Depremlerin Mesajı
Sismolog bir bilim adamından dinlemiştim: “Yeryüzü hareket ettikçe yer altında enerji birikiyor, biriken enerji yer kütlesinin kırılması ile tahliye oluyor. Yer kabuğunun kırılması ise depremlere yol açıyor. Şayet yer altından depremler yoluyla enerji tahliyesi olmasaydı, dünya bir bomba gibi patlar ve dünya hayatı sona ererdi.” Bu açıdan baktığımızda Allah, depremlerle dünyayı koruyacak bir sistem kurmuş. Allah, âdetullahı gereği, yarattığı kâinatı koruyor fakat insanların korunmasını kendilerine bırakmıştır.
Dünyanın yaratıldığı asırlardan beri her sene dünyanın belli bölgelerinde depremler meydana geliyor. Bu konuda bilim adamları ve tarihçiler önemli tecrübelere ve birikime sahipler. Bir deprem ülkesi olan Japonya’nın bu konuda önemli tedbirler aldığı, on büyüklüğündeki depremlere dayanıklı evler yaptığı bilinmektedir.
7 büyüklüğündeki depremlerde Japonya’da ölüm oranı çok az olmaktadır fakat 2011 yılında Japonya’nın Töhoku Bölgesi’nde Pasifik Okyanusu’nda meydana gelen ve 6 dakika süren 9 büyüklüğündeki deprem sonrası 40 metreyi bulan dalgalar neticesinde yaklaşık 20.000 civarında insan ölmüştü. Dikkat edilirse şehirlerde fazla yıkım yok ancak tsunaminin oluşturduğu dev dalgalar karşısında insanlar aciz kalmıştı.
Son otuz yılda ülkemizde Marmara Bölgesi’nde, Düzce’de, Afyon’da, Van’da, Elazığ’da, İzmir’de, son olarak da Kahramanmaraş’ta büyük depremler meydana geldi ve binlerce insan vefat etti, büyük acılar yaşandı. Geçen ay on binlerce insanımızın vefatına ve büyük acıların yaşanmasına sebep olan depremde en büyük yıkım ve ölüm Hatay’da meydana geldi fakat Hatay’ın bir ilçesi olan Erzin’de yıkılan bir bina ve ölenin olmadığı haberlerde yer aldı.
Depremlerin büyük hasara yol açmasında iki etken var: Birincisi zeminin yapısı, ikincisi binaların sağlamlığı. Erzin’de yıkım olmamasında zeminin de önemli bir payı olabilir fakat belediye başkanı, biz inşaatlarda deprem yönetmeliğini ciddiyetle uyguladık, açıklamasını yaptı. Bizim inancımızda, “tedbir kuldan, takdir Allah’tan” anlayışı önemli bir yer tutar. Peygamberimiz (s.a.v.) de, devesini kendi hâline bırakan ve Allah’a tevekkül ettim diyen şahsa, “Önce deveni bağla, sonra Allah’a tevekkül et.” buyurmuştur.
2020 yılında meydana gelen Elazığ depreminden sonra uzmanlar, bu depremin Kahramanmaraş ve civarındaki fay hatlarını tetikleyebileceğini sıkça dile getirmişlerdi. Maalesef üç sene sonra öngörüldüğü gibi büyük bir trajedi yaşandı. Biz Allah’a dua ederken bizleri çeşitli musibetlerden korumasını dileriz.
Dua iki türlüdür: fiilî dua ve kavlî/sözlü dua. Fiilî dua, arzu edilen şey için ne gerekiyorsa yapıp sonucu Allah’a bırakmaktır. Kavlî dua da Allah’tan hayırlı bir netice istemektir. Türkiye’de 1999 Marmara depreminden sonra deprem konusunda önemli bir bilinç oluştu, yasal düzenlemeler yapıldı fakat belli ki uygulama istenilen düzeyde olmamış, fiilî dua tam olarak yapılmamış.
Ülkemizde binalar yapılırken belediyelerden inşaat ruhsatı alınır, zemin etüdü yapılır, deprem mevzuatına uyulması istenir. Belki bu işler, inşaatın maliyetini bir miktar artırmaktadır. İşte bu noktada müteahhitler, inşaat maliyetini düşürmek için bazı usulsüz yollara başvurmaktadırlar.
