Biz Bayramlık İsterken Günümüz Çocukları
Biz, çocukluğumuzda hiçbir şeyi bayramlık istediğimiz kadar istemezdik. Çünkü bizim çocukluğumuzda maddî sıkıntılar vardı. Bayramlığı, bayram şekerini ve de harçlığı sadece bayramdan bayrama görürdük. Ramazan Bayramı’nda aldığımız giysilerimizi Kurban Bayramı’nda da giymek zorunda idik.
Ha, bu bayramlığı gidip biz değil büyüklerimiz alırdı. Yani seçme şansımız da yoktu. Alınanlar hep bir beden büyük alınırdı, seneye de giyilsin diye... Giysilerimiz içine katlanır, büyüdükçe de katlar açılırdı. Ayakkabımız büyük olunca parmaklarımızın ucuna çapıt/bez koyardık. Bayram da olsa erkekler kara lastik, kızlar patik (plastik) ayakkabı giyerlerdi.
Yokluk vardı fakat bu yokluğa rağmen çocukluğumuzu yaşamak adına mutlu idik. Kara (siyah) veya gök (mavi) önlük de giysek ruhumuz önlüğümüzün yakası gibi bembeyazdı. Çantamız bez, defterlerimiz sarı yapraklı, kitaplarımız ve defterlerimiz gazete kâğıdı ile kaplı olsa da çocukluğumuz mutluluğun kapsama alanında idi. Yırtılan kitap ve defterlerimizi ellerimizle şişede yaptığımız erik sakızı ile yapıştırırken hayata da dört elle sarılmaya çalışırdık.
Oyunlarımızı sosyal medyada ya da oyuncaklarla değil kendi ellerimizle yaptıklarımızla oynardık. Mesela arabamızı sağlam olsun diye kırmızı toprağın çamurundan, çelik çomağımız kolay kolay kırılmasın diye onu meşeden kendi ellerimizle özene bezene seçerek yapardık.
Avcılığımızı; lastikli çatal sapanla, kuş sepeti, olta, balık sepeti ile yapardık. Mahalle kavgalarımızı, ellerimizle ördüğümüz bez sabanla taş atarak yapardık. Yine mahalle maçlarını sırtımızda eşofman ve forma olmasa da plastik topla ayağımızda kara lastikle milli maç havasında yapardık.
Yakalamaca, yakar topumuz, saklambacımız, beş-dokuztaşımız, ip atlamamız kızlar için vazgeçilmez oyunlardı. Öyle güzel oynanırdı ki ne stres kalırdı ne de yorgunluk.
Sofrada tabaklarımız ayrı değildi. Yemeklerimizi yer sofrasında tirkide (tepsi) hep birlikte yerdik. Çocuk odamız yoktu, yer döşeklerinde kardeşlerimizle birlikte yatardık. Yatakta da muhabbetimiz bitmez, annemiz sesimize gelir; akşam yatmasını sabah kalkmasını bilmezsiniz diyerek bize kızardı.
Acıkınca ekmek arası katığımız çikolata, salam, sosis değildi; plastik tencereden aldığımız yufka ekmeğin arasına sıktığımız keş (lor) peyniri idi. Ne güzel de yerdik… Okuldan gelince en güzel yiyeceğimiz tasa doldurduğumuz ayran ya da süte ıslatılmamış yufka ekmeği karıştırarak yemekti.
Yemek beğenmeme lüksümüz yoktu. Ben onu yemem dersek annemizin z…mın kökünü ye diyerek, yal kovasına ya da kedi çanağına döküşünü seyretmek kalırdı bize.
Sütümüz, yoğurt ve ayranlarımız hazır değildi. Annelerimiz ve ablalarımızın kendi elleriyle sağdıkları sütten idi. Ayranımız annelerimiz ya da ablalarımız tarafından deri pişeklerde imece usulü ile yapılırdı. Yayık sonrası ekmeğe sıktığımız tereyağının tadını bugün marketlerde satılan en kaliteli tereyağında bulamazsınız. Onun için süt ürünlerinde kalite aramazdık. Kendimiz güttüğümüz davar ve ineklerin ürünlerini yer, içerdik.
Yüzmeyi yüzme havuzlarında değil derelerde, pijamalarımızı şişirerek öğrenmeye çalışırdık. Topumuzu sanal âlemde ve halı sahada değil harmanlarda, toprak zeminde oynardık. Düşersek ve bir tarafımız yaralanırsa hastaneye gitmek yerine, çamur ya da bez yakıp basıp maça devam ederdik.
