Camiyi İbâdetle Şenlendirmek, Zamanı Bereketlendirmek
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Medine’de en önem verdiği hususların başında insanların mescide devam etmeleri gelmekteydi. Gözü mescidde herkesi arardı. Buna önem verirdi, çünkü mü’minlerin sorunlarıyla ilgilendirdi. Cemâatten birini mescidde göremediği zaman neden gelmediğini sorardı.
Bir hastalığı veya bir sorunu sebebiyle gelmediğini öğrendiğinde, onu evinde ziyaret eder, yardımcı olmaya çalışırdı. Bunun yanında ashâbına söylemek istediklerini minbere çıkarak söyler, nasîhatlerde bulunurdu. Çünkü camiler sadece namazları edâ etmek için toplanılan yerler değil, mü’minlerin birbirlerinin sorunlarını öğrendikleri ve bu sorunları aşmak için dayanıştıkları yerlerdi.
Evdeki Namaz
İnsan evinde yalnız başına namaz kıldığında, kendisini namaza vermekte zorlanabilir. Çünkü namaz kıldığı yer evinin bir odasıdır. Bir ibâdethâne olmadığından çevresinde bulunan nesneler namaza kendisini tam olarak vermesine engel olur. Gözü duvardaki çerçeveye, kütüphânesindeki kitaplara, yatağın üstündeki örtüye, kapının çalan ziline ve aklınıza gelebilecek her şeye takılır.
Bunun yanında, çocukların ve eşinin konuşmaları mutlak surette kulağına gelir. Hele bir de televizyon açıksa kendisini namaza vermesi mümkün olmaz. Namaz kılmaya çalışırken diğer taraftan ailesinin konuşmalarını dinler. Hele bir de haber saati ise, bir taraftan namaz kılar diğer yandan da haberleri takip eder.
Veyahut da namazını çalan müziğin eşliğinde edâ eder. Bundan dolayı da, hangi rekâtta olduğunu ve ne okuduğunu karıştırdığı zamanlar çok olur. İsterse namaz kıldığı odasının kapısını çeksin yine de ibâdetin hakkını vermede başarılı olamaz. İşte bu şekilde ifâ edilen ibâdetin adı da “namaz kıldım” olur.
İbâdet Hazzının Azalması
Evde tek başına namaz kılma alışkanlığının en büyük zararı, insanın ibâdet etme sevinci ve alışkanlığını zayıflatmasıdır. Zira tek başına kılınan namaz, camide kılınan namazın tadını kesinlikle vermez. Bu sebeple de kişi kendisini ne kadar ibâdete vermeye çabalarsa çabalasın, kıldığı namazın, istediği lezzeti alamayacağı bir ibâdete dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir.
Bu sebeple de, cemâate gitme alışkanlığı olmayan, sürekli olarak evinde veya işyerinin bir köşesine serdiği seccadede namaz kılma alışkanlığı olan insanların bir süre sonra namazlarında gevşeklik göstermelerinden korkulur. Zira cemâatle kılındığında insanın gönül dünyasını kuşatan haz ve huzur evde kılınan namazda olmayacağından, Allah ile arasındaki bağ yavaş yavaş zayıflayacaktır.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu hadisi bu gerçeği ortaya koymaktadır: “Bir köyde veya bir çölde üç kişi bulunur da namazı cemâatle kılmazlarsa, şeytan onlara galebe çalar. Sen cemâate devam et, çünkü kurt sürüden ayrılan koyunu kapar.”[1]
Cemâatle Namazın Faydaları
Camide namazları edâ etmenin yararları elbette çok fazladır. Bunların en önemlilerini maddeler hâlinde sıralamak, camiye koşmanın ne kadar mühim olduğunu göstermeye yetecektir.
1- Caminin ortamı ibâdet için mükemmeldir
Camide namaz kılmanın en büyük faydası, ibâdeti Allah’ın arzuladığına en yakın bir şekilde edâ etme imkânının olmasıdır. Zira caminin ruhuna uygun olarak içine konmuş her şey, iç tezyinatı, duvarlarda var olan tablolar ile aklınıza gelen bütün nesneler insanın Allah ile bağını güçlü tutmasına yardımcı olur.
