Güneş Misali Şefkatli, Toprak Gibi Tevâzulu ve Su Gibi Cömert Olmak
Sûfîler, derin hakîkatleri ifade etmek, bilgeliği ifade etmek için dilin sınırlarını aşmak ve bazı hikmetleri sadece içeriden olanlara saklamak için sembolik dil kullanımına yönelirler. İbnü’l-Arabî’ye göre güneş, ay ve yıldızlar, Allah’ın evrenin bazı yararlarını onlara bağladığı unsurlardır. Allah, güneş, ay ve yıldızları daha çok ısı ve ışık olarak insanların gözlerine sunmuş, bazı hikmetleri ise onların ardında saklamıştır. İnsanlar genellikle onları sadece ısı ve ışıklarıyla tanır, ancak ibretle bakıldığında arkalarında gizlenen hikmetleri görmek mümkündür. Yeryüzündeki ışığın kaynağı güneş olduğu gibi, varlığın kaynağı da Allah’tır. İbnü’l-Arabî’nin düşünce sisteminde güneş, varlığın birliği ve yaratıkların Allah’a bağımlılığının sembolüdür. Güneş, yetkinliği sembolize ederken, ay eksikliği sembolize eder. İbnü’l-Arabî, peygamberler arasındaki farkı güneş-yıldız sembolizmi ile ifade eder. Ona göre güneş, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i, yıldızlar ise diğer peygamberleri temsil eder. Güneş doğduğunda yıldızların ışıkları, güneşin ışığına katılır. İlk olarak rûhu yaratılan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in dünyaya geliş sürecine kadar gönderilen diğer peygamberler, ona vekil olarak gönderilmiştir. Kendisi bir güneş gibi zuhûr edince artık bütün ışıklar, ondan nurunu almaya başlamışlardır. Onun, hem kendinden önceki peygamberlerin hem de kendinden sonraki halifelerin hakîkatlerine sahip olduğu anlamına gelir. Bu şekilde, O, “Evvel, Âhir, Zâhir ve Bâtın olan” Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmış olmaktadır. Bu beyti değerlendirirken, Hz. Mevlâna’ya atfedilen yedi öğüt, evrensel erdemlere atıf olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Bu erdemlerin bazıları, farklı kişiler veya filozoflar tarafından önemsenmeyebilir veya itiraz edilebilir, ancak genel olarak ahlâkî değerlere ve ahlâklı olmaya önem veren herkes tarafından benimsenen erdemlerdir. Tevâzu, hilm, cömertlik, hoşgörü, merhamet, dürüstlük ve sıdk gibi erdemler, bireylerin, toplumların ve hatta küresel düzeyde insanlığın her zaman sahip olması gereken ve geliştirmesi gereken erdemlerdir. Gelir dağılımındaki dengesizlik ve adâletsizlik, yoksulluğun devam ettiği bir dünyada cömertlik ve yardımseverliğin azaldığı, savaşların ve şiddet olaylarının arttığı bir çağda şefkat ve merhametin değeri daha iyi anlaşılmaktadır. Medeniyetler arası çatışmaların arttığı bir dönemde hoşgörü, doğruluk ve dürüstlüğün önemi daha da belirginleşmektedir. Bu öğütlerde geçen erdemlerin kozmik temellendirmeler de önemlidir. Doğadan alınan örnekler, herkesin bildiği ve yaşamını olumlu yönde etkileyen ortak varlıklardır. Doğa, iyiliğin mutlak kaynağı olan Allah’ın eseridir, bu nedenle bize iyilikte örnek olabilir. Hz. Mevlânâ, “Şefkat ve merhamette, güneş gibi ol!” diyor. Şefkat ve merhamet, günümüzde giderek unutulan ve yerini şiddet ve zulme bırakan erdemler arasında en önemlisidir. Gelişmiş silahların kullanıldığı vahşî savaşlar dünya genelinde devam etmekte ve her gün yüzlerce insan ölmekte, binlerce kadın dul, yine o kadar çocukta öksüz ve yetim kalmaktadır. Hz. Mevlânâ, şefkat ve merhametin önemini vurgulayarak insanları kategorilere ayırıp zulmetmek yerine, her varlığa sıcacık bir gönülle yaklaşmayı ve imkânlarımız ölçüsünde onlara yardım etmeyi öğütlemektedir. Ona göre, sevgi ve acıma insanlığın doğal özellikleridir; öfke ve istek ise hayvanlıkla ilişkilendirilen huylardır Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) bir beytinde şöyle buyurmaktadır:
Güneş gibi şefkatli yer gibi tevâzu’lu
Su gibi sehâvetli merhametle dolu ol
(Güneş misali şefkatli v merhametli ol, toprak gibi tevâzu göster, su gibi herkese cömert davran, merhamet duyguları ile yüreği dolu ol.)
Hz. Mevlânâ’nın toplum tarafından yaygın olarak bilinen yedi öğüdünden biri, “Tevâzu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol.” şeklindedir. Hz. Mevlânâ’nın düşüncesinde, beden ile ilâhî can arasındaki ilişki önemli bir konumdadır. Beden ve can, temel özellikleri bakımından farklıdır ve insan, bu nedenle kendisini dünyada bir yabancı olarak görebilir. Toprak, tasavvufî Türk edebiyatı ve halk inançlarında sıkça kullanılan sembollerden biridir ve yaratılış sürecinin ana maddesini temsil eder. Ayrıca, ölümün sembolü olarak da kabul edilirken, yaşamın kaynağı olan hava, su ve ateşle birleşerek hayatın temelini oluşturur. Toprak, insanın zayıflığının ve güçsüzlüğünün bir sembolüdür. İnsan, kendi gücüyle Yaratıcı’sının yardımı olmadan gerçek varlıkla bağlantı kuramaz. Bu nedenle, insan gücüyle yapabileceği şeylerin sınırlı olduğunun farkına varır ve Allah’a güvenir. İlâhî muhabbetin perdeleri, bu gerçeğe vâkıf olan bilgeler için açılır ve bu da alçakgönüllülük ve tevâzuuyla ilişkilendirilir. Şeytan, kibrinden dolayı cennetten kovulmuştur ve bu nedenle, müritler ve yolcular önce nefislerini kontrol etmeli ve gururlarını kırmalıdır. Bu şekilde, tevâzu ile cehâletten uzaklaşabilirler. İnsan, topraktan yaratılmıştır ve eninde sonunda toprağa dönecektir. Yaratılış mitlerinde, insanın yeryüzünün halifesi olduğu ancak aynı zamanda zayıf ve muhtaç bir kul olduğu vurgulanır. İnsan, ilerlerken ilk varlığını hatırlamalı ve toprağa dönüşünün bilincinde olmalıdır. Bu bilinç, onu diğer yaratıklardan daha değerli kılar. Tasavvufî düşüncede, toprak genellikle sûfîyi sembolize eder. Toprak, çirkinliklere rağmen güzellikleri ortaya çıkarır ve insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gıda sağlar. Bu nedenle, kötülüğe iyilikle yanıt verme, kibirden uzak durma ve saf kalple yaşama gibi erdemleri temsil eder. Bu şekilde, insan kişisel benliğinden kurtulabilir ve olgunlaşabilir. Toprak gibi olmak, tevâzu ve alçakgönüllülüğün bir ifadesidir.
Hulûsi Efendi’nin şiirlerinde toprak vurgusu, mürşidi İsmail Hakkı Efendi’nin soyadının etkisiyle şekillenmiştir. Bu nedenle, Hulûsi Efendi’nin toprağı şiirlerinde nasıl konu ettiğini anlamak, sembolik anlatımın içeriğini ve şeyhini nasıl tasvir ettiğini anlamak için önemlidir. Hulûsi Efendi, toprak kavramını merkeze aldığı dizelerinde tevâzu, hizmet etmek, sevgilinin ayaklarına hizmet etmek, isim ve sıfatlardan geçmek, ayıpları örtmek, temizlik ve arınmak, aslını hatırlamak ve aslına dönmek gibi konuları vurgulamaktadır. Bu hususları ele alan beyitler, fenâ kavramının ahlâkî boyutunu ön plana çıkarmak için kullanılmıştır. Hulûsi Efendi, varlığı kirlilikle sembolize ederken toprak olmanın değerini vurgulamaktadır. Sûfî geleneğinde, anâsır bilgisinden faydalanılarak ahlâk eğitimi verilmiştir. Yûnus Emre gibi şairlere göre toprak, dışarıdan bakıldığında sıradan gibi görünse de içsel olarak yüceliği temsil eder. Toprak olma metaforu, varlıkla bağların kesilmesi ve mânevî yüceliğe ulaşma arasındaki ilişkiyi tasvir etmektedir. Hulûsi Efendi, büyük bir tevâzu örneği sergilemiştir. Yaptığı tüm faaliyetleri, Hak için gerçekleştirmiş ve Hak ile birlikte olmaya gayret etmiştir. Adâlet ve hakîkate uygun bir düzen kurmayı hedeflemiş ve yaptığı büyük hizmetlere rağmen, mütevâzı bir kişilik sergilemiş ve adını duyurmaktan kaçınmıştır. Tasavvuf yolunda ulaştığı kemâlâtı, varlığını yok etmek olarak görmüş ve mütevâzı olanların yerinin olarak Arş-ı Âlâ olacağını belirtmiştir. İnsanlara, Hak dostlarının yolunda mütevâzı olmalarını ve onları Allah’ın lütfu olarak görmelerini tavsiye etmiştir. Sevgiliyi hatırlatan her şey, onun bulunduğu yerler ve ayağının bastığı topraklar, âşıkların gözlerini ve gönüllerini neşelendirir. Cemâlullah’ı görmeyi arzulayan bir derviş, yoklukla karşılaşsa bile kalbi saf, yüzü yumuşak ve özü toprak gibi tertemiz olmalıdır.
Hulûsi Efendi’nin “Su gibi sehavetli ol!” öğüdünün mülhemi olan Hz. Mevlânâ’nın bir diğer öğüdü de şöyledir: “Cömertlik ve yardım etmede, akarsu gibi ol!” Akarsular ve nehirler, cömertlik ve yardımseverlikte örnek alınacak niteliklere sahiptir. Öncelikle, onların ayırt etmeksizin herkese su sağlaması ve hayat kaynağı olması önemlidir. Su, insanlara ve hayvanlara, zenginlere ve fakirlere, herhangi bir ayrım yapmaksızın bolca hayat verir. Su, temizler, arındırır ve huzur verir. Dünya genelinde, açlık, yetersiz beslenme, barınma sorunları gibi birçok insanın karşılaştığı zorluklar düşünüldüğünde, suyun cömertliği ve yardımseverliği insanlık için hayatî öneme sahiptir. Hz. Mevlânâ’nın öğretilerinde de vurgulandığı gibi, cimrilikten uzak durmak ve cömert olmak önemlidir. Mal ve mülkün kölesi olmak yerine özgür bir şekilde hareket etmek, bencil olmaktan kaçınıp sevgi ve yardımseverlikle dolup yükselmek insanın erdemlerinden biridir.
Oğuzhan AYDIN
YazarBitlisli Zaro Ağa, Türkiye’nin en uzun yaşayan insanı unvânıyla tarihe geçmiştir. Kimi kaynaklara göre de, dünyanın en uzun yaşayan birkaç kişisinden biridir. Osmanlı Devleti vatandaşı olarak doğmuş, ...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Emîr Sultan’ın asıl adı Şemseddin Muhammed’dir. Seyyid olduğu için “Emîr”, çömlekçilik yaparak geçimini sağladığı için “Külâl” unvanları verilen ve “Emîr Külâl” diye tanınan babası Seyyid Ali, Buhârâ’...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Nasîhat, Arapça “Nush” kökünden türemiş olup “saf, hâlis olmak” anlamına gelir. Bu kelime, başkasının hata ve kusurunu düzeltmek için çaba göstermek, iyiliği teşvik etmek ve kötülükten kaçınmaya yönel...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
İnsanların ilk yerleştiği kıtalardan birisi olarak bilinen Afrika, gündüzleri güneşin kavurduğu, geceleri çöl rüzgârlarının savurduğu bir coğrafya olmasından ötürü müdür “tarihî itibari ile de “kara/k...
Yazar: Oğuzhan AYDIN