Çiçeklerin Dili
Çeşit çeşit renkleri, kokuları, doyumsuz güzellikleri ile evlerimizin, bahçelerimizin en değerli süsüdür çiçekler. Çiçekler adına şiirler yazılmış, şarkılar bestelenmiş, türküler söylenmiştir. Kimi zaman bir ressamın tablosunda, bir halının deseninde, bir yazmanın kıyısında kimi zamanda bir giyside, bir eşarpta, bir örtüde en güzel renkleriyle yerini alır. Görüntüleri ile bizi mutlu eden çiçeklerin sayısız yararlarını da göz ardı edemeyiz.
Bin bir çeşit bitki ve çiçek barındıran topraklarda yaşamak da bizim şansımız. Hangi yöremize gitsek bu çeşitlilik bizi karşılar. Göz alabildiğince uzanan gül tarlaları, esen rüzgârla yayılan gül kokuları bizi büyüler. Gül reçeli, gül suyu, gül yağı, gül kremi gül yaprakları ile yapılır ve sayısız faydaları vardır.
Dolaplarımızı mis gibi kokutan lavanta çiçeklerini yerinde görmek bizi mutlu eder. Ferahlık veren kolonya kokusunu çiçeklerine dokunarak hissederiz. Dünyanın en pahalı baharatı safranın çiçeklerini tarlasında görmek, kokusunu hissetmek de ayrıcalıktır. Su yüzeyinde geniş yapraklar üzerinde açan nilüfer çiçekleri de doyulmaz güzelliktedir.
Dağlarımızda, yaylalarımızda, ormanlarımızda yetişen birçok derde deva olan bizim bilmediğimiz kim bilir kaç çeşit bitki ve çiçek vardır. Renkleri, kokuları ile bütün çiçeklerin bir anlamı, güzelliği vardır.
Her rengi ayrı güzel karanfilleri sevmeyen yoktur. Her bahar açan; esen ilkrüzgârda, yağmurda yaprakları dökülüveren ömrü kısa gelincikleri özlemle bekleriz. Yeşillikler arasından boy gösteren, baharın müjdecisi papatyalar… Dağlarda kendi kendine yetişen anemonlar…
Adaların, Boğaz’ın simgesi sapsarı çiçekleriyle mimozalar… Bahçelerimizin nazlı çiçekleri laleler, zambaklar, leylaklar, sümbüller… Her evde bulunan sardunyalar… Yaz akşamları kokusu ile bizi mest eden hanım eller… Sonbaharın simgesi kasımpatılar… Kışın karlar arasından kendine yer bulup çıkıveren kardelenler…
Japonya’nın simgesi olsa da ülkemizde de görmeye alıştığımız kiraz çiçeği sakuralar… Her sarayın, kasrın bahçesinde atalarımızın diktiği hala doyumsuz güzellikteki manolyalar… Menekşeler, şebboylar, nergisler ve daha niceleri… Her biri bizim için çok değerli.
Çiçek yetiştirmek, özenle bakmak, korumak atalarımızdan bize miras. Osmanlı’nın bir çiçek medeniyeti olduğunu biliyoruz. Onlar çiçeklerin hem etrafı süslediğine, hem gözü doyurduğuna hem de kalpleri yumuşattığına, ruha şifa verdiğine inandılar. Pencere önüne konan sarı renkli çiçek içeride hasta olduğunu bildirir, sokaktan geçenler gürültü yapmaz, saygılı davranırdı. Kırmızı çiçek konan evlerde ise bekâr kız çocuğu olduğu bilinir, kaba davranışlardan, kötü sözden kaçınılırdı.
Güzellikleri kadar, bir nezaket dili oluşturan çiçekleri korumak, yetiştirmek hepimizin görevi olmalıdır.
Erdal KARASU
YazarBirbirine bitişik ya da yakın yerlerde yaşayan, yakın dükkânlarda çalışan kişilerdir komşularımız. Aramızda oluşan saygı, sevgi, hak ve görevleri, sosyal ilişkileri komşuluk olarak nitelendiririz. Kom...
Yazar: Erdal KARASU
Filmlere, şarkılara, şiirlere, romanlara ve aklımıza gelebilecek her türlü sanat eserine ilham kaynağı olacak kadar büyüleyici bir güzelliğe sahip şehirdir İstanbul… Yüzyıllara dayanan geçmişiyle fark...
Yazar: Erdal KARASU
Kitaplar ruhumuzu besleyen en kıymetli hazinedir. Nasıl ki yemek yemeden, su içmeden yaşayamazsak, ruhumuzu da beslemek için kitaplara başvururuz. Yeni bilgiler edindiğimiz, farklı yaşam öyküleri ile ...
Yazar: Erdal KARASU
Müderris Gözlüklü Hafız Ali Efendi, İzmir’in işgali sırasında, bir taraftan Faik Paşa Medresesi’nde talebe okuturken, bir taraftan da Eşrefpaşa semtinde gönüllü bir askeri birlik oluşturmuştu. Bu kuvv...
Yazar: İsmail ÇOLAK