ADI GÜZEL, KENDİ GÜZEL MUHAMMED (SAV)
Ruhumuzun serveri¸ gönlümüzün ziyası¸ geçmişimizin nuru¸ geleceğimizin pürnuru! Ve kalbimizin süruru! Çokça yanılmış¸ çokça aldanmışız. Şeytan taşlamaktan tavaf yapamayan ümmetinin hal-i pür melali içredir ki yüreğimiz hayli ızdıraptadır. Meğerki gönlümüz bu kesret vadisinde çölün bağrındaki seraba tutunmuş bir hülya imiş. Yanı başımızda bir umman dururken şaşı gözümüz yıllar yılı bir serabın hayaline aldanmış. Alınyazımızı kendi elleriyle düğümlemiş nefsimiz. Keşke Karanî yürüyüşlü bir serüven olsaydık Yemen ellerinde! Hep sana yürüseydik¸ senin coğrafyanın yakan Efendim¸ Sevgili Rasûlüm¸ İsmine hayran olduğum¸ Vakitlerden akşam¸ mevsim bahardır. Erguvanî bir akşamın kuytusunda derin bir melâle tutsak düşen yorgun ve titrek ruhumuz¸ senin gül kokulu bahçene meylediyor. Ta yürekten seni anıyoruz Efendim. Biz ki baharı sen bilmişiz¸ gülü sen. Güzelliklerin ve iyiliklerin remzi seni bellemişiz. Aradan upuzun yıllar geçmiş. Nice baharlar gelip geçmiş zamanın kadranında. Biz unutmuşuz verdiğimiz onca sözü¸ dönmüşüz verdiğimiz sözlerden niyazlardan. Şimdi yüreğimiz nisyanlar içinde yaralı¸ ağır. Senin doğumunu muştuluyor takvimler¸ seni fısıldıyor sadakat. Nisan yağmurları tıkırdatıyor yine ruhumuzun gizlerini. Aklımıza senin kutlu sözlerin düşüyor¸ ıslanıyoruz selsebil gözyaşlarıyla
Yüreğimizde kule kule dikilmiş Kisra sarayları yıkılıyor yeni baştan. Yeni baştan giyiniyoruz asr-ı saadeti. Efendimiz¸ Kurtarıcımız¸ İsmine hayran olduğumuz Ve isminle handan olduğumuz! Adı güzel¸ kendi güzel Muhammed! Efendim¸ Ey Sevgili Rasûlümüz¸ Ey iki cihan Güneşimiz¸ Bizi kahreden günahlarımızla yeni baştan senin iklimine yöneldik. Gözlerimizde dinmeyen yaş yüreğimizde derin bir telaş. Bulanık sularda dolanıp dolanıp huzuruna geldik arlanmayası. Keşke¸ senin güvenli berrak sularının yanağına konan bir nilüfer çiçeği gibi beyazın en beyazından bir yüreğimiz olsaydı da sana hiç utanmadan gelebilseydik ve ellerine yüzümüzü sürebilseydik bıkmayası. Ruhumuzun gemileri senin rıhtımının huzuruna varsaydı keşke unutmayası. Kötülüğü tanımasaydı yüreğimiz¸ riya ve kini bilmeseydik hatırlamayası. Bir eski zaman masalı gibi hep masum kalabilseydik bir Yed-i Beyza gibi
Bir ikindinin serin dalına huzur taşıyan bir meltem gibi esip durabilseydik keşke¸ şefaatini utanmadan dileyebilseydik! Ucu cennet olan şükür ipine tutunabilsek ve senin sözlerine kalbimizi sürebilseydik! Şimdi bütün çıkmazlarımızla¸ bütün karalarımız ve bütün yaralarımızla senden merhamet ve şefkat diliyoruz ve biliyoruz ki senin ümmetine olan sevgin ve şefkatin billur pınarların gözelerinden akan coşkun sular gibidir. Şimdi mevsim bahardır. Bir kutlu doğumun hatıraları yığışıyor ruhumuza. Keşke bu akşam¸ bu bahar akşamı gözyaşlarıyla ummanlar devşiren bir tevbenin şafağı olabilseydik. Efendimiz¸ Kurtarıcımız¸ İsmine hayran olduğumuz Ve isminle handan olduğumuz! Adı güzel¸ kendi güzel Muhammed! Efendim¸ Ey Sevgili Peygamberimiz¸ Önderimiz¸ rehberimiz¸ nurumuz¸ şafağımız¸ Ruhumuzun serveri¸ gönlümüzün ziyası¸ geçmişimizin nuru¸ geleceğimizin pürnuru! Ve kalbimizin