BİR DEĞİRMENDİR “DÜNYA”
Hırmen-i ömri savurup dânemiz dirmekdeyüz Bir değirmendir cihân biz bunda nevbet beklerüz Enverî “Ömür harmanını savurup tanelerimizi topluyoruz. Bu dünya bir değirmendir, biz burada nöbet bekliyoruz.” 16. asır şairi Enverî, kâhir ekseriyeti medrese eğitimi görmüş divan şairleri arasında ümmî olarak bilinir. Ancak şiirleri gerçek bir divan oluşturacak nicelik ve niteliktedir. Nitekim yukarıdaki beyte baktığımız zaman şairin, insan ömrünü somut varlık ve kavramlarla başarılı bir şekilde tasvir ettiğini görüyoruz. Ömür, dünyadaki birçok kavramla, varlıkla, felsefî düşünceyle benzerlik gösterir. Ancak insanın serüveni bir çiftçinin bir yıl boyunca yaptığı mücadele daha bir benzerdir ömüre… Çiftçi, ürün almak için önce tarlasını sürer, onu ekime elverişli hâle getirir. Sonra tohumu eker, gübresini verir ve bekler. Nihayet tohum çatlar, filizlenir ekin olur, biçilir, sürülür. Sıra taneyi samandan ayırmaya gelir. Bunun için de rüzgârlı bir havada savrulması gerekir. Tane samandan ayrıldıktan sonra içindeki yabancı tohumlardan, taşlardan, çöplerden arındırılıp değirmene götürülür ki un olsun. Un, çiftçinin nihai hedefidir çünkü ekmek için, doymak için una ihtiyaç vardır. Çiftçi buğdayını değirmene götürür. Değirmene gider gitmez sıra alınamaz çünkü kendisinden önce bekleyenler vardır, onun için de nöbet yani sıra beklemek gerekir. Üstelik bu sıranın bizzat değirmende beklenmesi gerekir. Torbalar burada dursun, sıram gelince ben de gelirim, diyemezsiniz. Nihayet öğütme sırası gelince buğdaylar değirmen teknesine dökülür ve yavaş yavaş taşların arasında ezilmeye, un olmaya yüz tutar. Baştan beri yapılan bu amele tıpkı insan ömrüne benzer. Doğum, gözlerin açılması, emekleme, yürüme, hayat gaileleri ve kaçınılmaz son: Ölüm… Dünya insanları öğütmek için kurulmuş bir değirmen gibi, sırası geleni alıp götürmektedir. Bu metafor birçok şairde değişik benzetmelerle fakat temelde dünya-değirmen benzerliği etrafında kendini gösterir. Zâhidî Ahmed Efendi der ki: Âkıl isen can gözün aç tut kulak bu sözüme Bir değirmendir bu dünya öğütür bir gün bizi “Akıllıysan can gözünü aç, bu sözüme kulak ver. Bu dünya bir değirmendir, bir gün hepimizi öğütür.” Usûlî mahlaslı şair dünyanın fânîliğini şöyle dile getiriyor: Ey Usûlî nevbeti geldiği saat ögüdür Nice bin Efrasyâb’ın hırmenin bu âsiyâb “Ey Usûlî, bu değirmen, nice bin Efrasyâb’ın (Şehname’nin karakterlerinden efsanevî kral ve Turan kahramanı.) harmanını zamanı geldiği vakit öğütür.” Atâ (Tayyarzâde) ise hele bir doğmayagör diyor: Âsiyâb-ı feleğin gerdişine girmeyegör Gösterir döne döne âdeme bin tane belâ “Felek değirmeninin çarkına girmeyegör, döne döne insana bin tane bela gösterir.” Ziya Paşa Terci-i Bendinde dünyayı ve insanı tarif