SOMUNCU BABA
Şehir meydanı oldukça kalabalıktı. Cuma saatinin yaklaşmasına az bir zaman kalmıştı.
Şehir meydanı oldukça kalabalıktı. Cuma saatinin yaklaşmasına az bir zaman kalmıştı. Şerbetçi¸ macuncu¸ tatlıcı ve çörekçi gibi seyyar satıcılar daha sabahın erken saatlerinde yerlerini almışlardı. Arada bir mehteran takımından gelen trampet ve boru sesleri¸ halkın uğultusuna karışıyor ve Uludağ’dan esen rüzgârla birlikte bütün Bursa'ya yayılıyordu.
Niğbolu zaferinin bir şükranesi olarak Sultan Yıldırım Bâyezid tarafından yapılması emir buyrulan ve aylardır inşaatı süren Ulu Cami'nin açılışı için başta Emir Buhârî olmak üzere bütün şeyh ve ulemâ takımı da davet edilmişti. O gün Bursa halkının hemen hemen tamamı yeni açılacak olan büyük caminin merasimini kaçırmamak için meydanda toplanmış¸ padişahın gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu. Nihayet bütün sesleri bastıracak kadar kuvvetli ve tok bir ses duyuldu.
- Has dur!
- Padişahımız efendimiz için Ya Allah¸ Bismillah¸ Allahuekber…
Bütün kalabalık aynı anda sesin geldiği tarafa baktı. Ardından mehter marşı gümbür gümbür çalmaya başladı. Az sonra "geliyor¸ Sultan hazretleri geliyor" diye kalabalığın arasında bir ses duyuldu. Herkes sesin işaret ettiği yöne bakmaya başladı. Sultan Yıldırım Bâyezid beyaz atının üzerinde bütün ihtişamı ile tören alanına yaklaşıyordu. Sultan’ın görülmesi ile birlikte kalabalıktan "Allahuekber ve Padişahım çok yaşa" sesleri bir birine karıştı. Padişah atından inip yanındaki vezirleriyle birlikte ağır ağır Cami'nin büyük kapısına doğru yaklaştı. Kapıya geldiği an mehter sustu. Mehterin susmasıyla birlikte kalabalığın uğultusu da bir anda kesildi. Saray müfredatından biri kırmızı örtülü tepsinin üzerindeki büyük anahtarı temenna ile birlikte Sultan'a takdim etti. Bâyezid anahtarı aldı ve şöyle bir baktı. İç geçirdi. Böyle bir camiyi yaptırma fırsatı verdiği için Allah'a şükretti. Sonra başını kaldırıp davetliler arasında bulunan damadı Emir Buhâri' yi (Emir Sultan) yanına çağırdı.
- Ey Emir! Buyur¸ cami-i şerifin kapılarını sen açıp namazı da sen kıldır. Bu şeref ümmetin büyüğü olarak sana aittir dedi.
Emir Sultan tevazu ile başını yere eğdi. Böyle bir şerefe kendisinin layık olmadığını düşünüyordu.
- Hayır¸ Sultanım hayır dedi.
Yıldırım Bâyezid Emir Sultan'ın bu teklifi tevazudan dolayı kabul etmek istemediğini sanmıştı. Hafifçe gülümsedi.
- Neden tevazu gösterirsin. Bu işe senden daha layık kimse var mı ki?
Emir Sultan başını kaldırmadan tane tane konuşmasını sürdürdü.
- Evet¸ Sultanım benden çok daha büyük kimseler var. Müsaade buyurursanız bu şerefi Şeyh Hamîdüddîn-i Veli'ye vermelisiniz¸ dedi.
O zamana kadar bu isimde bir şahsı duymamış olan Bâyezid Han hayretle damadının yüzüne baktı.
- Bu zat da kim ola ki?
Emir Sultan konuşma şeklini hiç değiştirmeden aynı edep ve hayâ içerisinde:
- Sultanım belki duymuşsunuzdur; Somuncu Baba nâmıyla tanınmış bir ekmekçidir kendisi. Ulu Cami'nin inşaatı esnasında işçilere bol bol ekmek dağıtmıştır. İşte o kişi¸ evliyaullahın büyüklerinden Şeyh Hamîdüddîn-i Veli hazretleridir.
Sultan Yıldırım Bâyezid Han durakladı. Gözlerini ulemanın üzerinde dikkatle gezdirdi. Bunlardan hangisi olabilir diye düşünüyordu. Bunu fark eden Emir Sultan Somuncu Baba’yı yanına alarak cemaate tanıtıp huzura davet etti.
Somuncu Baba mahcup¸ utangaç ve çekingen bir şekilde¸ Emir Buhâri'ye sitemde bulundu.
- Emirim ne ettin? Bizim sırrımızı ifşa ettin! diyerek huzura doğru yürüdü.
Sultan Yıldırım Bâyezid Han Somuncu Baba’yı hayranlıkla süzdükten sonra¸ anahtarı ona uzattı.
- Buyurun Hocam biz ülkenin sultanıyız ama siz gönüller sultanısınız. Bu büyük câmiyi siz açın ve namazı da siz kıldırın¸ dedi.
Somuncu Baba anahtarı "Bismillah" diyerek aldı ve büyük kapıda iki kez döndürdü. Ana kapının açılmasıyla birlikte diğer kapılarda görevliler tarafından açıldı. Bir anda içeri akın eden halkın bir kısmı caminin ortasındaki havuzlu abdest çeşmesinden su yudumlarken¸ bir kısmı da Osmanlı'nın hat sanatının ince çizgilerini inceledi. Bir taraftan da halk Sultan’ı daha yakından görebilmek için padişah mahfiline yakın bir yere oturmaya gayret ediyordu.
O gün Somuncu Baba hutbede büyük camiyi tıklım tıklım dolduran kalabalığa Fatiha'nın yedi ayrı işâri tefsirini yaptı. Dinleyenler hayranlık içinde kalarak huzur içinde Cuma namazı kıldılar. Çıkışta grup halinde evlerine yönelen halk¸ her kapıda da Somuncu Baba’yı gördüklerini ve herkesle musafa yapıp helallık istediğini söylediler.
Ama o muhteşem günden sonra ne Sultan Bâyezid ne de halk bir daha Somuncu Baba’yı göremediler. Sırrının ifşa edilmesinden sıkılan mübarek zat Bursa'yı terk etmişti.
Ümit Fehmi SORGUNLU
YazarKapı iki kez çalındı. Iraz kadın yerinden doğruldu. Gecenin karanlığında el yordamıyla kibrit aradı.Kapı iki kez çalındı. Iraz kadın yerinden doğruldu. Gecenin karanlığında el yordamıyla kibrit aradı...
Yazar: Ümit Fehmi SORGUNLU
Ey öğrencim! Dünya sevgisinden sakın. Zira sirke saf balı bozduğu gibi dünya sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, şefkat, çıplaklara elbise giydirmekle merhamet, açları doyur...
Yazar: somuncueditor
“Sâde” yazmak, “basit” yazmak değildir. Çoğu kimse sâde kelimesini basit kelimesiyle aynı anlamda kullanır. Oysa sâde, içinde derinlik barındıran bir kavram… Fakat basit, sathîdir; yüzeysel, üstünkörü...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Kaç saat geçti¸ ne kadar dua etti bilmiyordu. Güneş iyice yükselmişti. İçine anlamını çözemediği bir sıkıntı yerleşti. Buruşuk yüzü asıldı¸ gözleri kısıldı. Kaç saat geçti¸ ne kadar dua etti bilmiyord...
Yazar: Ümit Fehmi SORGUNLU