Bağışlanan 1 Lira
Birinci İnönü Savaşı’nın yaşandığı 1921 yılı Ocak ayı başlarıydı. Anadolu’da ve Ankara’da sancılı günler olanca şiddetiyle sürüyordu.
Ankara Öğretmen Okulu’nun konferans salonu, bu defa kadınlarla hınca hınç dolmuştu. Salonun önünde sıkma başlı, uzun mantolu, iskarpinli İstanbullu hanımlar oturuyordu. Arkalarına da rengârenk çarşaflı, potinli, mest lastikli Ankaralı hanımlar dizilmişti. En arkada ise köylü kadınlar vardı.
Ankaralı hanımlar, ilk defa böyle bir toplantıya katıldıkları için çok heyecanlılardı. Halide Hanım, sahneye kurulmuş masada oturuyordu. Çok tutumlu olduklarını duyduğu Ankaralı hanımları yardıma çağıracaktı. Konuşmaya şu sözlerle başladı:
“Tarih, Türk’ü ateşle imtihan ediyor. Bu imtihandan, yalnız erkeklerimizin cesareti ile başarılı çıkamayız. Artık biz kadınlar da bu ateşe yüzümüzü çevirmek, ellerimizi uzatmak zorundayız. Ordumuzun hepimize ihtiyacı var.”
Konuşmasının sonunda, ayağa kalktı büyük bir heyecanla ve yüksek sesle kalabalığa şöyle seslendi:
“Kardeşlerim! Sizleri, milletinin şerefini ve namusunu canından aziz bilen bu genç ve yoksul orduya yardıma çağırıyorum!”
Konuşma tamamladıktan sonra derin bir sessizlik oldu. Ardından kadınlar ayağa kalkmaya başladılar. Masanın önünde sıraya girdiler. Masanın üstü parayla doldu. Yanında para olmayanlar, yüzüklerini ve bileziklerini çıkarıp verdiler.
Bu sırada, gözleri görmeyen, beyaz başörtülü yaşlı bir kadın, çevresinden yardım isteyerek şöyle seslendi:
– Bana ne olur, Halide Hanım’ı bulun!
Halide Edip, bu yakaran sesi duyup yaklaştı. Ve şöyle dedi:
– Benim, buradayım, buyurun!
Kadın, eliyle Halide Edip’in yüzünü okşadı. Ardından da, insanı can evinden vuran şu ibret ve mana yüklü sözleri söyledi:
– Çamaşırcılık yaparak geçiniyorum, kızım. Bunu, zor günüm için saklamıştım. Ama sözlerinden anladım ki ordumuz benden daha zordaymış.
Göğsüne bastırdığı sol elini açtı, uzattı ve şöyle dedi:
– Al bunu!
Derisi, nasır tutup çatlamış avucunda, bir lira vardı. Bu dokunaklı manzara karşısında Halide Hanım dayanamadı. Gözlerinden yaşlar süzüldü, bir süre kadına sarıldı. Anadolu’nun bağrı yanık ve çileli, ama bir o kadar da yiğit, fedakâr ve cömert, bu Müslüman kadınına teşekkür etti.
Sonra da içi titremeli, şu son sözleri söyledi:
– Ah anam! Bir kere daha iman ettim. Kurtulacağız!
İsmail ÇOLAK
YazarTık tık. Aradan bir dakika geçmemişti ki yine tık tık. Ses mutfaktan geliyordu. İşin ilginç yanı mutfakta kimse yoktu. Bir daha tık tık tık sesi duyunca iki gündür evinde kaldığım teyzeme sordum.- Tey...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Ahmet Şükrü (Oğuz) 1881 yılında İstanbul’un Yenibahçe Semtinde dünyaya gelmiştir. Doğduğu semtten dolayı daha çok “Yenibahçeli Şükrü” nâmıyla anılmış ve tarihe geçmiştir. Çerkez kökenli olup aile...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Safiye Hüseyin, Osmanlı’nın ilk hasta bakıcılarındandı. Savaş sırasında Reşit Paşa Vapuru Hastanesinin baş hastabakıcısıydı.Burada, yüzlerce Mehmetçik’in yarasını bir anne şefkatiyle sarmıştı.Safiye H...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Sultan II. Abdülhamid'in, baş ikbal iken dördüncü zevcesi olan Müşfika Kadınefendi’den dünyaya gelen kerîmesidir. 1 Kasım 1887 tarihinde Yıldız Sarayı’nda doğmuştur. Babası Abdülhamid Han, doğmadan ön...
Yazar: İsmail ÇOLAK