EL-KEBÎR: ANLAŞILAMAYACAK KADAR ULU
Allah'ın en güzel isimleri
arasında yer alan el-Kebîr, "Kibriyâ sahibi" demektir.
Allahu Teâlâ'nın yüceliğini zâtî
ve sübûtî sıfatlarından anladığımız kadarıyla fiilî sıfatlarından da anlarız.
O'nun fiilî sıfatları, doğrudan varlıkla ilgilidir. O, fiillerinde de büyüktür.
Bu sebeple, her insan göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünmelidir.
Varlık üzerinde teemmül, insanda takdir duygusunu geliştirir. Allah'a imanı
olan kimselerin imanlarının artmasına, imanı olmayan kimselerin de imana daha
çok yaklaşmalarına vesile olur. Eğer insan, önyargılardan arınmış ve selim bir
fıtrata sahipse, bu muhteşem yaratılış hârikası karşısında, Yaratan'ı takdîr
edecek, masnûattan/yaratılmışlardan hareketle, Mutlak Sâni' Olan Allah'a
ulaşacaktır.
Yüce Allah'ın el-Kebîr ismi
karşısında bir Müslüman’ın akidesi, "Allahu Ekber/Allah en büyüktür."
olmalıdır. Varlıklara yöneltilen "büyüklük" vasıfları, itibarîdir,
mecâzîdir. Kullar hakkında kebîr niteliği, sözü ve davranışları uyuşan ve
görüldükleri zaman Allah akla gelen insan-ı kâmiller hakkında söylenilebilir.
Hatta onlar, tanıtılırken, ümmetin büyükleri olarak anlatılır. Onlar, bu
büyüklükleri Allah'ın dinine bağlılıklarından ve Rasûlü’nün sünnetine ittibâ
etmelerinden alır. Eğer bir kimse ahlâkını güzelleştirmek sûretiyle Yüce
Allah'ın el-Kebîr ismini kendisine ahlâkî bir ilke edinmişse, işte o zaman,
el-Kebîr isminden hissesini almış demektir. Onun insanlar nezdindeki büyüklüğü,
Yüce Rabb’ini sabah-akşam zikir ve tesbîhâtla büyüklemesinden gelir. Böyle
insanlar, yaktıkları mâneviyât ışıklarıyla çevrelerini aydınlatırlar. Sohbet
meclislerinde bulunan her insan, mutlaka onların güzel ahlâklarından istifade
eder. Kemâl, mânevî anlamda bir büyüklük derecesidir.
Dolayısıyla, Allah'ın en büyük
olduğuna inanan bir Müslüman, hiçbir fânî güçten korkmaz. İnsan nasıl ki bu
dünyaya gelirken muhtaç bir varlık olarak gelmişse, bu dünyadan ayrılırken de
muhtaç bir varlık olarak ayrılacaktır. Dünya hayatında eline geçirdiği birtakım
imkânlarla başkaları karşısında büyüklük taslamak kadar küçüklük olamaz. Azamet
ve celâl anlamında tek Kibriyâ olan Allah'tır. Allah, yaratıkların
sıfatlarından yüce ve münezzeh olandır. Kullar hakkında kınanmış olan tekebbür,
Allah için teklik ve tahsis ifade eder. Ululuk ve yücelik sadece O'na mahsus ve
lâyıktır. Bu hususta O, tektir, münferittir. Noksandan ve ihtiyacı gerektiren
şeylerden münezzeh olan sadece O'dur. Her Müslüman’ın Allah hakkındaki akîdesi
böyle olmalıdır. İşte o zaman, el-Kebîr olan Yüce Allah'ın bu isminden ahlâkî
anlamda feyizlenebilir.
Editör
YazarKitap denilince bizim aklımıza ilk gelen, kitapların en üstünü olan Kur'an-ı Kerim'dir. İlahî bilginin en müstesna kaynağı da odur. Dört semavî kitabın en sonuncusu, hepsini içine alan Kur'an... Cebra...
Yazar: Editör
II. Mahmud Han’ın başkadınefendisidir. 4 Ocak 1793’te doğduğuna yönelik rivayet vardır. Ama geçmiş hayatı ve biyografisine ilişkin fazla net ve sağlıklı bir bilgi yoktur. 1809 yılında Sultan II. M...
Yazar: Bengisu HAYAT
Tımarhane penceresinden her gün dikkatle dışarıya bakan bir deli, bir şey görüp fazlasıyla heyecanlanırmış. Fakat bu heyecanın sebebini kimse anlamaz, yine krizi tuttu sanırlarmış. Bir gün delinin od...
Yazar: Sema KORKMAZ
Nakîb: Halkın İyisi, Kavmin Seçkini (s.a.v)İslâm peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v), sadece bir toplumun değil, bütün insanlığın rehberi olarak gönderilmiştir. Onun üstün ahlâkı, eşsiz merhameti ve kusur...
Yazar: Editör