süruru! Çokça yanılmış¸ çokça aldanmışız. Şeytan taşlamaktan tavaf yapamayan ümmetinin hal-i pür melali içredir ki yüreğimiz hayli ızdıraptadır. Meğerki gönlümüz bu kesret vadisinde çölün bağrındaki seraba tutunmuş bir hülya imiş. Yanı başımızda bir umman dururken şaşı gözümüz yıllar yılı bir serabın hayaline aldanmış. Alınyazımızı kendi elleriyle düğümlemiş nefsimiz. Keşke Karanî yürüyüşlü bir serüven olsaydık Yemen ellerinde! Hep sana yürüseydik¸ senin coğrafyanın yakan çöllerinde yansaydık hiç usanmadan. Dünya Şeyh Küşteri'nin hayal perdesiymiş meğer. Çok geç anladık. Yalandan ne oyunlar oynamışız ne yalanlar söylemişiz bahtımızı kahreden. Şimdi ne serüvenler yazılı amel defterimizin kahırlı yapraklarında. Senin şefkatine¸ merhametine ve şefaatine muhtacız Ya Rasûlümüz! Her dem seninleyiz dualar elimizde
Yeni baştan yola düştük¸ yeni başladı serüvenimiz! Efendimiz¸ Kurtarıcımız¸ İsmine hayran olduğumuz Ve isminle handan olduğumuz! Adı güzel¸ kendi güzel Muhammed! Efendim¸ İsmine hayran olduğumuz¸ İsminle handan olduğumuz efendim! Şimdi vakitlerden tan vaktidir. Camilerde ezan-ı şerif okunuyor. Ezanın kutlu sesi açıyor yüreğimizin perdesini. Esrarlı bir saba açıyor gönlümüzün kapısını¸ sızıyor ta derinlere. Ürperiyor ve uyanıyoruz. Bir el dokunmuş yüreğimize saba tadında. Gözlerimiz buğulanıp yağıyor Nisan'a inat. Hiçliklere inat. Menekşeler¸ ıtırlar boy veriyor yüreğimizin baharengiz toprağında. Kimselerin ayak basmadığı gönlümüzün sessiz kırlarında¸ bin bir kır çiçeği açıyor. Saba rüzgârı gülce esiyor Efendimiz! Her dem seni anan senden gül kokuları getiren kıble rüzgârı yüzümüzü okşuyor¸ inşirah buluyor kalbimiz. Kelebek kanatlı bir düş görüyoruz ve düşüyoruz peşine. Bizi senin gül kokulu iklimine getiriyor. Düşlerimizi hayra yor Rabbim diyoruz En Sevgiliye. Asrın cehenneminden iltica ediyoruz rahmetinin saadet kapısına. Çalıyoruz¸ çalıyoruz¸ bir daha çalıyoruz... Mülteciniz diyorum kapınızda Rabbim mülteciniz kapında
O ulu dergâhta bizi yalnız koyma Efendim¸ darda koyma bizi¸ zorda koyma. Şefaat kıl ümmetine ne olur! Yeni baştan yola düştük¸ yeni başladı serüvenimiz! Efendimiz¸ Kurtarıcımız¸ İsmine hayran olduğumuz Ve isminle handan olduğumuz! Adı güzel¸ kendi güzel Muhammed!
Meryem Aybike SİNAN
YazarSözlükte “arınmak, saflaşmak, kurtulmak” manasındaki ihlâs kelimesi, terim olarak “ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. İslâmî literatürde ...
Yazar: Mustafa KARABACAK
"Dünya bir misafirhane¸ yolcularını oyalayan¸ kandıran¸ nefsinin elinde zulümlere uğratan¸ dağıtan İradeyi nefsin dizginlerine verdiğimizdendir bunca hüznümüz¸ m...
Yazar: Meryem Aybike SİNAN
“Sâde” yazmak, “basit” yazmak değildir. Çoğu kimse sâde kelimesini basit kelimesiyle aynı anlamda kullanır. Oysa sâde, içinde derinlik barındıran bir kavram… Fakat basit, sathîdir; yüzeysel, üstünkörü...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Sevgili çocuklar; “Bizim en vefalı dostlarımız kitaplardır.” desem abartmış olur muyum acaba? Beni bu yargıya götüren etkenlere bir göz atalım isterseniz. Hiç unutmam; orta ikinci sınıfa gidiyordum....
Yazar: Sırrı ER