktarılması büyük bir önem taşır.
Edep ve hayâ, sadece toplumsal ilişkilerde değil, insanın kendi iç dünyasında da dengeli ve huzurlu bir yaşam sürdürmesine yardımcı olur. Bu değerlerin yitirilmesi, toplumsal bağların zayıflamasına ve insan ilişkilerinde güvenin kaybolmasına yol açabilir. Bu nedenle edep ve hayâ anlayışı, birey ve toplum düzeyinde her zaman yaşatılması gereken evrensel değerlerdir.
Başucumuza asılacak bir sözdür Aziz Mahmut Hüdayi’nin şu sözü: "Edeple gelen lütufla gider."
Nilüfer Z. AKTAŞ
YazarPencerenin önünde karın yağışını izliyordu Cevher. Pamuk şekeri gibiydiler. Farklı bir sevinç vardı içinde. Kış mevsimini seviyordu. Avuçlarını dışarı uzattı. Dokunanlar kayboluyordu elinin sıcaklığın...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Aynı ana babadan dünyaya gelen kan bağıyla başlar kardeşlik. Aile içinde başlayan bu bağ birliktir, sevgidir, öğrenmedir, öğretmedir. Ablanın, ağabeyin öğretmenliğidir. Tecrübe çerçevesidir. Küçükleri...
Yazar: Nilüfer Z. AKTAŞ
Hz. Cebbar (r.a.), Medine-i Münevvereliydi. İkinci Akabe Biatı vuku bulduğunda biat etti. Başta Bedir, Uhud ve Hendek’te olmak üzere, Peygamberimiz (s.a.v.)’le birlikte bütün savaşlara iştirak etti.Ha...
Yazar: N.Nida DURAN
“Münîr: Nurlandıran, aydınlatan” (s.a.v)Sevgili peygamberimizin mübarek isimlerinden bir ide “Münîr: Nurlandıran, aydınlatan” idi. Allahü Teâlâ, her şeyden evvel, yâni hiçbir şeyi yaratmadan önce, ken...
Yazar: Editör