Tutmayan Kalleşlik
Türk çocuk Yiğit’le, Bizanslı çocuk Dimitri aynı köyde yaşıyorlardı. Arkadaş olmuşlardı. Köyleri İstanbul’a o günkü adıyla Konstantinopolis’e çok yakındı. O sıralar Osmanlı Padişahı İkinci Sultan Mehmed İstanbul’u kuşatmıştı. 1453 yılının bahar aylarıydı. Yiğit ve Dimitri’nin köyü yüksekçe bir yerdeydi. İstanbul, Bizans surları, Osmanlı askerleri buradan görünüyordu. Zaman zaman da uzaktan uzağa top sesleri duyuluyordu.
Dimitri Yiğit’i evlerine çağırdı. Çok üzgündü Dimitri. Yiğit ve yanında ağabeyi Hasan beraberce onların evine gittiler. Hasan yeni delikanlı idi. Dimitri’nin babası Leon yatağında yatıyordu. Yaralıydı. Leon şunları anlatıyordu: “Bugün bir yeniçeri gelip bana saldırdı. Elinden zor kurtuldum. Sonra atına atlayıp gitti.” Hasan atıldı: “Sana bir yeniçeri mi saldırdı? Bu nasıl olur?”
“Evet, bana bir yeniçeri saldırdı.”
“Bu olamaz. Olmamalı. Savunmasız kimselere bir Osmanlı Yeniçeri askeri nasıl saldırır?” Hasan çok kızmıştı.
“Ne tarafa gitti?” Leon eliyle ilerideki dağları işaret etti: “Şu karşı tepelere doğru gitti.” Hasan evinden atını çıkarıp atladı. Leon’un gösterdiği tepelere doğru atını koşturdu gitti. Şunları söylüyordu Hasan ayrılırken: “Hemen gidip Sultanımız Mehmed Han’ın ordusuna katılmam gerekiyordu.
Konstantinopolis kuşatması bütün şiddetiyle devam ediyor. Ama önce bu meseleyi çözmem gerek. Bir yeniçeri askeri sulh halindeyken bir başkasına saldırmaz, saldıramaz.” Hasan köyden biraz uzaklaşmıştı ki, ormanda bir çeşmenin başına oturmuş bir Bizanslı gördü. Biraz dikkatli bakınca adamın hemen arkasında yerde yeniçeri elbiselerini gördü. Birden aklına bir fikir geldi. ‘Bu adam acaba Leon’a yeniçeri elbisesi giyerek saldırmış olabilir miydi?’
Leon böylece sıcaklık duyduğu Müslümanlara karşı nefret duymaya başlayacaktı. Adama yaklaştı. Bizanslı, Hasan’ı görünce önce şaşırdı. Sonra korkup kaçmaya çalıştı. Hasan hemen atıyla önünü kesti. Kılıcını gösterdi. “Sakın kaçma. Kılıcımla karnını deşmemi istemiyorsan kaçmaya çalışma. Yanına şu yeniçeri elbiselerini al ve atına atla. Yaraladığın Leon’un evine gideceğiz. Dediğim gibi sakın ha kaçmaya yeltenme. Geberdiğin andır, bilesin.”
Bir müddet sonra Leon’un evine geldiler. Atlardan indiler. İçeri girdiler. Bizanslının elinde yeniçeri elbiseleri duruyordu. Korkudan titriyordu Bizanslı. Leon hâlâ yatakta yatıyordu. Hanımı, Dimitri ve Yiğit de yatağın kenarına oturmuşlardı. Hasan hınç ifade eden bir sesle, “Şimdi yaptıklarını anlat.” dedi Bizanslıya.
Bizanslı korkudan titreyen sesiyle şunları anlattı: “Leon’un Müslümanları sevmesinden nefret ediyordum. Yeniçeri elbisesiyle saldırırsam sizin saldırdığınızı sanır, size düşman olur diye düşündüm. Öyle de yaptım. Ama sen oyunumu bozdun.”
Yaralı Leon dişlerini gıcırdattı. Çok hınçlıydı. Şunları söyledi: “Demek öyle ha. Yazıklar olsun. Bir dindaşına bunu yaptın demek. Şimdi Müslümanları daha çok seviyorum. Onlara daha da çok yakınlık hissediyorum. Senin gibilerin de nasıl bir kalleş olduğunu anlıyorum.
Mustafa AKGÜN
YazarAli ve Burak okul arkadaşıydılar.Burak’ın ailesi aslında bir yayla köyündendi. Gelip şehre yerleşmişlerdi. Ailesi yazları çoğu zaman yaylaya gidiyordu.Bir yaz tatili yine yaylaya gitmişlerdi. Bu sefer...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Sibel Unur: Değerli misafirlerimiz “Açıl Susam Açıl” isimli programımıza hoş geldiniz. Bugünkü söyleşi konuğum Yıldız Güzel. Hoş geldin Yıldız.Yıldız Güzel: Hoş buldum.- Önce bize kendini tanıtır mısı...
Yazar: Sibel UNUR ÖZDEMİR
Çocuk bahçeye doğru yürüdü. Açılmış birçok gonca güller gördü bahçede.Kırmızı, beyaz, sarı, pembe birçok gül vardı burada. Güller o kadar coşkundu ki adeta bahçeden dışarı taşmak istiyorlardı.Bu sırad...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Yusuf her sene bahar günlerinde Çanakkale Şehitliği’ni ziyarete geliyordu. Fatihalar okuyup dualar ediyordu.Bu sefer Yusuf oğlu Can ve yeğeni Cemil’i de Çanakkale Şehitliği’ne ziyarete getirmişti.&nbs...
Yazar: Mustafa AKGÜN