Aşk Mumunun Pervânesi Olmak
Şiiri hissetmek, anlamak veya idrak etmek başlı başına bir maceradır. Şairin derununda gizli olan mânânın ancak kelimelere döküldüğü kadarı ile sırlarına ermek mümkün olabilir. Hele tasavvuf vadisinin şiirleri çok katmanlı mânâlara sahip olduğundan anlamak, hatta hazmetmek bir hayli güçtür.
Hele tasavvuf berzahına uğramayan, tasavvufu kitaplardan okuyan benim gibi bir şiir meftûnu için bu daha da zordur. Tasavvuf bir rûhî neşve, kalp ayağıyla çıkılan yolculuktur. Söylenmesi kolay olsa da oldukça çetin bir seyir olduğu erbabının sözlerinden, şiirlerinden ve arşa çıkan ahlarından anlaşılmaktadır.
Kısacası o zevki tatmayan bilmez, bilemez; ancak kalbi biraz intibâha gelmişse bir nebze, bir nefha hissedebilir. Bu zorluğa bakıp bu gönül dalgalanmalarının söze dökülmüş hâli olan şiirlerden vaz mı geçeceğiz? Elbette hayır… O hâlde geriye yapılacak bir iş kalıyor; tasavvuf ehlinin bu vadide kaleme aldıkları hatıralarına, ilmî, hâlî ve zevkî beyanâtlarına, şerhlerine bakmak…
O zaman bu şiirlerden daha bir feyiz ve zevk alma imkânı bulunur diye düşünüyorum. Bu düşüncelerle Seyyid Hulûsî Efendi (k.s.)’nin Dîvân’ında 41 numaralı “geç” redifli şiirini anlamaya, anladığımız kadarıyla bizimle aynı dertten mustarip olanlara anlatmaya çalışacağım.
Kıbâb-ı izzetin mestûru ol şân u şehirden geç
Şarâb-ı hikmetin mey-hârı ol şehd ü şekerden geç
(İzzet kubbelerinin gizlenmişi ol şan ve şöhretten geç. Hikmet şarabının içicisi ol baldan, şekerden geç.)
Kıbâb, kubbe kelimesinin çokluk biçimidir. İzzet ise yücelik, ululuk ve kudret anlamlarına gelir. Bu kelime daha çok Allah ve mü’minler için kullanılır. Kıbâb-ı izzet terkibi ise Allah’ın gizli velilerini anlatmak için kullanılmıştır. Allah’ın has velilerini sadece Allah bilir. Onlar ilâhî izzetin kubbeleri altında olup insanlardan gizlidir. Şehir şöhret anlamında kullanılmıştır. Allah’ın velileri için Hamdullah Hamdî’nin ifadesiyle izzet ikramı kâfidir:
Tâc u devlet hilʻat-i ʻizzet o tecrîd ehline
Kim dilinde ragbet-i dîbâ vü destâr olmadı
(Gönlünde ipekli kumaş ve (gösterişli) sarık olmayan tecrit ehline mutluluk ve devlet tâcı olarak izzet hil’ati (elbisesi) yeter.)
Allah, dünyanın şan ve şöhretini, malını mülkünü, mevki ve rütbelerini bir yana bırakıp kendisine yönelen kullarına izzet kubbesi altında velayet hil’atıyla ödüllendirir.
Şarâb-ı hikmet: Hikmet şarabı. İnsanı iyiyi, güzeli yapmaya sevk eden faydalı ilim ve sözler. Hikmet bazen insanı kendinden geçirecek kadar anlamlı, etkileyici, hatta sarhoş edici olabilir. Bu açıdan şaraba benzetilmiş olması yadırganmamalı.
Beyitte şan ve şöhretten kaçınmanın gereği vurgulanmaktadır. Tasavvuf yolundaki tehlikelerden birikişinin birtakım keşiflere mazhar olunca ölçüyü kaçırıp şan ve şöhrete kaymasından endişe edildiğinden Hulûsi Efendi (k.s.) ikaz etme ihtiyacı duymuş. Sâlik velâyet mertebesinin kokusunu hissetmişse daha titiz davranmak, şan ve şöhretten kaçmaya çalışmak durumundadır.
Çünkü seyr ü sülûkün temeli ihlâstır. Aksi takdirde elde ettiği mâneviyatı kısa zamanda elden çıkarabilir. Bu vartadan kurtulmak için Kur’ân ve sünnete sıkıca yapışmak sırât-ı müstakîm erbabının ikazlarına kulak vermek lâzım. Hulûsi Efendi (k.s.) yolun tehlikelerini bildiğinden kendisine ve sevenlerine ciddi bir ikaz ile şiire başlamış. Zaten hikmet şarabı ile kendinden geçen şan şöhret kaygısı gütmez, güdemez.
