15 Temmuz Öncesi Kavramlarımıza Vurulan Darbe
Fertlerin ve toplumların yozlaşmasında veya kemale erişmelerinde en temel etken hiç şüphesiz zihindir. Çünkü zihin; insanın, bilgiyi, fikri, hâli veya tecrübeyi kavramlaştıran melekesidir. Dolayısıyla hem fertlerin hem de toplumların kimliklerinin oluşmasında etkili bir role sahiptir. Tarihte kavramlardaki tekâmülün insanın ve toplumun tekâmülünü sağladığı örnekler görülmüştür. Söz gelimi muasırlarına göre Türklerin İslamlaşmasında Hoca Ahmed Yesevî’yi öne çıkaran şey öz Türkçe yazdığı eserlerde İslamca kavramlar kullanması ve halkın zihin dünyasında bir İslam edebiyatı oluşturmakla işe başlamasıdır. Önce zihinlere sonra fikirlere ve nihayet eylemlere etki etmiştir. Buna mukabil insanların ve toplumların yozlaşması da elbette zihinlerdeki yozlaşma ile başlayacaktır. Başı dışarda gövdesi içerde, sûreti Müslüman sîreti Yahudi bir oluşum bundan dört yıl önce şeytani aklın ve dünyayı sömüren düzenin kölesi olup özgürlüğümüze pranga vurmak maksadıyla çok yönlü bir darbe teşebbüsünde bulundu. Askerlerin sokağa inmesi, uçakların sorti yapması, tankların namlularını kendi halkına çevirmesi ve seçilmiş yöneticilerin canına kast etmek darbenin sadece en görünen veçhesiydi. Ne var ki bu teşebbüs iman dolu göğüslerin tekbir sesleri ve tevhid nefesleri ile tarihin çöplüğüne atıldı. Bununla birlikte aynı darbenin ülkemizin huzurunu, insanımızın din algısını ve duygusunu, kutsal kavramlarımızı ve zihin dünyamızı hedef alan müfsid bir gayesi de vardı. 15 Temmuz’la beraber cemaat, hizmet, himmet, teberrük, tevessül, rüya gibi kavramlar sempatisini yitirdi, tedavülden kalkmaya başladı. Ancak bu kavramlar bizim geleneğimizde hürmet uyandıran, kıymet verilen ve güzellikleri ifade etmek için kullanılan kelimelerdir. Aslında fetönün istismar etmesi bile bu kavramların haddi zatında kıymetli olduğunu göstermektedir. Zira hakikatli şeyler taklid edilir, kıymetli şeyler istismar edilir. Kavramların asıl manalarından uzaklaştırılması, kelimelerin kökenlerinin bilinmiyor oluşu, ithal kelimelerin dilimizi istilası zihin deformasyonunu hızlandırmıştır. Bununla birlikte hakikatli her eşya gibi, zihinler, dilimiz ve kutsal kabul ettiğimiz kavramlar da menfaatlere payanda yapılmış, istismar edilmiştir. Böylelikle zihinlerde var olan algılar ifsat edilmek istenmiştir. Söz gelimi bazı insanlarda var olduğu kabul edilen güçlü irade veya kabul olmaya namzet dua şeklinde zihnimizde karşılığını bulan himmet kelimesi son dönemlerde insanları aldatmak için kullanılan bir argüman olarak algılanmaya başlamıştır. Himmet kelimesinin istismar edildiği bir vakıadır. Ancak söz konusu istismardan dolayı himmet kelimesini yerli yerince kullanmaktan vazgeçmek, istismarcıların hedeflerine ulaşmalarına katkı sağlamak olacaktır. Cemaat denince insanımızın aklına “Allah’ın ipine topluca sarılın” ayetinin muhtelif tezahürlerini barındıran ve İslam’a hizmet etmeyi hedefleyen Müslüman topluluklar gelir/gelmelidir. Zira ehl-i sünnet ve’l-cemaat, bidatlere karşı Rasulullah’ın tatbikatını, tefrikaya karşı cemaati özümseyen İslam’ın ana akım omurgası anlamındadır. Darbe teşebbüsüne karşı duran ve tek ruh - yekvücut olarak aralarında tefrika çıkarmaya çalışanları püskürten kitlenin bir kısmı, hiç şüphesiz kendilerini cemaat olarak tanımlayanlardı. Hizmet, Kuran’ın amel-i salih diye nitelendirdiği ve insanlığın faydasına olan her türlü meşru iş anlamındadır. Ecdadımız bu kavramı o kadar önemsemiştir ki sosyal hizmet alanlarının her birinde faaliyet gösteren vakıflar kurulmuş ve bu vakıflar devlet organizasyonunun bir parçası olarak büyük bir boşluğu doldurmuştur. Rüya, peygamberlerin vahiy alma araçlarından biri olup, Kuran’da birçok peygamberin rüyasına yer verilmiştir. Bununla birlikte inanmayanların rüyaları da Kuran’da kendisine yer bulmuştur. Zira görenin inancına bakılmaksızın rüya, insan fıtratının ve muhayyilesinin uykudaki bir tezahürü olarak hayatımızın bir gerçeğidir. Biz bu kavramları kullanmayı, istismarcıların ve menfaatperestlerin eline bırakırsak suistimal cephesi, hedeflerinden en az birine ulaşmış olur. Zira Müslümanların mallarını, evlatlarını, kutsallarını hiçe sayanlar, Müslüman zihinlerin iğdiş edilmesinden ve kavramlarımızın içlerinin boşaltılmasından da memnuniyet duyacaktır. Doğru ile yanlışı ayırt etme kabiliyeti, bilgisi, fikri olmayanlar toptan red veya toptan kabul hastalığına düçar olurlar. Kolay olan budur çünkü. Ve zayıf kişiler kolay olanı tercih ederler. Müslümanlar olarak güçlü durmamız ve kavramlarımızı kendi mecraında ısrarla kullanmamız, geleneğimizin sağlıklı bir şekilde gelecek nesillere aktarılması noktasında tarihi bir mesuliyet olarak önümüzde durmaktadır. Anadolu coğrafyasında hayatımızı sürdürürken Anadolu ruhunu, kültürünü ve geleneğini korumak vazifemizdir. Toplumlar bayrakların gölgesinde, bayraklar vatanlarında, vatanlar ise dillerin gölgesinde yaşar. Dilimiz kimliğimizdir. Bayrağımızı indirmediğimiz, vatanımızı böldürmediğimiz gibi dilimizi de yitirmeyelim.
Hamit DEMİR
Yazar18.yüzyıl şairlerinden Yahyâ Nazîm (öl. 1139/1727), şiir ve mûsikiye olan kabiliyeti anlaşılınca Enderun mektebine alınmış, burada Arapça ve Farsça öğrenmiştir. IV. Mehmed Devri’nde İstanbul meyve hâl...
Yazar: Hamit DEMİR
Asıl adı Mehmed olan Fuzûlî, hayatı hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz şairlerdendir. 1400’lü yılların sonunda Kerbelâ’da doğduğu ve Türk asıllı olduğu bilinmektedir. Fuzûlî mahlasını kelimenin b...
Yazar: Hamit DEMİR
Bugün modern dünyada unuttuğumuz birçok âdap ve davranışlardan biri olan yemek ve yemek âdabını yeniden hatırlamak maddî ve manevî anlamda hayatımıza birçok zenginlik katabilir. Bu yazımızda, Osmanlıc...
Yazar: Vedat Ali TOK
Siyahîlerin beldesi anlamına gelen kadim bir ülke Sudan. Tarihin bir döneminde Kızıldeniz’den Atlas Okyanusu’na kadar uzanırmış sınırları. Beyaz Nil ve Mavi Nil’in Hartum’da birleşmesi ile Büyük Nil o...
Yazar: Hamit DEMİR