Âriflerin İlme Verdikleri Önem
Ne zaman ki bir toplumda ilmin değeri azalmış ve âlimlerin kıymeti idrâk edilememişse, o toplumda ahlâkî bozulma baş göstermiştir. Toplumlar en yüksek seviyelerine ilme önem verdikleri dönemlerde erişmişlerdir. Bir yerde zevk-ü sefâ, haz ve nefsânî arzuları kamçılayan etkinlikler revaç buluyor, ilimî faaliyetler sönük kalıyor ise o toplum ıslaha muhtaç bir hâle gelmiştir.
Daha açık bir ifadeyle, bir yerde ilmin yerini cehâlet almış, âlimlerin yerine zâlimler başköşeye oturtulmuşsa orada insanlık seviyesi düşmüş, faziletler kaybolmuştur. Zira ilme değer vermeyen ve âlime hürmet göstermeyen toplumların iflah olması mümkün değildir. Bu gerçeğin farkında olan tasavvuf ehli müntesiplerini daima ilme teşvik etmişlerdir. İlmî çalışmalara her zaman öncelik vermiş ve tekkeyi medreseden ayrı düşünmemişlerdir.
Tarihte, dergâhlar, mekteple, medreseyle, Kur’ân Kursları ile her zaman iç içe olmuştur. Günümüzde ise tasavvufî yapılar, dernek ve vakıflar yoluyla farklı alanlarda hizmet vererek her birisi bir boşluğu doldurmaktadır. Kimi vakıf ve dernekler eğitime, kimisi basın yayına, kimisi yardım kuruluşlarına, kimisi daha farklı sosyal etkinliklere ağırlık vererek hizmetlerini sürdürmektedir. Toplumdaki birçok hayırlı hizmet, bu kuruluşların himmetleri ile yapılmaktadır.
Doğu illerindeki klâsik eğitim veren medreselerimiz daha çok Arapça ve İslâmî ilimlere ağırlık verirken, Karadeniz medreseleri ise daha çok hafızlık eğitimi ile dikkat çekmiştir. İmam Hatip Liseleri ve İslâmî İlimler Fakültelerinin yaygınlaşması ile birlikte eğitim kurumlarımız çeşitlenmiş ve ülke geneline yaygınlaşmıştır.
Tasavvuf büyüklerinin ilme verdikleri önemin en güzel örneklerinden birisi de merhum Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin Darende İmam-Hatip Lisesi ve Darende İlahiyat Fakültesi başta olmak üzere çok sayıda okulun açılmasına öncülük etmesidir.
İlim Peşinde Ol
Tarih boyunca ilmi teşvik etmek ve bu konuda öncülük etmek tasavvuf büyüklerinin genel tavrı olmuştur. İbrahim Desuki Hazretleri; “Oğlum durmadan dinlenmeden ilim peşinde ol. Allah Nebilerinin Sultanına bile ‘De ki Rabb’im ilmimi artır.’ diye emrediyor.”[1] diyerek saliklerini ilme davet etmiş ve en güzel duanın ilmin ziyâdeleşmesi için yapılan dua olduğunu belirtmiştir.
Rifaî Şeyhi Muhammed Mehdî Er-Revvâs da insanın aydınlanması için ilmi adres göstermiş ve şu tavsiyelerde bulunmuştur. “İlim talep etmek, ilim meclislerinde bulunmak ve Kur’ân okumaya devam etmek her ehl-i imanın yapması gereken hayırlı bir iştir. Kur’ân okudukça mü’min kalbini Allah’ın nuru ile nurlandırır.”[2]
Sûfîler ilimden yoksun olan dervişlerin toplumu ifsat etmelerinden endişelenir ve bunun ideal bir durum olmadığını ifade ederler. Ebu Hasan el-Harkanî Hazretleri şöyle söyler: “İki kişinin dinde çıkardıkları fitneyi şeytan bile çıkaramaz. Dünya hırsına sahip âlim ve ilimden yoksun sofu.”[3]
Din adına cahil tavırlar sergileyenler konusunda İbn Hazm şöyle der: “İlim Allah (c.c.)’un sıfatı olarak cehâletin karşısında yer alır. İlim ve ilim ehli için en büyük afet, câhillerin ilme müdahalesidir. Onlar bilmezler, bildiklerini zannederler, ifsâd ederler ıslah ettiklerini zannederler.”[4]
Abdulkâdir Geylanî Hazretleri ise: “Bir ilim adamının yanına gider, sözlerini dinlemezseniz, Peygamber öğüdünü dinlememiş gibi hata etmiş olursunuz.”[5] diyerek âlimlere verilebilecek en büyük payeyi vermiştir. Talebenin görevi âlimleri dinlemek iken, âlimlerin görevi ise ilmini paylaşmaktır.
İbn Hazım ilimde cimrilik göstermeyi hoş karşılamamış ve şöyle demiştir: “İlimde cimrilik gösteren, malda cimrilik gösterenden daha pintidir. Zira ilimde cimrilik gösteren, harcanmakla tükenmeyecek aksine artacak olan şeyin harcanmasından korkmuş, malda cimrilik eden ise harcandığında tükenecek olan şeyin harcanmasından korkmuştur.”[6]
Ahiret Âlimleri
Âlim olmak sıradan bir meslek değil büyük bir şereftir. Bir kimsenin gerçekten âlim olabilmesi için Peygamber Efendimiz’in bütün ilmine varis olmaları gerekir. Bu konuda İmam-ı Rabbânî şöyle der: “Peygamberden iki ilim kalmıştır: 1. Ahkâm ilmi, 2. Sırlar ilmi. Gerçek varis olan âlim, her iki ilimden de payını alan kimsedir. Yalnız birinden nasibini alan tam varis olamaz. Zira böyle bir şey verasete münâfidir. Çünkü gerçek varis miras bırakan kimsenin tüm malına varis olur, bir kısmını alıp bir kısmını terk etmez.”[7]
İmam-ı Rabbânî’nin ifade ettiği bu inceliğe dikkat kesilmek gerekir. Zira “ilim” bir bilgi yığını değil, “âlim” de o bilgi yığınına sahip olan kimse değildir. İlim insanı Allahu Teâlâ’ya götüren bilgidir. Sadece dinî ilimler değil bütün ilimler, insanın Allahu Teâlâ’yı tanımasına vesile olur.
Yeter ki o ilmi fıtrat üzere talim edelim. Yeter ki hava atmak için onu gurur ve kibir vesilesi yapmayalım. Endülüslü bilge İbn Hazm ne güzel söylemiştir: “İlmin en kıymetlisi seni Yaradan’ına yaklaştıran, O'nun rızasına ermende yardımcın olandır.”[8]
Ebubekir Sifil Hoca’nın da dediği gibi; “İlim ancak kendisiyle Allahu Teâlâ’dan ittika etmek için öğrenilir. İlim ancak bu şartla fazilet ve üstünlüktür. Eğer bundan başkası için öğrenilirse sıradan eşyadan farkı kalmaz.”[9] Yine İbn Hazm’ın bu konudaki şu sözleri dikkat çekicidir:
“Eğer ilminle gururlanıyorsan, bil ki o senin şahsına ait hususiyetin değil, yalnız Allahu Teâlâ’nın vergisi ve ihsanıdır. Sen onunla Allah'a isyan etme. Hiç haberin olmadan, Allahu Teâlâ seni bir illetle müptela eder de bütün bildiklerini ve hıfzettiklerini unutturur.
Abdulmelik bin Tarif bana şunu anlatmışlardı: ‘Bu zat, çok zeki ve âlim idi, bir işittiğini bir daha işitmeye lüzum kalmadan hıfzederdi. İşte bu zat, deniz yolculuğunda büyük bir korku geçirmiş ve bildiklerinin çoğunu unutmuş ve bir daha zekâsını toparlayamamıştır. Bana da bir hastalık geldi, birçok ezberlerimi götürdü, aradan seneler geçtikten sonra ancak toparlandım.”[10]
“Görülüyor ki ilim, Allah vergisidir, bunun üzerine şükrederek çoğaltmak yerine, bunu vesile ederek gururlanmak yersizdir. Sonra senin bilmediklerin yanında bildiğinin, hatta mütehassıs bulunduğun daldaki bilmediklerin yanında bildiğin çok azdır.
