ABDURRAHÎM-İ TIRSÎ ve DÜŞÜNCE DÜNYASINDAN SEÇKİLER
Abdurrahîm-i Tırsî, Kâdiriyye Tarikatı’nın Eşrefiyye kolunun İznik ve çevresinde yayılmasında etkili olan en önemli isimdir. Tırsî, İznik’in Tirse köyünde dünyaya gelmiştir.[1] Doğum tarihi bilinmemektedir.[2] Tırsî’nin babası, İsfendiyar oğlu Ahmet Bey’in yakını olan Bâyezîd-i Fakîh (ö.?)’tir.[3] Kaynaklarda Tırsî’nin babasında dâir kısıtlı bilginin dışında onun ailesine ve eğitim sürecine dair bilgi bulunmamaktadır.[4] Abdurrahîm Efendi, Eşrefoğlu Rûmî’nin 874/1469’da vefatı üzerine, Sultan Bâyezid’in annesi tarafından saraya alınıp büyütülen kızı Züleyha Hatun ile evlenmiştir.[5] Bu evliliğinden Tırsî’nin vefatının ardından İznik’teki tekkede postnişin olarak görev yapan oğlu Pir Hamdi Efendi (1012/1603) dünyaya gelmiştir.[6] Kaynakların verdiği bilgiye göre o, dört-beş yaşları civarında Eşrefoğlu Rûmî’nin (ö.874/1469) manevî tesir halkasına dâhil olarak gönül eğitimini gerçekleştirmeye başlamıştır.[7] Yetkinliği ile Eşrefoğlu Rûmî’nin[8] ardından İznik’teki tekkede irşad faaliyetlerini vefatına kadar sürdüren Tırsî, Kâdirî/Eşrefî yolunun Anadolu’da faaliyet gösterdiği alanı olabildiğince geniş sınırlara ulaştırmıştır.[9] Tırsî, şeyhinin vefatından sonra İznik’teki âsitânede uzun yıllar irşad faaliyetlerini sürdürmüş ve halifesi Mudurnulu Muslihuddîn Efendi’yi (ö.?) yerine vekil bırakarak 926/1520’da İznik’te vefat etmiştir.[10] Abdurrahîm-i Tırsî’nin Düşünce Dünyasından İnciler Abdurrahîm Efendi, tasavvufî düşüncesini, dünyanın faniliği, aşk, nefse muhalefet, Allah dostlarına yâr olmak, Hakk’ı yâd etmek/zikir ve vahdet deryasından inciler çıkarmak gibi konular üzerine inşa etmiştir. Onun bütün görüşlerini burada zikretme imkânımız olmadığı için, fikirlerini ana hatlarıyla dile getirmek istiyoruz. Her Türlü Hatanın Başı: Dünya Sevgisi Abdürrahim-i Tırsî’nin şiirlerinde üzerinde en çok durduğu konu, dünya sevgisinin kişiyi helake götürücü etkisidir. Bu bağlamda Tırsî, dünya hayatının geçiciliği, fânî olan bu dünyaya gönül bağlanmaması, kalıcı olan ahiret yurduna yatırımla hayatın anlamlandırılması, dünyaya aldanıp, nefis ve şeytanın tuzaklarına düşülmemesi, tevbe ve zikir ile dünyayı, ahireti kazanacak şekilde dizayn etme hassasiyeti gibi dünya sevgisiyle bağlantılı birçok konuyu gündeme getirmiştir. O; Gelün terk idelüm dünyâ çü bildün fânîdür dünyâ İrelüm Mevlâ katına ki dâim bâkîdür Mevlâ.[11] dizelerinde net ifadelerle fânî olması yönüyle dünya sevgisinin terk edilmesini, bâkî olan Mevla’ya ulaşabilmek arzusuyla gayret gösterilmesini telkin etmiştir. Aşkın Rehberliği Tırsî’nin manevî yolculukta sâliki vuslata erdirici unsur olarak aşkı zikrettiğine şahit oluruz. O, Hakk rızası için aşkın kılavuzluğunda mana âlemlerine yelken açmayı, süflî olandan ulvî olana yönelmek şeklinde değerlendirmiştir. O, aşkın vuslata erdirici fonksiyonunu şu şekilde dile getirmiştir: Yutdugumca tas-be-tas kahrını her bir harlarun, Bu süfliden ulviye ışk-ıla cevlândur bana. … Külli yakdum ışk odına komadum eşkalleri, Arşdan öte lâ-mekân seyrânı pinhândur bana.[12] Görüldüğü gibi Tırsî, marifet yolunda yaşanan her sıkıntının, kişiyi, süflî olandan ulvî olana, aşk ile cevelana vesile olacağına vurgu yapmıştır. O, bu şiirinde aşk ile suretlerden geçilebileceğini, lâ-mekândan marifet huzmelerinin ancak aşk sayesinde elde edilebileceğini dile getirmiştir. Vahdet Deryası Abdürrahîm-i Tırsî, nefis ve şeytan bağlarından mürşid-i kâmil vesilesiyle, zikir ve aşk bahrine dalarak kurtulan sâlikin netice itibariyle vahdet neşvesine ulaşıp Hakk’ın tecellilerini hayretle müşahede edeceğini söylemiştir. Ona göre, aşk şarabından içip ilahî aşkı temaşa eden sâlik, manen sarhoş bir hâle gelmekte ve ayıklar için söz konusu olan kesret vadisini aşıp manen sarhoşlar için hakikat olan vahdet deryasına ulaşmaktadır. Tırsî, vahdet deryasının sâliki hayrete düşüren bu yönünü şu şekilde dile getirmiştir: Tolu içelüm kadehi olalum mest-i ilahî, Başumuzdagı ilahî sevda ma’şûk sevdasıdır. Ser-hoş olalum evhidde âlem idelüm vahdetde, Ne işimüz var kesretde ol ayıklar makamıdır.[13] Çalışmayı genel bir değerlendirmeye tâbi tutacak olursak şunları söylememiz mümkündür: Abdurrahîm-i Tırsî, Anadolu’ya Kâdirî Tarikatı’nı getirip, burada bu tarikatın yayılması için büyük faaliyetler gösteren Eşrefoğlu Rûmî’nin damadıdır. Şeyhi gibi Tırsî de Kâdirî yolunun özellikle İznik ve çevresinde taraftar bulmasında büyük gayretler göstermiştir. Tırsî, bu çabaları nedeniyle Kâdîrî Tarikatı’nın Eşrefiyye yolunun ikinci piri olarak kabul edilmiştir. Tırsî, anlaşıldığı kadarıyla ciddi bir eğitim sürecinden geçmiştir. Zâhir ilimlerle birlikte küçük yaşlardan itibaren bâtınî ilimleri de tahsil eden Tırsî, Eşrefoğlu Rûmî’den her yönüyle istifade etmiştir. Denilebilir ki Eşrefoğlu Rûmî, Tırsî’nin hem ilim hem maneviyat hem de sanatta mürşidi olmuştur. Tırsî’nin şiirleri derinlemesine incelendiğinde işlenen konular, vurgu yapılan noktalar, şiirde kullandığı üslup ve kelimeler, bestelenen ilahileri ve tasavvufî kişiliği ile onun Eşrefoğlu Rûmî’nin rengine büründüğü açıkça görülecektir. O, yetiştirdiği talebeleri, dilinin gücündeki tesirle gönüllere işleyen şiirleri, insanların anlam arayışlarındaki yol gösterici kişiliği ve uğrunda yorulma nedir bilmeyen hakikat çabası ile döneminde etkili olmuş önemli bir şahsiyettir. [1] Mehmed Şemseddin Efendi, bu köyün İznik’e sekiz saatlik bir mesafede olduğu bilgisini vermiştir. Mehmed Şemseddin, Yâdigâr-ı Şemsî (Bursa Dergâhları), Hazırlayanlar: Mustafa Kara, Kadir Atlansoy, Uludağ Yayınları, Bursa 1997, s.88. Tırsî’nin kendisi ve hakkında bilgi veren kaynaklar onun Tirse köyünde dünyaya geldiği konusunda fikir birliği içerisindeyken, “Tuhfe-i Nâilî” adlı çalışmasında Mehmet Nâil Tuman, onun Tarsuslu olduğunu söylemiştir. Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî, Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri, Hazırlayanlar: Cemal Kurnaz- Mustafa Tatçı, Bizim Büro Yayınları, Ankara 2001, c.II, s.1237. Hâlbuki Tırsî, bir şiirinde memleketini şu şekilde dile getirmiştir: “Bu Tırsîli Abdürrahim ger ‘ışk-ıla düşmez ise/Bunda seni bulmaz ise âdem degül neme gerek.” Abdürrahim Tırsî, Divan, Ankara Milli Kütüphane, Mikro film Nu: 1994 A 4245, vr.95a. [2] Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul 2006, c.II, s.5. [3] Mehmed Veliyyüddin, İznikli Eşrefoğlu Rûmî’nin Menkıbeleri, Hazırlayan: Mustafa Güneş, Sahaflar Kitap Sarayı, İstanbul 2006, s.83. Abdurrahîm-i Tırsî ile ilgili bilgilerin kaynağı olan “Menâkıb-ı Eşrefzâde” adlı eserde, Tırsî’nin babasının Tirse’de imamlık vazifesini ifa ettiği ve Bolulu olduğu bilgisine yer verilmektedir. Mehmed Veliyyüddin, Menâkıb-ı Eşrefzâde, Hazırlayanlar: Abdullah Uçman, Önder Akıncı, Bedir Yayınevi, İstanbul 1976, s.69. [4] Şeyh Mehmet, Ravzâ-i Evliyâ, Hazırlayanlar: Mefail Hızlı, Murat Yurtsever, Arasta Yayınları, Bursa 2000, s.280. [5] Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliyâ, Hazırlayanlar: Mehmet Akkuş, Ali Yılmaz, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2006, c.I, s.105. [6] Pir Hamdi Efendi, 120 yaşında vefat etmiştir. Kabri, dedesi Eşrefoğlu Rûmî’nin kabrinin yanındadır. dedesi ve babası gibi şiire kabiliyeti olan Pir Hamdi Efendi'nin Divan’ı da vardır. Veliyüddin, Menâkıb-ı Eşrefzâde, s.76; aynı müellif, İznikli Eşrefoğlu Rûmî’nin Menkıbeleri, s.101; Vassaf, Sefîne, c.I, s.105; Şeyh Mehmet, Ravzâ-i Evliyâ, s.280. [7] Kenan Özçelik, “Eşrefoğlu Rûmî Yolunda Bir Şâir: Abdurrahîm-i Tirsî”, İznikli Gönül Adamı Eşrefoğlu Rûmî, Ed. Bilal Kemikli, Bursa 2010, s.313. Şeyhi Eşrefoğlu Rûmî ile tanışmasıyla ilgili şu bilgilere yer verilmektedir: “Hazret-i Şeyh Abdurrahim-i Tırsî, dört yaşında iken Sultân Eşrefzâde Hazretleri’nün savma’alarına varurlar ve bir an meclis-i şerîflerinden dûr u mehcûr olamazlar imiş. Her bâr ki babaları Bâyezid-i Fakîh hânelerine alup gitse yine gelüp Sultân Eşrefzâde Hazretleri’nün yanında bulunurlar imiş. Âhiru’l-emr Sultân Eşrefzâde, babası Bâyezid-i Fakîh’e buyururlar ki: “Bu ma’sûmı bize virün, ta’lîm-i ilm ü edeb idelürn”‘ Bâyezîd-i Fakîh dahî nutk-ı mübâreklerini redd itmeyüp râzı olurlar.” Veliyyuddin, Menâkıb-ı Eşrefzâde, s.38. [8] Eşrefoğlu Rûmî’nin tam adı, “Eşrefzâde Abdullâh-ı Rumî İbn es-Seyyid Ahmet el- Mısrî b. es-Seyyid Muhammed Suyûtî”dir. 754/1353 yılında İznik’te doğmuştur. İlk eğitimini İznik’te tamamladıktan sonra Bursa’ya gelen Hazret, Çelebi Sultan Muhammed Medresesi’nde tahsiline devam etmiştir. Eşrefoğlu Rûmî, ilmî gelişiminin ardından maneviyata yönelmiş, önce Bursa’da faaliyet yürüten Emir Sultan’a (ö.833/1429), ardından da Hacı Bayram-ı Velî’ye (ö.834/1430) mürid olmuştur. Bu süreçte Hacı Bayram-ı Velî’nin kızı Hayrünnisa Hanım ile evlenen ve Hacı Bayram Cami imam-hatipliği görevini yürüten Eşrefoğlu Rûmî, üstadı Hacı Bayram-ı Velî’den icazet ve halifelik alarak memleketine dönmüştür. İçerisindeki aşk ateşini teskin edememesi üzerine üstadı ve kayınpederi Hacı Bayram-ı Velî tarafından Abdülkâdir-i Geylânî’nin torunlarından Hüseyin el-Hamevî’ye yönlendirilmiş ve Rûmî, Şam’a giderek bu gönül üstadının manevî terbiyesine dâhil olmuştur. Hamevî’nin kontrolünde geçirdiği kırk günlük bir erbainin ardından kendisine icazet verilmiş ve memleketine Kâdirî yolunu neşretmek üzere halifelik vazifesi de tevdi edilmiştir. Eşrefoğlu, vefatına kadar Kâdirî yolunu ve esaslarını insanlara anlatarak hizmette bulunmuştur. Velûd bir yazar olan Eşrefoğlu Rûmî, “Divan, Müzekki’n-Nüfûs ve Tarikat-nâme” adlı eserleri kaleme almıştır. Rûmî, 874/1469’da İznik’te vefat etmiştir. Hüseyin Algül, Nihat Azamat, “Emir Sultan”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.XI, İstanbul 1995, s.146-148; Abdülbaki Gölpınarlı, “Eşrefiyye”, Türk Dili, Ankara 1968, c.XIX, s.390-394; Veliyüddîn, Eşrefoğlu Rumî, Hayatı ve Menkıbeleri; A. Necla Pekolcay, Abdullah Uçman, “Eşrefoğlu Rûmî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.XI, İstanbul 1995, s.480-482; Güneş, İznikli Eşrefoğlu Rûmî’nin Hayatı Eserleri ve Divanı; Mustafa Kara, “Eşrefiyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, c. XI, s.477-479; aynı müellif, Eşrefoğlu Rûmî, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2010. [9] Bu nedenle Abdurrahîm-i Tırsî, Eşrefiyye yolunun ikinci piri olarak kabul edilmiştir. Nuri Özcan, Abdurrahim-i Tırsî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1988, c.I, s.293; Reşat Öngören, Osmanlılarda Tasavvuf-Anadolu’da Sûfîler, Devlet ve Ulemâ (XVI. Yüzyıl)-, İz Yayıncılık, İstanbul 2000, s.20; Mehibe Şahbaz, “Eşrefoğlu Rûmî, Hayatı, Menkıbeleri ve Eserleri”, Erciyes, Yıl: XXXIX, Sayı:468, Kayseri 2006, s.27; Mustafa Güneş, İznikli Eşrefoğlu Rumi’nin Hayatı, Eserleri ve Divanı, Sahhaflar Kitap Sarayı Yayınları, İstanbul 2006, s.96. [10] Sevil Göktuna, “Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri”, Türk Dünyası Bilgeler Zirvesi: Gönül Sultanları Buluşması (26-28 Mayıs 2014) Bildiriler, Gülen Ofset Matbaacılık, Eskişehir 2014, c.I, s.184. [11] Abdürrahim Tirsî, Divan, Ankara Milli Kütüphane, Mikrofilm 1994, A 4245, vr. 85a. [12] Tırsî, Divan, Ankara Milli Kütüphane, Mikrofilm 1994, A 4245, vr.88b. [13] Abdürrahim Tırsî, Divan, Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesi, Genel Kitaplık Bölümü, 724/2, 70b.
Fatih ÇINAR
Yazar“Nasihatnnâmeler” veya bir diğer adıyla “Pendnâmeler”, kişisel ve toplumsal anlamda ahlakî olgunluğu yakalayabilmek amacıyla kaleme alınan didaktik eserlerdir. Bu eserlerde müellifler, ahlâkî çözülmel...
Yazar: Fatih ÇINAR
Tanıtımını yapacağımız eser, H. Hulûsi Ateş Darende Şeyhzâdeoğlu Özel Kitaplığı, Kitap No: 62, Tasnif No:297’de kayıtlıdır. 1277/1860-61’de istinsah edilen nüshanın müstensihi es-Seyyid el-Hâfız Hüsey...
Yazar: Fatih ÇINAR
İslâmiyet dini akla büyük önem vermiştir. Bu sebeple Kur'an-ı Kerim, pek çok ayetinde, insanı göklerin ve yerin yaratılışını düşünmeye davet ederek şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz göklerin ve yerin yarat...
Yazar: Aydın BAŞAR
Şeyhzâdeoğlu Özel Kitaplığı’nda BulunanAhmed B. Veliyüddîn Ed-Darendevî’nin En'âmü'ş-Şerîf Adlı EseriHacı Hulûsî Ateş Şeyhzâdeoğlu Özel Kitaplığı’nda kitap numarası 407 ve tasnif numarası 297 olarak k...
Yazar: Fatih ÇINAR