Sonuç olarak; çocukluğumuzda gönlümüze göre bayramlık alamasak da çocukluğumuzu doya doya yaşadık diye düşünüyorum. Evet, biz çocukluğumuzda bugünün çocuklarının istemedikleri bayramlığı isterdik. Günümüz çocukları da bizim çocuklukta yaşadığımız doluluğu istemektedirler.
Bayramlık istemeyen çocuklar…
Mesleğimiz Psikolojik Danışmanlık olunca öğrenci görüşmelerimizde en çok duyduğum cümlelerin başında; “Annem ve babam beni sevmiyor.” cümlesi gelir. Öğrenciye bu düşünceye nasıl ulaştığını sorduğumda:
“Hocam, beni sevselerdi benimle nitelikli zaman geçirirlerdi. Benim yeteneklerimin üstünde bir beklenti içine girmezlerdi. Hep onlar istedi, sen ne istiyorsun diye hiç sormadılar. Okul derslerinde olduğu gibi sınavları kazanma konusunda bizi yarış atı gibi yarıştırdılar ve bunu yaparken de hep birileriyle kıyasladılar. Ne hikmetse ben onları başka anne babalarla hiç kıyaslamadım. Bazen benim de millette ne anne babalar var diyesim geliyor, neyse... Gerçek anlamda beni ben olarak sevselerdi bunları yapmazlardı.”
Günümüzde anne babalar, çocuklarının kendilerinden sadece yiyecek, giyecek ve para istediğini düşünmektedirler. Onun için de öğrenci velilerimiz: “Hocam, yemeyip yedirdim; giymeyip giydirdim... Bir istedi, iki aldım; hem de ikiletmeden, en iyisinden. Başka ne yapabilirim ki!” demektedirler.
Gerçekten de anne babalar kolay olanı değil de zor olanı yapmaya çalışmaktadırlar. Meslek hayatım boyunca binlerce öğrenciyle görüştüm fakat hiçbir öğrenciden: “Öğretmenim, ailem bana şunu almıyor, bunu almıyor, bana harçlık vermiyor; bal, baklava ve et yedirmiyor.” diye bir şikâyet duymadım. Ama “Ailem beni sevmiyor, benimle ilgilenmiyor.” diyen yüzlerce öğrenci ile görüştüm.
Görevlerinin sadece bankamatik olduğunu düşünen öğrenci velilerine, bir öğrencimiz:
“Öğretmenim, ben anne ve babamdan bayramlık istemiyorum. Et yemeği, bal, baklava da istemiyorum. Beni sevdiklerini sözleriyle, davranışlarıyla bana göstermelerini istiyorum.
Beni birileriyle kıyaslamamalarını istiyorum. Çünkü kıyaslanmak reddetmek olduğu için bu da beni sevmemek anlamına geliyor. Ben onları sevdiğim için hiçbir zaman onları başkalarının anne ve babalarıyla kıyaslamadım.
Sevdim, çünkü onların çocuğu olmaktan mutluyum; dünyaya tekrar gelsem yine onların çocuğu olarak gelmek isterim. Ben paralarını değil benimle nitelikli zaman geçirmelerini, beni sevdiklerini davranışları ile göstermelerini istiyorum. Hocam, acaba sizce ben çok şey mi istiyorum?” Gerçekten bu çocuklar çok şey mi istiyor? Cevabını ve yorumunu size bırakmak istiyorum.
Çocuklarınızla hatırası bol, nitelikli zamanı dolu dolu bir bayram geçirmeniz dileğiyle… Hayırlı bayramlar diliyorum…
M. Emin KARABACAK
YazarBırakalım nefret kiniGül gönülden bayram olsunYasaklamış İslam diniSil gönülden bayram olsunYaradan yaratmış biziNe güzel donatmış biziKürdü Lazı ve ÇerkeziGel gönülden bayram olsunGözü yaşlı olana gi...
Şair: Ramazan PAMUK
Sultan III. Mustafa’nın, Hibetullah Sultan’dan sonra doğan kızlarındandır. Annesi, Başkadın Efendi Mihrişah Sultan’dır. Sultan III. Selim’in de ablasıdır. 1761 yılı Ramazan-ı Şerif’inin 15. günü dünya...
Yazar: Bengisu HAYAT
Çocukların doğumdan itibaren anne babalarıyla geçirecekleri kaliteli zamanlar, çocukların gelişimleri için çok değerli ve önemlidir. Çünkü çocukların fiziksel, zihinsel, ruhsal ve sosyal gelişimleri, ...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Ne güzel de yakışır haya elbisesiÖrter tüm vücudu kesilir şerrin sesiŞimdilerde hadsizlik özgüven sayıldıFısk-ı fücur arttı dört bir yana yayıldıEdepliler susunca edepsizler çoğaldıEskiden ne güzeldik...
Şair: Hulusi TATAR