ederken değirmen metaforunu kullanır: Gerdûn bir âsiyâb-ı felâket-medârdır Gûyâ içinde âdem-i âvâre dânedir. “Felek, felaket etrafında dönen bir değirmendir, avare insan da bu değirmenin içinde sanki bir danedir.” Edincikli Ravzî’nin Bir beş on gün gendüm-i ömri un itmek kasdına Âsiyâb-ı dehre geldük biz de nevbet beklerüz beyti ile şairini bilmediğimiz aşağıdaki beyit ise Enverî’nin beytine çok benziyor: Hırmen-i ömrü savurduk dâneyi dermekteyiz Âsiyâb-ı çerhe geldik şimdi nevbet bekleriz “Ömür harmanını savurduk, ürünü dermekteyiz; feleğin değirmenine geldik, şimdi nöbet bekleriz.” Yûsuf Kâmil Paşa: “Akıl değirmeni ne kadar ince düşünse de, dünya hamurunu kader yapar yoğurur.” diyor: Ne kadar fikr-i dakîk etse âsiyâb-ı akl Hamîr-gâr-ı cihânı kader yapar yoğurur Yûnus Emre ise dünya ve değirmen benzerliğini şöyle tasvir ediyor: Bu dünyânun misâli benzer bir değirmene Gaflet anun sepedi bu halk ögünen dâne Degirmene varursun degirmenci sorarsın Azrâîl dirler imiş ol unı ögüdene Oluk-su Hak varlıgı evliyâdur çarh igi Çarhı çarha benzetmiş âferin benzedene Andan ol çarhun yiri ol çakıldak ipleri Endîşendür bulaşuk kaygula perîşâne Öter çakıldak dün gün ögüdür döger anı Ol gün durur gün bu gün geçdi ‘ömür ziyana Bu yir altun taş gibi deprenmez kâ’im turur Bu gök üstün taş gibi gerek kim her dem döne Bir niçeler turmışlar dün-gün nevbet önerler Bir niçeler göymezler önürdürler rindâne Toza bulaşmış yatur yaşı yitmiş kocalar Nevbet irse yönerür hem pîre hem cüvâne Ol degirmenün tucı hep ol götürür güci İşbu dünyâ son ucı fenâ olısar fenâ Ol sepet teknecügi sonı ölüm döşekdür Dâne tamâm olıcak gerek unun dükene Unluk sinündür senün sakın gûr azâbından Mustafâ böyle didi inanursan Kur’ân’a Niçe bu temsîlleri söyleyesin yüriyüp Yûnus sen sa’y idegör derdün içün dermana
Vedat Ali TOK
YazarVücudûn bâ’is-i îcâd-ı âlem yâ RasûlallahAnınçün cümleden sensin mükerrem yâ RasûlallahZuhûr-ı zât-i pâkindür anı halleyleyen yohsaKalurdı sırr-ı mevcûdât mübhem yâ RasûlallahAceb mi âb-ı rûyunla döne...
Yazar: Vedat Ali TOK
Muallim Nâcî (1850-1893)Arz-ı tazîm eylemez mi âlem-i imkân sanaArz-ı tazîm etti Allah-ı azîmü’ş-şân sanaNûr-ı îmândır nücûmundan dem-â-dem berk uranÂsmân etmiş hezârân kalb ile îmân sanaFazl-ı bî-pây...
Yazar: Vedat Ali TOK
Dinimiz İslâm; insanın yaratılışında fıtrî olarak var olan hayâ duygusunu, Cenâb-ı Allah’ın istemiş olduğu doğrultuda mü’min şahsiyetiyle bütünleşmiş bir karakter olarak görmek ister. İnanan insan bu ...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Dürr-i şehvâr-ı risâlettir Muhammed Mustafa Tâc-ı Levlâk-i hilâfettir Muhammed Mustafa Kimi insanlar vardır ki omuzlarında taşıdıkları ulvî gâyelere ulaşmak için, birçok insanın hedef hâline...
Yazar: Vedat Ali TOK