Bu işin denetimini yapmakla mükellef olan yetkililerin de bu usulsüzlüğe göz yumması istenmekte ve sonuçta büyük acılar, maddî ve manevî kayıplar meydana gelmektedir. Buna göre depremin bize verdiği ilk mesaj şudur: “Tedbirini al!”
Geçen ay meydana gelen depremden sonra bir arkadaşımız şöyle bir tespit yapmış: “İki sene önce salgın sebebiyle evlerden çıkamıyorduk, şimdi de evlere giremiyoruz.” Kâinatın, dünyanın, oturduğumuz evlerin ve eşyaların gerçek sahibi Allah. Bizlerse emanetçiyiz. O müsaade ettiği kadar dünya nimetlerinden yararlanabiliyoruz. Depremin verdiği ikinci mesaj ise şudur: “Mülkün sahibi Allah’tır, dilediğine dilediği kadar verir.”
Allah kullarına emeklerinin karşılığında nimetini lütfediyor, kimini varlıkla kimini de darlıkla imtihan ediyor. Nimete şükredilmeyince de verdiği nimeti geri alıyor. Depremin bir diğer mesajı da şudur: “Allah’ın nimetlerine şükredin ki kazancınız bereketlensin.”
İnsanlar dünyayı, dünya malını çok seviyor. Ne kadar çok ve değerli eşyaya sahip olurlarsa o kadar seviniyorlar ve kendilerini güçlü hissediyorlar. Kendilerini, komşu ve akrabalarıyla kıyaslıyorlar. Komşusunun iyi bir evde oturduğunu, son model bir arabaya bindiğini görünce, bende daha iyisi olmalı şeklinde düşünüyorlar ve büyük bir ihtirasla çalışmaya devam ediyorlar. Bu esnada Allah’a kulluk görevlerini de ihmal ediyorlar. Depremlerde hem canlar hem de çok değer verilen daireler, dairelerin içindeki kıymetli eşyalar ve arabalar maalesef enkaz altında kaldı.
Eski zamanlarda bir yolcu, uğradığı memlekette büyük bir âlim olduğunu duymuş ve ziyaretine gitmiş. Bakmış ki âlimin evinde zorunlu eşyalar dışında fazla bir şey yok. Şaşırmış ve sormuş: “Efendim, sizin evinizde neden pek eşya yok?” Âlim de yolcuya şu soru ile karşılık vermiş: “Senin yanında neden pek eşya yok?” Yolcu, “Ama efendim, ben yolcuyum ve yanıma da taşıyabileceğim kadar eşya aldım.” demiş. Âlim, “Ben de yolcuyum.” demiş.
Depremden çıkaracağımız son mesaj da şu olsun: “Dünyada bir yolcu gibi ol, bize hayatı kolaylaştıracak eşyalarımız olsun. Hesabı zor verilecek eşyalar nimetten ziyade külfettir.”
Emine Büşra YÜKSEL
YazarAdamın hastalığına çare bulamayan doktorlardan biri, kendisine evliya denilen bir ihtiyarın adresini vermişti. Söylenenlere göre, en ağır hastalar bile o zatın duasıyla iyileşebiliyormuş. Adam, verile...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Çocuklarda güçlü bir kişilik oluşumu, sağlıklı bir ruh yapısının inşası, dinî ve millî aidiyet duygusunun gelişimi değerler eğitimi ile mümkün olmaktadır. Hayatın anlamlandırılması ve gerçekçi bir gel...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
İnsanlar dünyaya ümmî olarak gelirler. Yani insanlar annelerinden doğduğunda bedenleri çıplak, beyinleri ve kalpleri saf, yalın, arı ve duru bir haldedir. İnsan, fıtratında yer alan hem iyiye hem de k...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Allah kâinatı/tabiî âlemi ve tabiî âlem içindeki varlıkları kusursuz bir plan ve mükemmel bir ahenkle yaratmış ve muhteşem bir işleyişe tabi kılmıştır. Çok uzaklara gitmeye ve bilimsel tetkikler yapma...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL