Kitaplık: Tasavvuf-Fıkıh İlişkisi
Gerek İslâm hukuku (fıkıh) gerekse tasavvuf, Müslümanların dünya ve âhirette mutlu olmaları için bazı kurallar koymuştur. Fıkıh, daha çok bedenin dış organlarına ait hükümlerle, tasavvuf da kalbe ait hükümlerle iştigal etmiştir. Dolayısıyla fıkıh, Kur’ân’daki dış organları (zâhiri) ilgilendiren ahkâm âyetleriyle tasavvuf da kalbe (bâtına) taalluk eden âyetlerle ilgilenmiştir.
Aslında bazı ahkâm âyetlerine bakıldığında hem bedenin zâhirî organlarına hem de kalbe (bâtınına) hitap ettiği görülmektedir. Sahabe döneminde ilimlerin tefsir, hadis, fıkıh, akâid ve tasavvuf olarak belirgin bir şekilde tasnif edilmediği bilinmektedir. Ancak sonraki dönemlerde gelişen şartlar muvacehesinde ilimler, tasnif edilmek durumunda kalmıştır.
Ancak bu durum, ilimlerin birbirlerinden tamamen bağımsız olduğu anlamına da gelmemektedir. Bu ilimler arasında bilgi alışverişleri olduğu gibi birbirilerini etkiledikleri yönler de bulunmaktadır. Son zamanlarda bu ilmî disiplinlerin birbirilerini nasıl etkiledikleri, aralarındaki benzerlikler ve farklılıklar merak edilen bir konu olmuştur. Bundan dolayı bu alanda bazı çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.
Eşref-i mahlukât olarak yaratılan insanoğlu, sûfîlerin ifâdesiyle dünyaya marifetullaha ulaşmak için gönderilmiştir. Asr-ı saâdette Son Peygamber (s.a.v.)’in rahle-i tedrisinden geçen sahâbede bu ideâl zirveye ulaşmıştır. Ancak vahiy döneminden uzaklaşıldıkça toplumda dünyaya meyil ve bazı çürümüşlükler baş göstermeye başladı.
Bunu gören sûfîler, bu duruma karşı tedbir almaya ve bir terbiye metodu geliştirmeye gayret ettiler. Bu meyanda âyet ve hadisleri de geliştirdikleri bu metoda göre yorumlamaya çalıştılar. Aslında ilimler bağımsız bir hüviyet kazandıktan sonra daha ziyâde kelâmcılar inanca, fakihler bedenin zâhirî amellerine, sûfîler de bedenin bâtını olan kalbe ait amellere yönelik âyetler üzerinde yorumlarını yoğunlaştırdılar.
Mustafa Şeref Aydın’ın kaleme aldığı “Tasavvuf Fıkıh İlişkisi” başlığını taşıyan kitapta, interdisipliner bir metotla sûfîlerin zâhirî amellere taalluk eden âyetleri kendi meşrep ve mânevî hâllerine göre nasıl yorumladıkları ortaya konmaya çalışılmıştır. Bunun yanında fakihliğiyle ön plâna çıkan bazı müfessirlerin de sûfîlerin yorumlarıyla bire bir örtüşen ve yakın olan yorumları da verilerek zâhir ve bâtın âlimlerinin yorumları arasında bir mukayese yapılmıştır.
Yazar Önsöz bölümünde eserinin amacına yönelik şu ifâdelerde bulunmuş: “Tezimizde fıkıhla tasavvuf arasındaki ilişki belirlenmeye çalışıldı. Bu yapılırken daha ziyâde sûfîlerin Kur’ân’daki ibâdetlerle ilgili ahkâm âyetlerini nasıl yorumladıkları üzerinde duruldu. Bununla beraber bazı fakih olan müfessirlerin de tefsirlerinde konuya bakış açıları verilmeye çalışıldı.
Tezde fıkıh ve tasavvufun tamamen birbirinden ayrı disiplinler olmadığı bilâkis birbirleriyle fikir alışverişi içinde oldukları tespit edildi. Çünkü bu ilimleri birbirlerinden tamamen ayrı olarak değerlendirmek doğru gözükmemektedir. Çünkü hem fıkıh hem de tasavvuf yönleriyle ön plâna çıkan âlimlerin bu ilimleri nasıl mezcettikleri bilinmektedir. Bununla beraber tarih boyunca bazı meselelerde fakihlerle sûfîler arasında bir çatışma ve çekişmenin varlığı da bilinmektedir. Ancak bunların değişik sebepleri bulunmaktadır.”
Beş bölümden oluşan kitabın “Fıkıh Ve Tasavvuf İlmine Genel Bakış” adını taşıyan birinci bölümünde fıkhın ve tasavvufun tarifinin yanında şerîat-hakîkat, zâhir-bâtın, te’vil ve çeşitleri ile hukuk-ahlâk ilişkisi gibi konular üzerinde durulmuş. “Taharet Ve Namaz İle İlgili Ahkâm Âyetlerine Sûfîlerin Yaklaşımı” başlığını taşıyan ikinci bölümde ise namaz öncesi hazırlık, namaz ve ilgili meseleler ve namaz çeşitleri üzerinde durulmuş.
Üçüncü bölüm başlığı “Zekât İle İlgili Ahkâm Âyetlerine Sûfîlerin Yaklaşımı”. Bu bölümde yazar zekâtın hükmü, zekât verilecek kimseler, fakirlik ve zenginlikten hangisinin daha faziletli olduğu ve zekâtın hikmeti gibi konuları işlemiş. Dördüncü bölümde ise “Oruçla İlgili Ahkâm Âyetlerine Sûfilerin Yaklaşımı” başlığı altında yazar oruç ve orucun hükmü gibi konular üzerinde durmuş.
Beşinci bölümde hac ve kurbanla ilgili konular ve haccın fazileti ve edepleri “Hac ve Kurban ile İlgili Ahkâm Ayetlerine Sûfilerin Yaklaşımı” başlığı altında incelenmiş.
Yusuf HALICI
YazarBüyük Türk Hun devletine,Ne söylesem yine azdır,Kâbus gibi çöken Çin’e,Oğuz Kağan atamızdır!Bir kez emip, sütten bıkan,Maviş gözleriyle bakan,Kırk günlükken ava çıkan,Oğuz Kağan atamızdır!Temizlemiş c...
Şair: Halil GÖKKAYA
Siirt, dört mevsimin en güzel şekliyle yaşandığı iklimi, her türlü sebze ve meyvenin yetiştiği bereketli toprakları, el emeği göz nurunun ürünü olan battaniye ve kilimleri, şifa kaynağı Pervari Balı, ...
Yazar: Yusuf HALICI
Ayçiçeği tarlaları ve meyve bahçeleri ile bezeli olan Tekirdağ'da kiraz ve üzüm olukça ünlüdür. Hem Marmara hem de Karadeniz’e kıyısı olan Tekirdağ Türkiye’nin en özel şehirlerinden biridir. Kilometre...
Yazar: Yusuf HALICI
Tokat bugüne kadar pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış. Yılın dört mevsimi ziyaret edilen Tokat, gezilecek yerler konusunda önemli bir zenginliğe sahip. Türkiye’nin her yerinden kara yolu ile ulaşa...
Yazar: Yusuf HALICI