SEVMEK RENGİNE BOYANMAKTIR
Rengine boyanmak, özellikle şairlerin şiirlerinde, yazılarında sık sık karşılaşılan bir tabirdir. Bu metinlerde kendi rengini terk etmekten ve başkasının rengine boyanmaktan söz edilir. Sözlüklerde renk: “Cisimler tarafından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu duyum”[1] şeklinde tarif edilir. Yani cisimlerin birbirinden farkını oluşturan boya demektir. Rengine boyanmak ise bir tabir olup mecazi anlamıyla kullanılır. Bu tabirde kastedilen renk başkasının özellikleridir. Bu haliyle rengine boyanmak kendi sıfatlarından sıyrılıp başkasının sahip olduğu özellikleri almak, onun gibi olmak demektir.
Rengine boyanmak ifadesini tasavvuf ehli sıkça kullanır. Tasavvufta rengine boyanmak, kişinin eski davranışlarını terk edip Allah’ın, Hz. Peygamber’in, şeyhin veya sevgilinin davranışlarını örnek alarak onlar gibi ve onların istediği gibi hareket etmesi demektir. Nakşibendî âlimlerine göre zikirle meşgul olan salikin kalbinde sırayla kızıl, sarı, beyaz, yeşil ve mavi renkte nurlar zuhur eder. Herkesin bir rengi vardır.
Hulûsî Efendi’ye göre insanların sıfatları onların rengidir. Önemli olan Allah’ın rengine boyanmaktır. O renge boyanmanın yolu için Allah dostu ârif mürşidin rengine boyanmaktan geçer. İşte tam da bu sebeple ona göre bir mürşide inanmayan onun rengine boyanmayan (yani onun istediği gibi olmayan) ve aşk ateşine yanmayan derviş olamaz:
Bir pîre inanmayan rengine boyanmayan
Aşk oduna yanmayan gülüm dervîş olası değil (Müfred, 406)
Yukarıdaki beytinde Hulûsî Efendi dervişliğin şartını, üç ayrı eyleme bağlamıştır: Bir pire inanmak, onun rengine boyanmak, aşk ateşine yanmak. Kanaatimizce bunların sıralaması da tesadüfi değildir. Bilinçli bir sıralama göze çarpmaktadır. Dervişlik için önce bir pire inanmak gerekir. Sonra bu inanış sözden fiiliyata yani onun ahlakıyla ahlaklanma, onun gibi hareket etmeye dönüşmelidir. Bütün bunlardan sonra oluşacak Allah aşkıyla yanmalıdır. Mevlana’nın “hamdım, piştim, yandım elhamdülillah” dediği gibi derviş adayının da hamlığı terk etmesi, pire teslim olup onun gibi ahlaklanması, sonra Allah aşkıyla yanıp tutuşması gerekir.
Senin sevdâna yanmak gayrı savdâdan usanmakdır
Seni sevdim demek hâline rengine boyanmakdır (Kıt’a, 93-1)
Aşığın rengi yârin rengidir yani onun sıfatlarıdır. Aşığın kendi sıfatlarını terk etmesi demek, eski alışkanlıklarını, eski davranışlarını, alıştığı hal hareket hatta düşüncelerini terk etmesidir. Yârin rengine boyanmak ise onun sıfatlarını almaktır. Terk ettiği sıfatlarının yerine yârin sıfatlarını koymaktır. Yâri gibi davranmak, onun gibi hareket etmek, onun gibi düşünmektir. Hulûsî Efendi bir beytinde bunu açıkça bildiriyor:
Katlan o cefâya ki katlan
Koy rengini yâr ile sıfatlan (Mesnevi, 12-2)
Dervişin rengini koyması, eski hal ve hareketlerini terk etmesi demektir. Tasavvufta bunun için “Kalıbı değil, gönlü derviş eylemek gerekir” derler. Bunun için dervişin/talibin kendisinde olan beş şeyi terk etmesi istenir ve bu beş şey derviş (درويش) kelimesindeki harflerle formüle edilmiştir. Buna göre dervişin d’si (dal:د) “dünyayı terk” etmektir. Dünyayı terk etmek cemiyetten kopmak değil dünyaya bağlanmamak, onu asıl gaye haline getirmemektir. Dervişin r’si (ra: ر) “riyayı terk” etmektir. V’si (vav:و) sahip olduğun varlıkları terk etmek yani insanın sahip olduklarının hepsinin Allah’ın olduğunun şuuruna varmaktır. Dervişin i’si (ye: ى) “yalanı terk” etmektir. Dervişin ş’si (şın:ش ) “şehveti terk” etmektir. Bunları yapan derviş kendi rengini koymuş yani terk etmiş olur. Böylece başkasının rengiyle boyanmaya hazır demektir.
Zaten insan kendi halini terk edip, yârin haliyle hâllenmezse ona uluşamaz:
Dost rengine boyan(up) da bu rengi bırak ki
Boyanmaksızın rengine ol yâra varılmaz (Gazel, 132-4)
Yunus’un dediği gibi Allah’ın rengiyle boyananın rengi solmaz, kalıcıdır, ebedidir:
Tatlı cânım yansın aşkın oduna
Aksın gözüm yaşı silmezem gayrı
Göyündün aşkına ta kül olunca
Boyandım rengine solmazam gayrı (Yûnus)
Hulûsî Efendi’nin “rengine boyanmak” tabiriyle ilgili diğer beyitleri de şöyledir:
Yönelip Ka’betullaha
Sücûd et Hazretullaha
Ser-â-ser sıbgatullaha
Boyan artık boyan artık (ilahi, 193-2)
Allah’ın Kâbe’sine yönelip, Allah’a secde et; baştan başa O’nun boyasıyla boyan artık.
Uykudan uyan derdlere boyan
Aşk oduna yan âvâre gönlüm (gazel, 276-1)
Ey benim avare gönlüm! (Gaflet) uykusundan uyan, dertlere boyan, aşk ateşine yan.
Bir şevk ile uyanmadı uyanası gönlüm
Dost rengine boyanmadı boyanası gönlüm (gazel, 291-1)
Bir şevk ile uyanmadı uyanası gönlüm. Dost rengine boyanmadı boyanası gönlüm.
Dil âteş-i hicrana başdan başa hep yanmışdı
Göz hasret ü firkatle hem kana boyanmışdı (Müfred, 387)
Gönül ayrılık ateşine baştanbaşa hep yanmıştı; göz, hasret ve ayrılıkla
[1] Türk Dil Kurumu, Güncel Türkçe Sözlük, , https://sozluk.gov.tr/ (Erişim tarihi: 14.02.2021)
Nihat ÖZTOPRAK
YazarDemişlerdir gönüldür Ka'betu'llâh Nazargâh-ı Hudâ şâzı gönüldür Çıkardıkda kamuyu ara yerden Safâ vü Merve Hicâz'ı gönüldür &n...
Yazar: Vedat Ali TOK
Klâsik Türk edebiyatında şairler bir anlatım geleneği olarak “sâkînâme”ler yazmışlardır. Sâkî, Arapçada “su veren su dağıtan” demektir. Edebî terim olarak sâkînâme sâkîyi, şarabı, şarabın içildiği mec...
Yazar: Nihat ÖZTOPRAK
Bir önceki yazıda Türk edebiyatında manzum mektup yazma geleneğinden bahsetmiş ve bu geleneğin takipçisi olarak Hulûsî Efendi (k.s.)’nin manzum mektuplarını işlemeye çalışmıştık. O yazıda ağırlıklı ol...
Yazar: Nihat ÖZTOPRAK
Tasavvufun temelini oluşturan kavramlardan ve en güzel vasıflardan biri olan sıdk; “hakîkati ifade etmek, gerçeğe uygun olan söz söylemek, doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik” anlamlarını ifade etmekted...
Yazar: Musa TEKTAŞ