Ayağını Yorganına Göre Uzatmak
Evlenmeye karar verdik. Anlaştık. Eşya, düğün masrafı, düğün salonu… Şaşaalı bir düğün falan olmasın dedik. Üç odalı bir eve girdik. Sadece temel ihtiyaçlarımızı aldık. Buzdolabı, ütü, ocak, halı, perde vb. Mobilya yoktu. Bir iki tane sandalye almıştık. Yatak odası, oturma odası, yemek odası, salon takımı, gümüşlük gibi mobilyaları almamıştık.
Kocam işten doğrudan eve geliyordu. Kazancımız yetiyordu. Az bir masraf ile düğün yaptığımız için borcumuz yok gibiydi. Beş altı ay böyle geçti. Ama evimize hayırlı olsuna, ziyarete, yemeğe gelen herkes bizi küçük görmeye başladı. Mobilyasız olmaz dediler. Yerde yemek istemeyen oldu. Dizim ağrıyor deyip bir daha gelmeyen oldu. Her gelen alın, alın diyordu.
Alın demeleri kolaydı. Ama neyle alacaktık? Eşim de bunları duyuyor ve görüyordu. Ama kazancımız yetmez diye yanaşmıyordu. Sonra ne olduysa ben dayanamadım artık. Ona illa mobilya takımı aldırdım. O da borca girdi. Artık eve iki saat geç geliyordu. Mesaiye kalıyordu. Olsun, sabrettik. Beş altı ay sonra borcumuz bitti. Mobilya güzeldi. Hayırlı olsun diyorlardı. Eh, bizim de hoşumuza gitmişti.
Birkaç ay sonra bu sefer de mutfak masası istedim. Kocam onu da aldı. Yani aldırdım. Niyetim dedikodu olmasındı aslında. Kocam daha da geç kalmaya başladı. Zira iki saat fazladan kalmaya alışmıştı. Bunun da borcu bitti.
Yatak odası almaya karar verdik. Bir yatak odası takımı aldık. Pahalı bir şeydi. Kocam artık eskisinden üç dört saat daha geç gelmeye başladı. Bunun borcu bir yıldan fazla sürdü. Artık kocam eve eskisi gibi gelemiyordu. Çok çalışmaya alışmış, ona göre de iş yoğunluğu olmuştu.
Ben ise çok ileride fark edecektim ki, mobilyaya âşık olmaya başlamıştım. Evin diğer tüm eksiklerini aldırttım. Tabii üç dört yıl geçmiş, artık ilk zamanlarda aldığımız eşyalar eskimeye başlamıştı. Bu sefer, evimize gelenler “Bunu hâlâ kullanıyor musun, hâlâ aynı koltuk mu?” gibi sözler söylüyorlardı.
Evde yürüyecek yer yoktu. Çocuğumuz, evin içinde mobilyalardan yürüyemez olmuştu. Sonra evin dar olabileceğini düşündük. Bu sefer daha geniş bir eve kiraya çıktık. Kira artmıştı. Ama olsun, eşyalarımız sığıyordu. Ev ararken kendimize değil, eşyalarımıza ev arıyorduk. Aradığımız, diğer deyişle eşyalarımızın aradığı evi bulmuştuk. Fakat perde uymuyor, halılar küçük kalıyordu.
Bu sefer sıra bunlara geldi. Kısacası, aldık da aldık. Tabii yeni bir şey olsun, aldığımız mobilya tanıdıklarımızda olmasın diye çok arıyorduk. Zaman israfı, para israfı cabası. Bitti mi? Yok! Araba serüveni başladı. Yıllarca yemedik, arabaya yedirdik. İçmedik, arabaya içirdik. Sonra mahalle baskısı ve başka nedenlerden dolayı ev almaya karar verdik. İşte bundan sonra evimizde ne tat ne huzur kaldı.
On yıllarca sürecek bir borca imza attıktan sonra kocam gece yarısı eve gelmeye başladı. İlk zamanlar onu bekliyordum. Sonra dayanamayıp yatmaya başladım. Ancak sabah olunca onun geldiğini fark ediyordum. Kendi evimize geçtik. Ama tadımız, tuzumuz, sevgimiz kalmamıştı. Robot gibi bir hayatımız vardı. Aylarca hafta sonları dâhil kocamı evde görmedim. Hep çalıştı. Çalıştı, çalıştı.
Hafta sonlarımız da elimizden gitti. Tüm zamanını benim mobilyalarım, halılarım, arabam, perdem, evim ve bitmek bilmeyen hırsıma harcamıştı. Artık benimle değil, isteklerimle ilgileniyordu. Ne mi oldu sonra? Kocam artık evi umursamaz oldu. İş yerinde kalmalar falan...
Şüphelenmeye başladım. Aldatıyor muydu diye düşündüm. Eve geldiğinde elbiselerini karıştırıyor, kadın saçı arıyordum. Telefonunu alıp kurcalıyordum. Ama bir şey bulamadım. Üzerine gittim. Zorladım. Sonunda ağladı. İşten uzun zaman önce çıkarıldığını, taksitleri ödemek için günlük, geçici işlerde çalıştığını, evin taksitlerini ödeyemediğini söyledi.
Birkaç defa intihar etmeye teşebbüs ettiğini ama ailesinin sefil olmaması için bundan vazgeçtiğini söyledi. Beraber ağladık. Ağlamakla borç ödenmiyordu. İcra mektubu geldi. Taksitleri epey geciktirdik. Banka, evi icra yoluyla aldı. Bizi çıkarttı. Eşyalarımızın bir kısmını sattık. Diğer borcu arabayı satarak ödedik. Sonra üç odalı evimize geri döndük. Yıllarca sıkıntı çektikten sonra eski evimize geri döndük. Dersimizi aldık. Aman ha, size gelip de akıl verip para vermeyenlere aldanmayın. Onu al, bunu al diyen çok olacak. Ama bir kuruş para vermezler. Kazancınıza göre evde, kazancınıza göre arabada ve kazancınıza göre eşyada gözünüz olsun.
Ayşe Gül PINAR
YazarBir gün, padişah vezire sorar: “Vezirim, İstanbul’da evliya var mıdır?” Vezir de; “Aman padişahım, İstanbul evliya yatağı olarak bilinir. Evliya olmaz mı hiç?” der. Padişah; “Öyleyse birkaçını ziyaret...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Geçenlerde bir sebepten arabada beklerken, Abbas Sayar’ın “Yılkı Atı”nı okudum. Öteden beri bir yere giderken, uygun bir vakit bulma ihtimaline karşılık, yanıma mutlaka bir kitap alırım. İllaki bir fı...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Bıçkı nedir:Tahta veya ağaç biçmekte kullanılan, karşılıklı iki sapı olan ve iki kişi tarafından kullanılan büyük testerelere denir. Ayrıca motorla çalışan ve daha güçlü olan bıçkılar da vardır.Balta ...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Aile, toplumun yapı taşıdır. Aile aslında toplumun son kalesidir. Bu kale düşerse toplum da buhrana düşer. Onu kaybedersek bütün insanî özellik ve güzelliklerimizi de kaybederiz. Aileyi sevgi okulu hâ...
Yazar: Eşref BOLUKÇU