Nigârın vechini âyîne-i sırrında pinhân et
Ne sûret kim sana yüz göstere ana nazardan geç
(Sevgilinin veçhini sırrının aynasında gizle, sana yüz gösteren her sûretse ona bakmaktan geç.)
Nigâr, resim, resim gibi güzel demek. Mani’nin resimlerinin bulunduğu mecmuaya Nigâristan denir. Âyine-i sırr: sır aynası, yani insanın kalbi, gönlü demek. Gönül, mânevî hayatın merkezidir. Allah gönlü kendisine tahsis etmiştir. Gönülde başka varlıkların muhabbetinin bulunmasından hoşnut olmaz. Sûret de resim anlamındadır. Beyitte mâsiva yerine kullanıldığı söylenebilir.
Yûnus Emre aşağıdaki beytinde;
Söylerisem dilümdesin ger tek tursam gönlümdesin
Gönlüm gözüm seni sever ayruk nigârum yok durur
mısralarıyla hakîkî sevgiliden Cemîl-i Mutlak’tan başkasına gözünü çevirip bakmayacağını ifade etmektedir. Yûnus da kalbinde pinhân ettiği ezelî sevgilinin cemâl tecellîleriyle mest olduğundan daima onunla meşgûl olduğunu mâsivaya iltifat etmediğini çarpıcı mısralarıyla dile getirmiştir.
Nigâr kelimesi beyitte ilâhî güzellik anlamını çağrıştırıyor. Gönül, Allah’a aittir, gönülde Allah’ın dışındaki varlıklar ait sevgilerin bulunması kişi için önemli bir kusur, asıl sevgiliye karşı bir hürmetsizliktir. Nâbî bu durumu şu beytiyle ifade eder:
Âyîne-i idrâkini sâf eyle sivâdan
Mihman mı gelir hâne-i nâ-pâke hicab et
Kir pas içindeki eve misafir gelmez. Gelse de memnun olup kalmaz. Misafir gelmeden evin her türlü kirden arındırılması gerek. Hulûsi Efendi (k.s.) kalbin asıl sahibine tahsis edilmesi hususunu önemle ifade etmektedir. Gönül gözü başka hiçbir varlığa, hiçbir dünyevî güzele dönüp bakmayacak, bütün varlığıyla kalbindeki ilâhî güzelliğe dikkatini çevirecektir. Bunu yaparken de çevresinden olabildiğince gizleyecek, ucb ve fahre düşmekten kendini koruyacaktır.
Hayâlinde anın hâlinden özge bir hayâl tutma
Hayâl-i hâlini hâl etmeyen hâl ü hatardan geç
(Onun hayalinden, hâlinden başka bir hayali zihninde tutma; onun hayalinin hâlini kendine iş etmeyen hâl ve tehlikeden geç.)
Sâlik daima mürâkabe hâlinde olup Cenâb-ı Hakk’ın esmâsını tefekkür edecek, gördüğü her varlıkta esma tecellîlerini görüp kendisini bu hâlden alıkoyacak her türlü durumdan sakınacak, yolunda engel olabilecek ilgilerden kalbini ve gözlerini korumasını bilecektir. Daha açık bir ifade ile bilmek zorundadır.
Gözleri mâsivaya yöneldiğinde ayaklarının altından istikâmet yolunun kayıp gideceğini unutmayacaktır. Bu beyitte tasavvuf yolunun ne kadar hassas ve engebeli olduğu dikkatlere sunulmaktadır. İnsanın her an yoldan sapma durumuna karşı kalkan olarak sürekli iman tazelemek ve Allah’ı anma tavsiye edilmiştir. İnsan kalbi çok değişkendir. Bu değişkenlik sürekli bir tefekkür ve Allah’ı anmakla ancak düzeltilebilir. Beyitte, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanma îmâ edildiğini söylemek mümkündür.
Visâl-i yâra ermek devletidir çünkü uşşâkın
O devletden nasîb ister isen cân ile serden geç
(Âşıkların devleti, mutluluğu sevgiliye kavuşmaktır; o devletten nasip istersen candan, baştan geç.)
Visal, kavuşma, âşığın sevgili ile buluşmasıdır. Uşşâk, âşıklar; devlet mutluluk demek.
