Oduncuyla Yılanın Dostluğu
Sevgili arkadaşlar, bugün sizlerle çok güzel bir dostluk hikâyesi paylaşacağım.
Zamanın birinde, bir oduncu yaşardı.
Bir gün ormanda odun keserken çalılar arasından bir yılan çıkıverdi karşısına.
Oduncu, baltasını tam yılana indirmek üzereydi ki yılanın gözlerinin kocaman açıldığını gördü.
O gözlerde yalvarırcasına bir bakış fark eden oduncu baltasını yavaşça yana bıraktı. Yılan, oduncudan bir tehlike gelmeyeceğini anlayınca usul usul, kör kuyunun yanına kadar vardı ve konuşmaya başladı:
“Sen bana kıymadın, bu iyiliğin karşılıksız kalmayacak."
Kör kuyuya girip kaybolduktan sonra ağzında pırıl pırıl parlayan bir altınla geri döndü. Yavaşça süzülerek gelip altını oduncunun ayakucuna bıraktı ve “Bundan böyle ömür boyu sana her gün bir altın lira vereceğim!” dedi.
Yoksul oduncu, şaşkınlık ve sevinç içinde döndü köyüne.
Altını bozdurup evine türlü çeşit yiyecekler aldı. Yıllardan beri ilk kez karınları doydu.
Bir gün oduncu ağır hastalandı. Ormana gidemez oldu. Oğlunu çağırdı yanına, sırrını anlatarak:
“Kör kuyunun başına git, yılana benim oğlum olduğunu söyle, o sana bir altın verecek, al, gel.” dedi.
Oğlu duyduklarına inanamamış olsa da yine de kırmadı onu, ormanın yolunu tuttu.
Babasının söylediği kör kuyuyu buldu. Kuyunun karşısına oturup beklemeye başladı. Tam kalkıp gidecekken kuyudan çıkan yılanı gördü.
Babam haklıymış galiba, diye düşünen delikanlı hemen kendini tanıttı. Yılan dönüp kuyuya girdi. Geri döndüğünde dişlerinin arasında bir altın vardı. Gözleri fal taşı gibi açılan delikanlı, “Altını kuyudan getirdiğine göre, o kuyu altın dolu olmalı.” diye düşündü. Kuyuya girip bütün altınları almak varken yılanın her gün bir altın getirmesini niye bekleyecekti ki? Bunun için yapması gereken tek şey, yılanı ortadan kaldırmaktı.
Yılan tam geri dönerken elindeki baltayı yılanın üstüne doğru indirdi. Bunu hiç beklemeyen yılan, son anda fark edip yana sıçradı; kendini kurtardı ama kuyruğunu kurtaramadı. O acıyla dönüp delikanlıyı soktu.
Hasta yatağında oğlunu bekleyen baba, akşam olmasına rağmen oğlu dönmeyince kaygılanmaya başladı. Sabah olunca kalktı sürüne sürüne bir eşeğe atlayıp ormandaki kör kuyunun başına vardı.
Oğlu, kuyunun hemen yanında cansız yatıyordu. “Ne oldu sana?” diye ağlayarak üzerine eğildiğinde hemen yanında yılanın kopmuş kuyruğunu gördü.
Anlamıştı her şeyi.
“Ah, benim akılsız oğlum,” diye inledi.
Yılan, kuyruğu kopuk uzaktan ona bakıyordu.
Oduncu, çok hastalandığını, yerine oğlunu göndermek zorunda kaldığını anlattı. Başını bir kayaya yaslayan yılan sessizce dinliyordu onu. Bundan cesaret alan oduncu:
“Dost muyuz, yine eskisi gibi?” diye sordu. Yılan:
“Çok isterdim ama sende bu evlat, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız!” dedi ve gözden kayboldu.
Dostluklarımızın kıymetini bilmeliyiz. Küçük menfaatler uğruna dostlarımızı kaybetmemeliyiz.
Hoşça kalın, dostça kalın...
Esra Elif ŞAHİN
YazarOrhan, her yaz olduğu gibi bu yaz da dedesinin köyüne gelmişti. Dedesinin köydeki evi, şirin bir evdi.Evin önünde geniş bir avlu vardı. Avlunun bir tarafında, dedesinin tarlada ve bahçede kullandığı â...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Sevgili çocuklar;Arkadaşınız var mı diye sormayacağım; az veya çok ama mutlaka vardır. Hele sizin gibi akıllı, çalışkan, sevimli çocukların arkadaşları çok olur.Çocukların dünyasında oyun ve arkadaşla...
Yazar: Sırrı ER
İnsan, yaratılmışların içinde en mükemmel olanıdır. Bir nevi küçük bir âlemdir insan...Allah (C.C) insan vücudunun merkezine öyle bir mekân yerleştirmiştir ki insanı insan yapan, diğer canlılardan ayı...
Yazar: Esra Elif ŞAHİN
Ramazan...Büyüklerimizin “Nerde o eski Ramazanlar?” diyerek nemli gözler vetitreyen sesleriyle özlemini duyduğu Ramazanlar...Biz çocukların ise birçok heyecanı beraber yaşadığımız huzur ve rahmet ikli...
Yazar: Esra Elif ŞAHİN