"DEİZM" SORUMLULUKTAN KAÇIŞ
Yaradancılık anlamına gelen deizmi evrenin bir Tanrı tarafından yaratıldıktan sonra, insanın kendi haline bırakıldığını iddia eden felsefî bir düşüncedir. Deistler; peygamber, vahiy peygamberlerin getirdiği kutsal kitabı ve dini reddederler. Deistler: cennet, cehennem, melek ve şeytana da inanmazlar. Deistlere göre mutlak bilginin kaynağı akıldır, Tanrı evrene ve insana müdahale etmez. Deizmin fikir babası İrlandalı Katolik bir ailenin ferdi olan John Toland’dır. Düşüncelerini “Pentheistikon” adlı kitabında yayınlamış, Voltaire ve J.J. Rousseau gibi ünlü düşünürler de bu düşünceyi savununca Avrupa’da yayılmaya başlamıştır. Deizmin, pandeizm, panendeizm, sprituel deizm gibi kısmî farklılığı olan kolları vardır. Pandeizm, evrenin tümünü tanrı olarak kabul ederler. Onlara göre her şey tanrıdır ve tanrı her şeydir ve tanrının evrenden bağımsız bir varlığı yoktur. Panendeizme göre ise tanrının evreni kendi özünden yarattığı, evrenin bilincinde değişmez ve mutlak varlık olarak hâkim olduğu düşüncesini taşır. Spritüel deistler de, diğerleri gibi tanrının tabiata müdahale ettiğini reddeder, tanrının hissedilir bir varlığından bahsederler, manevî olguları kabul etmekle birlikte manevîyatın dinî kaynağını reddederler. Deistlerin ilahı, aslında akla mutlak bir otorite verdiklerinden akıldır. Referansları akıl, rehberleri ise nefsanî arzularıdır. Casiye Suresi 23 ve 24. ayetler, sanki bunlara işaret etmektedir: “Keyfini tanrı edinen ve Allah'ın bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi ona Allah'tan sonra kim doğru yolu gösterecek? Düşünmüyor musunuz? Dediler ki: ‘Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur, ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder. Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar.” Bu inanışta olanlara İmam Gazalî “dehriyyun” demiştir. Dehriyyun, tamamen maddeci ve inançsızdır. Deistlerin dehrilerden farkı, bir tanrı inancına sahip olmalarıdır fakat bunlar da tanrıyı adeta maddeleştirmiştir. Son yirmi yılda, özellikle internetin ve sosyal medyanın etkin bir şekilde kullanımı sonucu, özellikle genç nesil üzerinde bu sapık düşüncenin yayıldığı görülmektedir. Bu düşüncenin gençler arasında hızlı yayılmasının başlıca sebebi, insana sınırsız bir özgürlük alanı açması ve hiçbir sorumluluk yüklememesidir. Bu düşünce gençlere adeta, “Aklını kullan, hayatını yaşa!” demektedir. Bu da gençlerin nefisini okşamaktadır. Haramlarla ve yerine getirilmesi gereken sorumluluklarla kısıtlandığını düşünen genç, işin kolayına kaçarak kafasına göre takılmayı tercih etmektedir. İşlediği günahların ahirette hesabının sorulacağı kendisine hatırlatıldığında da, hem dünyadaki sorumluluklardan kaçmak hem de ahirette hesap verecek olmanın zihninde oluşturduğu ağırlıktan kurtulmak için deizmi adeta bir sığınak olarak görmektedir. Bu duruma özetle “sorumluluktan kaçış, kolaycılığa sığınış” denilebilir. Peki, gençler, böyle bir kaçışla gerçekte sorumluluktan kurtulmuş mu oluyorlar? Elbette hayır. Sadece, vicdanlarını rahatlatarak kendilerini kandırmış oluyorlar. Gözünü kapatan birinin güneşi inkâr etmesi gibi bir basitlikle karşı karşıyalar. Gençlerin bu sapık inanına kolayca kaymalarının sebeplerini de irdelemek gerekir. İslâm inancını, sahih bir şekilde anlatılmamış olması, evde ve çevrede gördüğü dinî görünümlü kötü örnekler, böyle din olacağına olmasın daha iyi deme noktasına getirmektedir. Din eğitimi verilirken, sosyal hayatta yaşanan olumsuzlukların, dinin aslından değil, aslının yanlış anlaşılmasından hatta aslından uzaklaşılmasından kaynaklandığını iyi anlatmak gerekir. Günümüz deistleri, ciddi bir yöntem hatası içindedirler. Dinle ilgili olmayan olay ve olguları sırf görünürdeki bir takım benzerlikler sebebi ile dinle ilişkilendirerek İslâm dini hakkında olumsuz kanaate ulaşmaktadırlar. Bunda art niyetli sosyal medyanın da önemli bir payı vardır. İlkokuldan üniversiteye kadar hemen her hocanın, aklı kullanma usulünü öğretmeden mutlak anlamda akıllı olmayı, aklını kullanmayı telkin etmeleri de aklın yegâne kaynak olması sonucunu doğurmuş, böylece dini bilgisi zayıf olan gençlerin de deizme evrilmesi kolay hale gelmiştir. Gençlerimizi dipsiz kuyu diyebileceğimiz bu sapık inanıştan korumak için, daha çok sohbet etmek, düşüncelerini açıkça söylemesine imkân vermek, yanlış düşüncelerini suçlamadan uygun bir üslupla anında düzeltmek, arkadaş çevresine dikkat etmek ve en önemlisi ise sahih bilgiye ulaşmasını temin ederek inancına göre yaşamasını temin edecek ortam hazırlamak gerekir.
Emine Büşra YÜKSEL
Yazarİnsanoğlunu, yaratılışı itibariyle diğer mahlûkattan ayıran en önemli özelliği akıl, irade ve şuur sahibi olması diyebiliriz. Ve insanda var olan bu mükemmel donanım, onu yeryüzünün halifesi konumuna ...
Yazar: Asuman DÜZGÜN
İnsanlar dünyaya ümmî olarak gelirler. Yani insanlar annelerinden doğduğunda bedenleri çıplak, beyinleri ve kalpleri saf, yalın, arı ve duru bir haldedir. İnsan, fıtratında yer alan hem iyiye hem de k...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
“İçinde yaşadığımız dünya bu kadar duygusuzluğu, hasbi olmayan sevgileri barındıracak kadar güçlü değil. Dünya bir yana insanın kendi fıtratı da bu kadar suni duyguları kaldırabilecek durumda değil.” ...
Yazar: Erol AFŞİN
Millet; aynı inanç ve kültür etrafında toplanmış, aynı ülkü ve ideal peşinden giden ve aynı dili konuşan halk kitlelerine denir. Sıradan halk kitleleri; ortak dil, din, vatan, tarih, gelenek ve kültür...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL