SİVASLI MUSTAFA TÂKİ EFENDİ (K.S)
1873 yılında Sivas'ta Oğlançavuş mahallesinde doğdu. İlme çocuk yaşlarında başlamış; Arapça¸ Farsça gibi lisanları mükemmel biçimde öğrenmiş¸ Sultani Müderrisliği (Yani Lise öğretmenliği)ne kadar çıkmıştır. Esas ihtisası kelâm ilmidir. İlk resmi görevi¸ Sivas Bidayet Mahkemesinde zabıt kâtipliğidir. Daha sonraları sırayla; müstantik meclisi umumi azalığı ve sonra da ilk mecliste¸ milletvekili olarak görev yapmıştır. Manevi intisabı Tokatlı Mustaka Hâki (k.s.) Efendi'yedir. Babasının adı Selim Efendidir. Bu yüzden Selimzâde ünvanıyla da bilinirler. Annesi Saniye
1873 yılında Sivas'ta Oğlançavuş mahallesinde doğdu. İlme çocuk yaşlarında başlamış; Arapça¸ Farsça gibi lisanları mükemmel biçimde öğrenmiş¸ Sultani Müderrisliği (Yani Lise öğretmenliği)ne kadar çıkmıştır. Esas ihtisası kelâm ilmidir. İlk resmi görevi¸ Sivas Bidayet Mahkemesinde zabıt kâtipliğidir. Daha sonraları sırayla; müstantik meclisi umumi azalığı ve sonra da ilk mecliste¸ milletvekili olarak görev yapmıştır. Manevi intisabı Tokatlı Mustaka Hâki (k.s.) Efendi'yedir. Babasının adı Selim Efendidir. Bu yüzden Selimzâde ünvanıyla da bilinirler. Annesi Saniye Hanımdır. Zahiri ilmi çok yüksek olduğundan¸ Sultanî Mektebinde Arapça ve Farsça öğretmenliğinde bulunmuş¸ ilaveten Darülhilafe'de Türkçe ve Fıkıh muallimliği yapmışlardır. Milletvekillik döneminden sonra tekrar ilim yuvalarına dönmüş okullarda; tefsir¸ hadis ve din dersleri vermiştir.
Kendileri aynı zamanda şair¸ edîb ve mütefekkirdi. Zamanının yayın organlarından olan; Sırat-ı Müstekîm ve Sebîlûr Reşat ve Beyanul Hak mecmualarında makaleler yazarak dikkatleri üzerinde toplamıştır. Ancak biz onun mümkün olduğu kadar¸ manevî yönünü anlatmaya çalışacağız. Bu sahada kendilerini kemalin zirvesine çıkaran; mürşidi Mustafa Haki Efendi (k.s.)'dir. Mustafa Tâki (k.s.) Efendi Tokat'a gidip¸ Haki Efendi'den ders aldıktan üç gün sonra fenâ makamına çıkmışlardır. O'nun bu kabiliyetine hayran kalan Hâki Efendi mürakebe-i ahadiyet derslerini talim ettirerek sülûkunu kısa zamanda ikmal etmiştir. Bu halden sonra Sivas'a dönmeye ve orada hatm-i havace okutup¸ ders tarif etmeye memur kılınmışlardır. Arkadaşlarından bazıları; acaba bu kadar kısa zamanda sülûkunu tamam edebildi mi gibi düşüncelerine karşılık¸ Mustafa Haki Efendi şöyle cevap vermiştir:
- "Sizler daha yarı yoldayken Mustafa Taki Efendi sülûkunu ikmal etmişti."
Bir hac seferinde Tokatlı Pirimize hizmet etmiş ve onun sayısız teveccüh ve iltifatlarına mazhar olmuştur. Kendileri bu yolculukta geçen bir olayı şöyle anlatırlar: Pir Efendimizle Mekke-i Mükerreme'de hac farizasını tamamladıktan sonra Medine-i Münevvere'ye döndük. Ziyareti Nebevi'de fikrime geldi ki; doğrudan doğruya Peygamber Efendimiz(s.a.v.)'i rabıtaya alır feyz ve bereketinden azami derecede nasiplenirim. Ancak şebeke-i şerifin önünde ne kadar rabıta ve huzur aldıysam da tutturamadım. Bomboş kalmıştım. Anladım ve hemen Hâki Efendi'yi vasıta ettim. Sel gibi fûyuzat akmaya başladı. Dışarı çıktığımızda buyurdu ki:
- Burada da beraber olsak daha iyi olmaz mı? Hemen eline kapandım ve O’ndan af diledim.
Mustafa Tâki (k.s.) Hazretleri¸ Şeyhi Hâki Efendi'ye muhabbet ve içtenlikle teslim olmuştur. Sivas'ta bir ihvan meclisinde Tâki Efendi mürşidinin kendilerini irşada memur kıldığının işaretini de şu cümlelerle açıkladığını beyan etmiştir:
- Mustafa senin elin bizim elimizdir.
İşte Tokatlı Pîrin irtihalinden sonra bu sözün sırrı zuhur etmiş ve ihvanlar büyük bir çoğunlukla¸ Tâki Efendi'ye biat etmişlerdir. Bu hususu Sivas'taki halifelerinden; İsmail Hakkı Toprak (k.s.) Hazretleri anlatmış olduğu şu olayla doğrulamışlardır:
- Henüz Tokatlı Pir Efendimizin vefatı Sivas'ta duyulmamıştı. Bende bir kararsızlık hali zuhur etti. Bir gün dersimle meşgulken gördüm ki; Tokatlı Pîr Efendimiz bir tarafta¸ Sivaslı Şeyh Efendimiz de bir tarafta oturuyorlardı. Pîr Efendimiz yerinden kalkarak¸ Mustafa Tâki Efendi'nin yanına geldi¸ bir süre sonra da kayboldu. Gördüm ki Tâki Efendi'nin siması¸ Pîrimizin mübarek simalarına dönmüş. Bizim bu gördüğümüz işaret¸ Tâki Efendi'nin zuhuratına muvafık olunca hiç şüphe etmeden biat ettik ve dersimizi tazeledik. Aynı sene sülûkun emrolunmasıyla biz de ihvan-ı kiramla sülûkumuzu ikmal ettik.
Yine Tokatlı Hâki Efendi'nin oğlu Bahaeddin Efendi'den nakildir ki:
- Muhterem pederimizin irtihalinden sonra onu sık sık rüyada görürdüm. Eğer görmezsem çok perişan olurdum. Bir seferinde kendilerine sordum ki:
- Efendim bazı ihvanlarınız ölene kadar ruhaniyyetinize rabıtaya devam edeceklerini söylüyorlar Bu faideli midir ? Buyurdu ki :
- İstifade olur amma¸ terakki edemezler. Sağlığında da yaşayan bir mürşide bağlanmanın lüzumunu ve yararını defalarca izah etmişlerdi.
Bir gün Efendi babam şöyle buyurdu:
- Vazifemiz hitamına erişti!
Onun bu beyanıyla vefatının yakın olduğunu hissederek¸ kendilerine ihvanlarının ulularını methetmeye başladım. Kimi söyledimse bir eksik buldular¸ ancak Mustafa Tâki Efendi'ye gelince;
- Bizim yükümüzün ehli odur! buyurdular. Bu konuşmadan sonra Tâki Efendi'yi rüyamda yüksekçe bir yerde Evrad-ı Behaiyye okurken gördüm. O tepeden çok nurlu bir yol göründü. Yakînimden bir ses işittim ki:
- İşte mürşid-i kâmillerin yolu bu yoldur. Bunun üzerine ben de gidip biat ettim…
O'nun öyle bir tasarrufu ve himmeti vardı ki herkes hayrete düşerdi. Sohbetleri sükût üzere kaim ve güzel hâl üzere idi. Konuştuğu zaman az ve öz konuşur¸ çok manalar ifade ederdi. Maddi ve manevi sofraları açık¸ sünnete bağlı ve bid'atları men ederdi.
Mustafa Tâki Efendi bir sohbetlerinde şöyle buyururlar;
- Kardeşim! Biz Allah (c.c.)'a¸ Peygamber (s.a.v.)'e ve Kur'an'a uymayan hiç bir sözü konuşmayız.
Yine Bahaeddin Efendi hatıralarına şöyle devam eder:
- Mustafa Tâki Efendi'yi yaz günlerinde Tokat'a davet ederdim. Lütfeder teşrif buyururlardı. Kendilerini gören Tokat ihvanı onun aynen Mustafa Hâki Hazretlerine benzediğini söylerler ve sohbetlerinde sayısız nasib-i maneviyyeye ererler idi. Ertesi yılın sonbaharında rahatsızlanmışlar ve beni emretmişler idi. Derhal Tokattan ayrılarak Sivas'a gittim ve orada hizmetleriyle bizzat meşgul olmak şerefine eriştim. Bir miraç gecesi miraciye okuyarak sohbet buyurdular. O yılın yaz aylarında yine ziyaretlerine gittim¸ bana Şam'a hicret etmem için emir buyurdular. Son görüşmemizdi. Kendileri ihvanların daveti üzerine Gürün’e gideceklerini söylemişlerdi."
Nihayet 1925 senesinde ihvanlarından birisi olan Yoncalıklı Mehmet Beyin hanesinde irtihal-i dar-i beka buyururlar. Cenazesini yaylı at arabasıyla Sivas'a getirilir. Bu nakil esnasında mübarek naşından bir güzel koku yayılır. Vefat haberi âlem-i İslâm'ı kedere boğmuştur. Kabri¸ Sivas'ta Abdülvehab Gazi kabristanındadır.
Necmettin SARIOĞLU
YazarSevgili çocuklar; “Bizim en vefalı dostlarımız kitaplardır.” desem abartmış olur muyum acaba? Beni bu yargıya götüren etkenlere bir göz atalım isterseniz. Hiç unutmam; orta ikinci sınıfa gidiyordum....
Yazar: Sırrı ER
Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağı, Şeyh Edebali’nin hemşehrisidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olan Durs...
Yazar: Muammer YILMAZ
Yavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Sultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE