Varlığın Ayakta Kalması Adâlet İledir
Adâlet kavramı, insan olarak yaşadığımız hayatın bütün safhalarında herkes için elzemdir. Fert hayatı kadar toplumun, toplum hayatından daha mühim şekilde devlet düzeninin ölçütüdür. Devletlerin kuruluşundan itibaren devamının sağlanması, toplum düzeninin oluşturulması, eşitlik ilkesinin düzgün bir şekilde uygulanması, huzurun temin edilmesi adâletledir.
Adâlet; doğru olan şey demektir, istikamet üzere olmaktır. Adâlet zulmün zıddıdır. Bir Müslüman her işinde ve muamelesinde âdil olmalı, doğruluktan ayrılmamalıdır. Esmaü’l-Hüsnâ’dan biri olan, Allah’ın ismi olarak el-Adl, hak ile hükmeden, adâletten hiç şaşmayan, hiç zulmetmeyen anlamına gelir.
İnsanlar toplum hayatını düzenli ve eşit şekilde yaşayabilmeleri için ahlakî bir erdem olan adâlete muhtaçtırlar. Adâletli davrananlar, istikrarlı bir şekilde ruhî denge bakımından kemâl hâlini yakalayan kimselerdir. Kişilerin her durum ve davranışta karşısındakine âdil olmaları, vicdanlarında bu duygunun yer etmiş olmasının tezahürüdür.
Toplum içerisinde bireylerin âdil olup olmadığı incelendiğinde; başkalarının haklarına gereken saygı gösteriliyorsa o toplumda adâlet hüküm sürmektedir denilebilir. Bir toplumda değerler ve ilkelerin gerekleri hayata geçirilmişse adâlet var demektir. İnsan davranışlarının ahlak bakımından değerlendirilip, ölçülebilmesi için de bir ahlakî ilke olarak adâlet gereklidir. Adâlet demek; herkesin doğrulukta, dürüstlükte, tarafsızlıkta ve doğru muamelesindeki dengeyi gözetmesidir.
Cuma namazlarında hutbenin sonunda asırlardır bir âyetin okunduğunu duyarız. Hatta okunan bu âyetin Türkçe meâli de verilmektedir:
“Şüphesiz Allah, adâleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (16/Nahl, 90)
Bu âyet-i kerimenin ilk kısmında, toplumun gelişmesi, huzuru, barışı, devletin varlığı ve devamını sağlayan prensipler üzerinde durulmaktadır. İkinci kısmında ise toplumu mahveden, huzuru bozan, devleti ve yönetimi çökerten kötülüklerin yasaklandığı belirtilmektedir. Bu âyetin İslâm tarihinde ilk defa Ömer bin Abdulaziz Dönemi’nde okunmaya başlandığı ve günümüze kadar bu şekilde okunmaya devam ettiği bilinmektedir.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) “Hakiki ve tam Müslüman Nasıl Olur?” başlıklı hutbesinin bir bölümünde şöyle buyurur:
“Özü sözüne, içi dışına uygun olur. Her nerede olursa olsun velev ki aleyhinde bile olsa hak ve adaletten ayrılmaz. Düşmanlarına karşı da adaleti gözetir, onların düşmanlıkları dolayısıyla adaleti çiğnemez.”
Hulûsi Efendi (k.s.) “Devrin işi mazlûmlara cevretmede Yâ Rab!” mısraında da bozulan toplumun adalet anlayışının, çarpıklığın insan ruhuna sirayet ettiğini, bunun da hüküm verenler tarafından yanlış sonuçlar doğurduğuna işaret eder. Ayrıca zalim ve zulmedenin sonunun perişan olacağını buyurur. “Adliyle kıyam etmededir varlığı dehrin.” mısraı ile her şeyin, bütün varlığın ayakta durma esasını adalete bağlamaktadır.
Bizlerde gönül dünyamızı ve hayatımızı haksızlıklardan temizleyip, işimizde, ailemizde, etrafımızda adaletten yana olmalıyız. Adil-i mutlak olan Allah (c.c.)’ın rızasını kazanmak için gayret göstermeli sırat-ı müstekim üzere hizmet etmeliyiz. Adâletten yana olanların yardımcısının Cenâb-ı Allah olduğunu unutmamalıyız. Adâletle kalınız…
Kemal DEMİR
YazarEcdadımız Osmanlı, Afrika’nın kuzeyi ve doğusunda asırlarca hüküm sürmüştür. Osmanlı, Batılılar gibi kolonyalizmin negatif etkisiyle değil, Allah için cihana hizmet etme şuuruyla o topraklara güzellik...
Yazar: Kemal DEMİR
Bağdat OkuluDünyanın matematik düşünce hayatını değiştirerek bilim tarihine ismini yazdırmış, kuramlarının kullanımı günümüz bilimi içinde de gelişerek süren çok az çalışma sahibi vardır. Bunlardan bi...
Yazar: Resul KESENCELİ
Tarih boyunca Müslümanlar, dünyanın değişik topraklarında kurdukları devletlerle İslam medeniyetini yayma mücadelesi vermişlerdir. Bu mücadelelerden biri de sekiz asır boyunca varlığını sürdüren ve gü...
Yazar: Kemal DEMİR
Filistin siyaseti, bölgesel jeopolitik dengelerle şekillenmektedir ve bu süreç 1950'lere kadar uzanır. Arap siyasetindeki bölünmeler Filistin siyaseti üzerinde etkili olmuştur. Fetih hareketi, erken d...
Yazar: Kemal DEMİR