Binaenaleyh, sen bilmediklerini düşünerek noksanını gör, bu daha evlâdır. Senden daha çok şeyler bilenleri düşün, kendini küçük bulacaksın. Eğer bildiğinle amel etmiyorsan, ilmin lehine değil, aleyhine şahit olacak, o zaman, bilmenden bilmemen daha hayırlı olur. Câhilin hâli senin hâlinden daha selâmettir.”[11]
Büyük âlim İmam Gazalî Hazretleri’nden “âhiret âlimleri” bahsini okuduğumuzda ilim üzerine bildiğimiz bütün ezberlerimiz alt üst olmaktadır. Gazalî’ye göre âhiret âlimleri, dünyalığa, mala, mevkie kıymet vermeyen, ilim ile dünyalık elde etmeye çalışmayan, âhireti dünyaya tercih eden, ilmiyle amel eden, işi sözüne uyan, ibâdet ve tâate teşvik eden, ilmi âhiretine faydalı olan tevazu sâhibi kimselerdir.
İmam Gazalî’ye göre onların alâmetleri ise şunlardır: Haşyet (Allah korkusu), tevazu (alçak gönüllülük), güzel ahlâk ve zühd (dünyaya rağbet etmemek).
[1] Mustafa Kara, Tekkeler ve Zaviyeler, İstanbul, 1990, s. 270.
[2] Muhammed Ebu’l Hudâ Er Rifâî, Tarikat-ı Rifâiyye, Çeviren: Mahmud Nedim Aysoy, s. 76.
[3] Attar, Tezkiretül Evliya, Çeviren: Süleyman Uludağ, s..273.
[4] İbn Hazm, Nefislerin Tedavisi, Tercüme: Selahaddin Kip, s. 21.
[5] Fethu’r Rabbani Tercümesi, s. 55.
[6] İbn Hazm, Nefislerin Tedavisi, Tercüme: Selahaddin Kip, s. 21.
[7] İmam-ı Rabbani, Mektubat, I, 268. Mektup.
[8] İbn Hazm, Nefislerin Tedavisi, Tercüme: Selahaddin Kip, s. 21.
[9] Ebubekir Sifil, Müslümanca Bir Hayat İçin, s. 52.
[10] İbn Hazm, Nefislerin Tedavisi, Tercüme: Selahaddin Kip, s. 62.
[11] İbn Hazm, Nefislerin Tedavisi, Tercüme: Selahaddin Kip, s. 63.
Aydın BAŞAR
YazarKuşkusuz ki camiye, cemaate, hacıya, hocaya, imama, müezzine hürmet etmek bir anlamda dine hürmet etmek demektir. O yüzdendir ki kalbinde iman kıvılcımı olan herkes dini sembollere karşı hassasiyet gö...
Yazar: Aydın BAŞAR
Ecdadımız Osmanlı, Afrika’nın kuzeyi ve doğusunda asırlarca hüküm sürmüştür. Osmanlı, Batılılar gibi kolonyalizmin negatif etkisiyle değil, Allah için cihana hizmet etme şuuruyla o topraklara güzellik...
Yazar: Kemal DEMİR
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in ismi anıldığında salâvat getirmek kuşku yok ki dinimizin üzerimize yüklediği bir vazife ve Peygamber Efendimiz’in de üzerimizdeki bir hakkıdır. Kaldı ki; Yüce Allah (c....
Yazar: Aydın BAŞAR
Yüce Allah’a kulluk eden bir mü’min mutlak manada başka yerlerden medet umamaz ve yardım isteyemez. Beş vakit namazlarında, “Yalnız sana kulluk eder yalnız senden yardım dileriz.”[1] diyerek Allahu Te...
Yazar: Aydın BAŞAR