Onu ibâdet dünyasından koparıp dünyaya sürüklemez. Bu sebeple özellikle Osmanlı Dönemi’nden kalmış ve estetik açıdan insanı cezbeden mimarî bir yapıya sahip olan camilerdeki ibâdetler, kişinin kendisini kulluğa vermesine daha çok imkân sağlar. İnsan bu camilerde namazı edâ etmekten bir başka haz alır. Günümüzde yapılan ve estetikten yoksun olan bir kısım camiler için bunu söylemek zordur.
Bunun yanında camide, insanın dikkatini dağıtacak dünyevî konuşmalar söz konusu değildir. Herkes oraya aynı amaç için gelmiştir. Bu sebeple Allah’a kulluğa yönelmek çok rahat olur. Caminin mânevî atmosferi sebebiyle, cemâatin birbirleriyle konuşmaları, cep telefonlarını açık unutmaları sonucunda çeşitli müziklerin caminin mânevî ortamını bozması ve benzeri durumlar mekânın ruhuna son derece aykırıdır.
Başkalarının Allah ile olan irtibatlarının kopmasına ve huşûlarının dağılmasına sebep olabilecek bu tür eylemlerden sakınmak gerekir. Ayrıca bunda kul hakkının ihlali olduğunu unutmamak icap eder. Aynı şekilde kokan çoraplarla, kötü ağız kokusuyla mescide gelmek de böyledir. Bunlara çok dikkat etmek şarttır.
2- İbâdetten daha fazla tat alınır
Camide namaz kılmak insana tarif edemeyeceği bir huzur verir. Bu sebeple cemâat ne kadar kalabalık olursa, mü’minin namazdan aldığı haz da o kadar fazla olur. Birbirimize omuz vererek aynı safta namaza durmamız, imamın kırâatini dinleyerek hep beraber secdeye varmamız, aynı anda ellerimizi huzura açarak Rabb’imize yalvarmamız ve mü’min kardeşlerimizle aynı ortamda bir araya gelmenin verdiği dayanışma ve birlik olma sevincini tatmamız sebebiyle içimiz müthiş bir coşkuyla dolar.
Bu sebeple camiden çıktığımızda kendimizi bir hoş hissederiz. Evde tek başımıza kılıp kendimizi hemen koltuğa attığımız namazda bu lezzeti almamız kesinlikle mümkün değildir. Nitekim hac ve umre için Kâbe’nin etrafında namaza duran insanların namazdan çok daha fazla lezzet almalarının sebeplerinden birisi de cemâatin son derece kalabalık olmasıdır. Ortam gerçekten insanı kendisine çeker ve mü’min rabbinin huzurunda olduğunu bütün ruhuyla hisseder.
3- Namaz sevinci diri kalır
Cemâatle namaz kılmak insanın namaza ve ibâdete olan isteğini canlı tutar. Zira beraber ifâ edilen ibâdet cemâate büyük bir huzur ve sevinç verdiğinden, insanın namaza olan iştiyâkı artar. Nitekim cemâat alışkanlığı olan insanların ezan okunduğu anda namazı edâ etmek için acele etmeleri, mümkünse hemen camiye giderek orada kılmaya çalışmaları bundandır.
Öyle insanlar vardır ki, ne kadar yorgun olurlarsa olsunlar, namazları camide edâ etmeye düşkündürler. Gece geç vakitte yatmış olsalar bile, sıcak yataklarından çıkıp elbiselerini giyinerek soğukta dışarı çıkmaları ve camiye giderek imamın ardında durmaları onlara asla ağır gelmez.
Etrafınızda bu şekilde caminin devamlı cemâati olan ve beş vakti mümkün olduğunca Allah’ın evinde edâ etmeye gayret eden insanlar mutlaka vardır. Onlardaki namaz telaşını, camiye devam etme alışkanlığı zayıf olan insanlarda görmemiz zordur. Bu kişilere cemâatle namaz kılma alışkanlığını ve isteğini kazandıran şey, camiye günde beş kez adım atmalarıdır.
Tuttukları takımların maçlarını, oyuncuların performanslarını ve alınan puanları takip eden taraftarlara dikkat edildiğinde zikrettiğimiz husus daha iyi anlaşılır. Takımlarının fanatiği olan bu insanlar, maçları seyredebilmek için her türlü sıkıntıya girerler.
Maç esnasında futbolun atmosferine kendilerini kaptırarak takımları için çılgınca tezâhürat yaparlar. Maçtan çıktıktan sonra iki gün o haftanın maçını, çarşamba günü takımda olan biteni, kalan günlerde de gelecek maçı konuşurlar. Zira cemâati oldukları stat ve maçlar onların haz aldıkları temel alışkanlıkları olmuştur.
4- Cami mü’minleri birbirine kaynaştırır
Camide bir araya gelmenin en büyük faydalarından birisi de, mü’minler arasında kaynaşmayı, birlik olmayı sağlamasıdır. Bir düğününüz olduğunda, etrafınızda ne kadar çok akraba ve dost görürseniz o kadar mutlu olursunuz. Veya cenazeniz varsa, namazına gelenlerin, taziyede bulunanların sayısının fazla olmasını istersiniz.
Keza hasta olduğunuzda, kolunuza serum takılı olarak yattığınızda, ziyaretçilerinizin çok olmasını arzularsınız. Hatta üç durumda da gönlünüz, bazı insanların mutlaka orada olmasını ister. Gelenler çok olduğunda bundan güç alırsınız. Mutlu gününüzdeyseniz, sevinciniz dostlarınızla bir kat daha artar. Hüzünlü gününüzdeyseniz, geçmiş olsun veya başınız sağ olsun demeye gelenlerle kederiniz bir nebze hafifler. Dostların varlığı size bir güvence olur.
Bu sebeple, camide cemâat olunduğunda, insanlar safta bir arada durarak birbirlerine omuz verdiklerinde, beraber ve birlik olma şuurunu kazanırlar. Aynı hocanın ardında namaza durarak, aynı vâize yüzlerini dönerek, aynı hatibe kulak vererek beraber hareket etme, birlik olma duygusunu pekiştirirler.
Hatta vatan ve millet sevgisinin en güzel pekiştiği yerlerden birinin camiler olduğunu unutmamamız gerekir. Her sınıftan insanın yan yana aynı safta namaza durmasının, özellikle bayram namazlarından sonra cemâatin birbiriyle musâfaha etmesinin sağladığı birlik ve beraberlik duygusunu ve sevincini hiçbir şey sağlayamaz.
İnsan camide, içinde bulunduğu toplumun bir ferdi olduğunu ve onlarla dayanışma içinde olması gerektiğini çok daha iyi anlar. Özellikle farklı bölgelerden insanların camide bir araya gelmesinin kaynaşmaya, bütünleşmeye ve kardeşliğe ne kadar katkısı olduğunu söylemeye gerek yoktur.
Küçük mescitlerde kaynaşma çok daha fazla olur. Camiye gide gele simalar birbirlerine aşina olur. İnsanlar yeni arkadaşlıklar edinirler, güzel dostluklar kurarlar ve birbirlerinin dertleriyle ilgilenirler, yardımlaşırlar. Özellikle yaşlılarımızın, bütün arkadaşlıklarını camide kazandıklarını göz önüne getirecek olursak, dediğimiz hususun ne kadar önemli olduğunu anlarız.
5- Cami sabır eğitimi verir
Caminin farkında olmadan insana kazandırdığı güzelliklerden birisi de, hoşgörülü olmayı, başkalarının eziyetlerine tahammül etmeyi, müsâmahayı öğretmesidir. Özellikle değişik bölgelerden insanların bir araya geldiği camilerde, insanlar başkalarına tahammül etmeyi öğrenirler.