Sevgiliye kavuşmak âşıkların biricik amacı, hayali, arzusudur. Söylenmesi dile kolay gelse de visâlin bedeli çok ağırdır: Candan, baştan vazgeçmektir. Bu da her kişinin yapabileceği bir fedakârlık değildir. Bu yüzden aşk her kişinin harcı değildir. İddiaya delil baştan ve candan geçmek, kendini sevgili yolunda feda etmektir.
Mihrî Hatun sevgili uğrunda candan ve serden geçmeyi şu beytiyle çok güzel ifade etmiş:
Âteş i gamda kebâb oldı ciger döne döne
Göklere çıkdı duhânumla şerer döne döne
(Ciğer, gam ateşinde döne döne kebap oldu; içimin dumanı kıvılcımlarla göklere döne döne yükseldi.) diyerek aşk ateşinin insan kalbindeki yakıcılığını ifade etmiş. Bu ateşte yanmayı göze alıp candan serden geçmeyen visâle eremez. Şeyhî de visâle ermenin ne kadar çetin olduğunu şu beytiyle ifade etmiş:
Nice ire visali vâ'desine
Ömrümüz ipi kim güsiste yatar
(Ömrümüzün ipi böyle gevşekken kavuşma vadesine nasıl ersin ki (insan).) diyerek kavuşmanın bedelini îmâ etmektedir. İnsan ömrü kısa, ömür ipliği son derece gevşek. Ancak ilâhî lütuf ve ikramla visâle ermek mümkün olabilir.
Muhabbet şem'inin pervânesi ol var Hulûsî'yâ
Anın bezminde cân îsâr edip bu bâl ü perden geç
(Ey Hulûsî var git aşk mumunun pervânesi ol; onun meclisinde can saçıp koldan kanattan geç.)
Muhabbet aşk, muhbbetullah demek. Pervâne gece ışığın etrafında dönen küçük kelebek. Kelebek, gece mumun yandığını görünce pervaz eder etrafında uçmaya başlar. Dayanamaz kendini ateşe vurur, yakar. Sevgili uğruna canını feda eder. Bu sebepten pervane ilahî aşkın sembolü olmuş.
Hulûsi Efendi (k.s.) şiirinin mahlâs beytinde doğrudan nefsine hitap ediyor; ilahî aşk mumunun pervanesi ol. Canını aşk ateşine yakmayı göze al, bu aşk meclisinde canını feda et, koldan kanattan vazgeç. Kişi tam anlamıyla teslim olup bu ateşe atılınca kola kanada ihtiyaç duymaz zira onun kolu kanadı bizzat uğruna hayatını feda ettiği sevgililer sevgilisi olur.
Asırlar öncesinden Şeyhî de şu mısralarıyla konuya parantez açmış:
Şol can ki yüzün şem'ine pervâneIik eyler
Nur olsun anun yeri ki merdâneîik eyler
Sevgilinin yüzünün, cemâlinin mumuna pervânelik eden canın yeri nur olsun ki mertlik eder, diyerek pervâne mum ilişkisine dikkat çekmiş, sevgiliye kavuşmak için candan serden geçmenin lüzumunu ihtar etmiş. Kişi yanmayınca nur olmaz. Gönül ilâhî aşkla pervane gibi yanmadıkça nur olmaz, visâle ermez, eremez.
Mahmut KAPLAN
YazarEsmâ-i hüsnâ, “en güzel isimler” anlamına gelen esmâ-i hüsnâ, Allah’ın Kur’ân ve hadiste geçen isimleridir: İsmin çoğulu olan esmâ ile “en güzel” anlamındaki hüsnâ kelimelerinden oluşan esmâ-i hüsnâ...
Yazar: Mahmut KAPLAN
Yeniden yeşerir Yunus çınarı,Özümüz sevgiyle süslenir bizim.Ilgıt ılgıt akar mânâ pınarı,Sözümüz sevgiyle süslenir bizim.Hicran mevsimine edilir veda,Her cemrede tazelenir bu sevda.Tellerinde çiçek aç...
Şair: Bestami YAZGAN
Anayurdum umurum, şah damarım sürûrumYüreğimi titreten, kara sevdam gurûrumGül kokulum nazenin, gül muştulum göz nûrumTarihlerde yankılı, destan destan onurumAlın terim emeğim, memleketim şerefimSana ...
Şair: Celalettin KURT
Ziyâ Paşa (1829-1880)Belâ-yı mâsivâya mübtelâyım yâ RasûlallahZebûn-ı pençe-i nefs ü hevâyım yâ RasûlallahKerem kıl ben esîm’e el-aman ey Rahmet-i âlemSerâpâ mahz-ı isyân ü hatâyım yâ RasûlallahSen ev...
Yazar: Vedat Ali TOK