SENİN GİBİ ZÎBÂ GÖRMEDİ DÜNYÂ
Devlet ol başun ki şer’üni idendür reh-nümâ Havf-ı a’dâdan ne gam ana ki sensin pîşvâ İrmez ol ten sıhhate derdinle olmazsa marîz Bulmaz ol baş devleti yolunda olmazsa fedâ Sidre-i ravzan havâss ervâhına dârü’s-selâm Sâha-i türben zünûb emrâzına dârü’ş-şifâ İrmedi bâğ-ı cemâlün gibi zîbâ gülşene Ol hevâ ile cihânı seyr ider bâd-ı sabâ Kendüni miskîn iderdün ümmetüne nush içün Ağniyâ bilsün diyü ya’nî anâyımış gınâ Der idin: “El-fakru fahrî” her dem ey Mahbûb-ı Hak Şâh-ı kevneyn iken olmayıp muhibb-i mâsivâ Diyicek düşmenlerün “yâ leytenî küntü türâb!” Senden umarlar şefâat evliyâ vü enbiyâ Ümmet içre gerçi Şemsî har u zârdur cümleden Lîk hiç kesmez cenâbundan ümîdin ol gedâ Klasik edebiyatımızda hemen her şairin Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i övmek ve ondan şefaat dilemek maksadıyla yazdığı bir na’tı bulunmaktadır. Bunlardan biri de 16. asrın mutasavvıf şairi Sivaslı Şemseddin’dir. Onunu sekiz beyitlik na’tının beyit beyit açıklaması şöyle: “Hz. Muhammed (s.a.v.)’in şeraitini tatbik ve takip eden huzur bulur. Onlarda düşman korkusu da olmaz; çünkü önderleri de Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir.” “Bir insan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in aşkıyla, dâvâsıyla hasta olmadığı, O’nun yoluna baş koymadığı müddetçe sıhhat bulamaz.” diyen şair, maraz (hastalık)-sıhhat kelimelerini ustalıkla bir arada kullanmak suretiyle tezat sanatı yapıyor. “Ey Muhammed (s.a.v.), Senin Ravza’nın Sidresi muhteremlerin ruhları için cennet değerindedir. Türbenin bulunduğu yer ise günah ile hastalanan ruhlara şifâ kapısıdır.” İrmedi bâğ-ı cemâlün gibi zîbâ gülşene Ol hevâ ile cihânı seyr ider bâd-ı sabâ “Sabah rüzgârı Senin güzelliğinin bağına benzer bir bahçe bulamadı. Böyle bir yer bulabilmek için dünyayı dolaşır durur.” Bu ifadelerle hüsn-i talil sanatı yapılmıştır. Aynı zamanda “bâd-ı sabâ”ya insana has özelliklerden “arama” fiili yüklendiği için teşhis sanatı yapılmıştır. Beyitte hevâ kelimesi hem hava hem de heves anlamıyla kullanılmıştır. Sabah rüzgârının esmesini şair, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Ravza’sını aramasına bağlıyor. Buradaki ifade bize, Fuzûlî’nin: Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr Âşık olmuş gâliba ol serv-i hoş-reftâre su beytini hatırlatıyor. “Ey Muhammed (s.a.v.), Sen ümmetine nasihat için kendini miskin ederdin; yani, zenginler, zenginliğin ‘bağışlama’ olduğunu bilsinler diye…” “Ey Allah’ın Habîbi, Sen ki iki cihan pâdişahı olmana rağmen dünya zenginliğine bel bağlamayıp, her zaman, ‘El-fakru fahrî’ der idin.” Hz. Muhammed (s.a.v.)’in dünya zenginliğine hiç önem vermediği malumdur. Fakat “El-fakru fahrî” de uydurma olduğu kabul edilen hadislerdendir. Anlamı: “Fakirliğimle övünürüm.” Mutasavvıf şairler bu sözü çokça iktibas ederler ve buradaki fakirliğin maddî değil, mânevî anlamda olduğunu savunurlar. Onlara göre fakirlik, varlıktan geçip, benliği Allah’ta yok etmek anlamını taşımaktadır. “Ey Muhammed (s.a.v.), velîler ve nebîler senden şefâat bekleyecekler; düşmanların ise “Yâ leytenî küntü türâb!” diyecekler. “Yâ leytenî küntü türâb!” Nebe Sûresi’nin son âyetinden alınmış bir ibâredir. “Keşke ben, daha önce toprak olsaydım!” demektir. Âyetin meâli: “Biz yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün, kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkârcı kişi, keşke toprak olsaydım, diyecektir.” Beyitte âyet iktibası yapılmıştır. Şair son beyitte, bütün klâsik na’tlarda olduğu gibi, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den şefaat talep etmektedir.
Vedat Ali TOK
YazarNiyâzî-i Mısrî (1618-1694)Yine dil na’tini söyler MuhammedDil ü cân mülkünü söyler MuhammedNe kâdirim seni medhetmeye benKemâl-i medhi Hak söyler MuhammedSen ol sultân-ı kevneynsin ki mahlûkSenin medh...
Yazar: Vedat Ali TOK
İnançta tevhid üzere olmaya, söz ve davranışta ise yalnızca Allah’ın rızasını gözetmeye ihlas denir. Din ıstılahında ihlas; iman, ibadet, ahlak, amel ve dua gibi her türlü dinî görevleri halkın övme ...
Yazar: Mukadder Ârif YÜKSEL
Seyrânî (1800-1866)Zülfün gibi âh aklı perîşânım efendimKurban tenine bende olan cânım efendimDîvâneyim aşkınla değil elde irademUslanmağa yok elde bir imkânım efendimHer derde devâ olmağa var sende l...
Yazar: Vedat Ali TOK
Bazı insanlar vardır, Allahu Teâlâ’nın onlara verdiği birtakım farklı donanımlarla toplumda kendini hemen hissettirirler. Bu insanlar fikirleriyle, fiilleriyle, zikirleriyle diğer insanlara örnek olur...
Yazar: Bekir AYDOĞAN