Bunun yanında saflar sıkışık olduğunda, çorabı veya nefesi kötü kokan biriyle yan yana durulduğunda, namaz bitip herkes çıkışa yönelip kapı ağzında sıkıştığında, farkında olmasak da bir alışkanlık kazanırız. İşte bunun adı sabırdır, müsâmahadır.
Nitekim kendi alışkanlıklarımız ve âdetlerimizle gittiğimiz umre veya haccımızda, farklı ülkelerden gelen insanların çeşitli eziyetlerine tahammül etmek durumunda kalmamız da hac ve umre ibâdetinin kazandırdığı güzelliklerdendir. Hele de ülkemizden hac veya umre için gidenlerin beşerli-altışarlı gruplar hâlinde aynı odaları paylaşmaları, birbirlerinin sıkıntılarına ve eziyetlerine tahammül etmek durumunda kalmaları da beraber ibâdet etmenin insana kazandırdığı güzel hasletlerdendir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) “Cemâatle kılınan namaz, yalnız kılınan namazdan yirmi yedi derece daha fazîletlidir.”[2] buyurmaktadır. Cemâatle kılınan namazla insanın elde ettiği mânevî kârları göz önüne getirdiğimizde, sebep daha fazla ecir kazandırdığını daha iyi anlıyoruz. Gerçekten de evde kılınan ile camide kılınan arasında pek çok fark vardır.
Camilere Değer Katan Biziz
Camileri artık gidecek yerleri kalmamış, arkadaş edinecekleri ortamlar bitmiş olan yaşlı amcalara terk etmemek gerekir. Ayrıca camileri canlı tutacak olan cemâatleridir. Gerçekten de insan camide çocukları ve delikanlıları gördüğünde bir hoş olur. Namazdan biraz daha fazla lezzet alır. Bu sebeple mânevî seferberlik başlatarak mescitlerimizi şenlendirmek zorundayız. Unutmayalım ki, bunun en büyük faydasını, hem bu dünyada hem de âhirette yine biz göreceğiz.
İsterseniz şöyle düşünelim: Evimize misafir ayak basmadığında, çoluk çocuğumuz kapımızı çalmadığında, bir akrabamız bizi ziyarete gelmediğinde neler hissediyorsak, camiler de öyledir. Rabb’imizin, “Şüphesiz ki mescitler Allah’ındır.”[3] buyurduğu, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in de, “Allahu Teâlâ’nın en çok sevdiği yerler camilerdir.”[4] diye ferman ettiği ibâdethânelerimizi mahzun ve sahipsiz bırakmaya hiç hakkımız yok.
Yaratıcı’mız, “Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.”[5] buyururken, sadece camilerin inşâ edilmesini ve bakımlarının üstlenilmesini kastetmiyor elbette. Onların cemâatle canlı tutulmalarını da istiyor.
Evlerimizi Kabristana Dönüştürmemek
Hz. Peygamber (s.a.v.), “Evinizi kabre çevirmeyin, orada da namaz kılın.”[6] buyurmaktadır. Bu sebeple teheccüd, kuşluk gibi nâfile namazlarla evimizi mânevî olarak süslememiz gerekir. Esasında güzel olan, namazın sünnetini evde kılıp farza camiye gitmektir.
Ancak ülkemizde ezanın okunmasının ardından sünnet kılınıp hemen farza durulduğu için, sünneti evde kılıp camiye farza yetişmek imkânsızdır. Bu sebeple sünneti de camide kılmak uygun olur.
Mescid Yolunda Bayanlar
Cemâatle namaz kılmakla kazanılan mânevî değerler ve lezzetler elbette sadece erkekler için değildir. Bizler Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde bayanların sabah namazlarına dahi gittiklerini[7], onun, “Eşleriniz sizden izin istediklerinde, onları camiye gitmekten alıkoymayın.”[8] buyurduğunu biliyoruz.
Bayanların bayram namazlarına gelmelerini özellikle istediğini de okuyoruz. Ayrıca bugün bizlere ulaşan hadislerin bir kısmını, camide Hz. Peygamber (s.a.v.)’i dinleyen bayan sahâbîlerin aktardığı rivâyetler oluşturmaktadır. Bu sebeple mümkün olduğunca onların da cemâate katılmaları ve beraber ibâdet etmenin hazzını tatmaları güzel olur.
Bu amaçla, eşlerin onlara refâkat ederek birlikte camiye gitmeleri, çocuklarını da yanlarına katmaları ne kadar da güzel olur. Camiden çıktıktan sonra üzerlerine sinecek mânevî huzur ve gönül genişliğini hep birlikte hissedecekler ve evlerine çok mutlu bir şekilde döneceklerdir. Bu onların yuvalarını daha da sağlamlaştırmalarına olağanüstü bir katkı sağlayacaktır. Ayrıca bayanlar da camide öğrendikleriyle dinî bilgileri artacak, ihlas ve samimiyetleri pekişecektir.
Bu sebeple eşlere büyük görev düşmektedir. Hanımlarının caminin kutsal havasını teneffüs etmelerine, cemâatle namaz kılmanın tadını tatmalarına imkân hazırlamaları gerekir. Hafta sonları mümkünse sabah namazlarına bile ailece gitmeleri çok hoş olur.
Onlar bu dünyadan göç ettikten sonra, yanlarında götürdükleri evlatlarının hâfızalarında kalacak olan güzelliklerin başında beraber camiye gitmeleri yer alacaktır. Bunu hepimizin bilmesi güzel olur. Bu sebeple de, “Camide erkekler, evlerde bayanlar kılar.” diyen beylerimizin, durumlarını bir kontrol ederek kadınlar gibi evde namaz kılma âdetlerini bırakmaları, eşlerini de yanlarına alarak mümkün olduğunca cemâate gitmeleri hoş olur.
Namaz Vaktimizden Çalmaz Tam Tersine Bereketlendirir
Geçmiş ulemâmızın hayatlarına baktığımızda o günlerin zor şartlarına rağmen vakitlerini çok güzel değerlendirerek bizlere hâlâ istifade ettiğimiz güzel eserler bıraktıklarını görürüz. Onlar bu çalışmaları yaparken camiden ve cemaatten, dolayısıyla ibâdetten kopmamışlardı.
Tam tersine ibâdetlerin hakkını verdiler, Allah da onların vakitlerini bereketlendirdi. Her şeye ayıracak zamanı olan günümüz insanının Allah’a kulluğa da vakit ayırması gerektiğini bilmesi gerekir. Bu onun Müslümanlığını diri tutacağı gibi huzurlu yaşamasını da sağlayacaktır. Ayrıca değerlerinden kopan toplumlar varlıklarını devam ettiremezler.
[1] Ebû Dâv^yd, 547.
[2] Buhârî, Ezân, 30.
[3] 72/Cin, 18.
[4] Müslim, Mesâcid, 53.
[5] Buhârî, Salât, 52.
[6] Buhârî, Salât, 13.
[7] Müslim, Salât, 30.
[8] Buhârî, Îdeyn, 12.
Enbiya YILDIRIM
Yazarİnsan, yaratılan varlıkların en şereflisidir. Allah Teâlâ onu en güzel bir surette yaratmış ona akıl nimetini vererek bu dünyada halife olarak tayin etmiştir. Bu derece önem verilen bir varlığın yarat...
Yazar: Yusuf HALICI
Bazen öyle daralır, öyle sıkışırız ki; sığınacak, derdimizi dökecek ve gözyaşlarımızı yanında rahatça akıtacağımız birini ararız. Böylesi durumlarda en rahat sığınacağımız, sıkıntımızı rahatça arz ede...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Etrafımızda tanıdığımız pek çok insan vardır; hayatları sıradan bir şekilde devam ederken birden değiştiklerini ve Allah’a yöneldiklerini görürüz. Bazen bir Cuma sohbeti buna vesile olur. Vâizin insan...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Saat kulelerinin ortak özellikleri şöyle sıralanabilir: Saatler her saat başı saat sayısı kadar veya saat başı tek vuruş yapacak şekilde imal edilmişlerdir. Bazı saatler her saat başı saat sayısına il...
Yazar: Resul KESENCELİ